Sırrı Süreyya Önder’in rahatsızlığı ve tedavi süreci neden gündemin başına yerleşti. Bu konuya, ön-arka planıyla, bilinen-bilinmeyen yönleriyle mantıklı bir cevap bulamadım.
Öncelikle vicdan sahibi bir insan olarak kendisine hastalığından ötürü geçmiş olsun diyor, şifa bulmasını diliyorum. Şimdi sorunun muhtemel cevaplarına geçelim…
Siyasetçi olduğu için dersek cevap yetersiz. Nice özgül ağırlığı yüksek siyasetçiler geldi geçti. Üstelik bu siyasetçilerin hiçbirisi onun gibi, "ben bu Cumhuriyetin ne hayrını gördüm" de dememişti.
Düşünebiliyor musunuz, bir adam 5 dönem milletvekili olmuş, TBMM Başkan Vekili olmuş, TBMM’nde alenen Türk Ordusunun barış harekatlarına karşı çıkmış, bütün zamanlarda övmüş, terör örgütünün istisnasız bütün ileri gelenleriyle görüşmüş, boy boy fotoğraflar çektirmiş…
Cumhuriyet sayesinde okuduğunu unutmuş. Cumhuriyetin başlarında babasının, öncesinde dedesinin, büyük dedesinin eğitimsizliğini de unutmuş…"Ben bu Cumhuriyetin ne hayrını gördüm" dediği Türkiye Cumhuriyetin yetiştirdiği en hünerli doktorların kendisi için seferber olduğunu, Türkiye’nin en prestijli(!) hastanelerinden birinde tedavi gördüğünü unutmuş… Unutabilir mi? Asla, zeki bir adam olduğunu herkes gördü, biliyor. Peki?
Sanatçı olduğu için dersek, evet ama yetmez. Senaristliğini yaptığı filmi izledim, açıkçası beğendim. Ama dizileri ve filmleri gerek Türkiye’de gerekse dünyada en çok beğenilen ve geçen ay (Mart 2025) vefat eden Osman Sınav’la kıyaslanabilir mi? Asla… Millet Osman Sınav’ın rahatsızlığını vefat edince öğrendi.
Meşhur olduğu için derlerse, o cevap da yetmez. Koskoca Koç Holding’in CEO’su Mustafa Koç ani kalp kriziyle hastaneye kaldırıldığında ve vefat ettiğinde dahi bu kadar ses getirmemişti.
Daha ötesi, şimdiye kadar kaç Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili, kaç şehit, kaç gazi, kaç üst düzey bürokrat bu ihtimamı gördü? Göreceli olarak hiçbirisi…
Sırrı Bey, bütün bunlara rağmen, “Ben bu Cumhuriyetin ne hayrını gördüm” sözünü nasıl kullanabildi. Nankörlük diyebilir miyiz? Bence denilemez… Beyninin arka katmanında başka hesabı olabilir mi? Yok dersek, peki ama ne?
Empati yapıyorum. Cumhuriyet öncesinde benim sülalemde tek bir “Mekteb-i Rüştiye” mezunu yok ama ben doğunun doğusunda bir köyde doğan Anadolu çocuğu Cumhuriyet sayesinde, parasız yatılı olarak Kolejde okudum, birden fazla üniversiteden mezun oldum, üst düzey bürokratlık yaptım… Şimdi kalkıp, “ben bu Cumhuriyetin neyini gördüm” dersem, dedelerimin kemikleri sızlamaz mı? Vallahi sızlar…
“Vefası olmayanın imanı olmaz” ve “vatan sevgisi imandandır” sözlerini unutmamalıyız. Şimdi umuyor ve diliyoruz ki, Sırrı Süreyya Önder taburcu olduktan sonra yeni bir sayfa açar ve şimdiye kadar edindiğim çok şeyi Cumhuriyet’e borçluyum der. “Terörsüz Türkiye Fikrine” Türkiye Cumhuriyeti Devleti lehine su taşır.
Nasrettin Hocayı rahmetle anıyorum. Bir Ramazan akşamı komşusu Nasrettin Hocayı yemeye çağırır. Yemekte hoşaf ve börek , sofrada tek bir kaşık vardır. Komşu kaşığı alır ve hoşafı yemeye başlar. Her kaşığında "oh öldüm" der. Hoca sonunda dayanamaz: “Yeter senin öldüğün, ver şu kaşığı da biraz da biz ölelim” der.
Neymiş efendim, “ben bu Cumhuriyetin neyini gördüm?” Bazı insanlar vardır sövdüklerinden takdir görür, dövdüklerinden teşekkür alır, yerdiklerinden takdir toplar, fıkralarla, esprilerle önüne gelene çaktırmadan çakar, orduya takar, Cumhuriyete çatar… Ve muhatapları tepki yerine sadece gülümsüyorsa… Orada durup düşünmek gerekir. Sırrı’nın sırrı ne?
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun, “yaşasın Türk-Kürt kardeşliği, yaşasın üniter Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve hedefimiz terörsüz Türkiye” diyenlere…