Eğitim öğretim hayatım, çok şükür, devletin düz okullarında geçti. Fakültede imam-hatip ve ilâhiyat öğrencilerini yakından tanıma fırsatı buldum. Konferansları dinlemek için Marmara İlâhiyat’a giderdim. İlâhiyat öğrencileri, dış dünyadan çok kopuktular. Bir bakışla Leyla-Mecnûn aşkı yaşayabilecek kadar haremlik-selâmlık bir ortam vardı. Kızların ve erkeklerin kantinleri ayrıydı. Aynı kantinden alışveriş yapmayan bu gençler, dışarı çıkınca aynı otobüse biniyorlardı. Tuhaf değil mi? Ama asıl tuhaf olan, bunu sorgulamamalarıydı.
Okullarında sağlam Müslüman olan bu gençler, mezûn olunca İslâma hizmet etmek, îmanlı nesiller yetiştirmek için sosyal hayâta karıştılar.
İşte bu sosyal hayâta karışan ilâhiyatçıları, iş hayâtında tanıma fırsatım oldu. Tanımaz olaydım. Keşki hâfızamda ilâhiyat koridorlarındaki gibi kalsalardı. Öncelikle adâlet kavramını bilmiyorlardı. Haksızlık karşısında seslerini yükseltmekten âcizdiler. İdâreye itaat etmeyi çok iyi biliyorlardı ama kadınları yontmaya bayılıyorlardı. Çevrelerindeki hanımların birey olduğunu kabullenemiyor; adam edilecek câmi cemaatinden zannediyorlardı.
Zamanla sosyalleştiler ama medenîleşemediler. Medeniyet, çok ayrı bir şey. Meselâ; sigara içen kadına trene bakar gibi bakanlar, yıllar sonra medenî olduklarını ispat çin “öteki kadın”ın sigarasını yakmaya başladılar. “Öteki kadın” diyorum çünkü başörtülü kadınların sigarası, makyajı ve giyim kuşamıyla kafayı bozdukları için onları yontmaktan hiç vazgeçmediler. “İslâmın kızı”nın peşini, hiç bırakmadılar.
Tespit ettiğim gariplikleri anlatsam sayfa dolar. Burada bırakayım.
O zaman onları anlayamamıştım. Ne zaman anladım ve ma’zûr gördüm biliyor musunuz? Hocalarını tanıyınca. Evet, hocaları Hayrettin Karaman’ı tanıyınca bu insanlara kızmaktan vazgeçtim. Böyle bir hocanın rahle-i tedrîsinden geçip sosyal hayâta uyum sağlanır mı?
“Bu konu da nereden çıktı?” derseniz...
Karaman, bugünki yazısında kendisini, şehirde eren velîye benzetmiş. Dağda ermek kolaymış. Mühim olan, şehirde ermekmiş. Eğitim yoluyla yeni nesiller yetiştirmek vazîfesi, hiçbir bozuk sesin, görüntünün ve etkinin bulunmadığı bir çevrede değil, karışık ve karmaşık bir çevrede gerçekleştiğinden buna mecbûrmuş.
Ne garip tesâdüf! Devlet dâiresinde çalışırken ilâhiyatçıları, “İlâhiyat fakültesinde ermek kolay değil mi?” diye seyrederdim. Dağdan şehire inmiş gibiydiler.
Peşînen bir kıssa anlatayım da Karaman ve Karamancılar, “Sen de kimsin bre câhil!” demesinler.
Bir câhil ile bir âlim karşılaşmışlar. Âlim, “32 farzın 30’unu sana bağışladım, 2’sini say!” demiş. Câhil, hiç tereddüt etmeden cevap vermiş:
“Sen 30’unu bana bağışlarsın da ben 2’sini sana bağışlayamaz mıyım?
Evet, tahsil, cehli alır. Maalesef, ilâhiyat açısından câhilim.
Fakat ben, câhil hâlimle Peygambersiz İslâm projesini fark ettim ama Karaman, âlim hâliyle darbe olana kadar fark etmedi. Hattâ destek verdi.
Ben, câhil hâlimle Mecîd Mecîdî’nin Peygamberimizle ilgili fitne filmine, “Sakın seytretmeyin!” dedim. Karaman, “Ben baktım, sorun yok.” fetvâsını verdi.
Ben, câhil hâlimle yolsuzluğun hırsızlık olduğunu bildim; Karaman, bilemedi.
Bu yüzden 32 farzın 32’sini de Prof. Dr. Hayrettin Karaman’a bağışlıyor ve bayramlık ağzımı, Keçecizâde İzzet Mollâ’nın beyitiyle açıyorum:
Meşhûrdur ki fisk ile olmaz cihân harâb
Eyler onu müdâhane-i âlimân harâb
Mollâ, şunu demek istiyor: Dünya, kötülükle yıkılmaz; onu mahveden, âlimlerin ikiyüzlülükleridir.
Şimdi bu beyitin üstüne söz söylenmez ama yüreğim soğumadı. Karaman Hoca’ya buradan seslenmek istiyorum:
Hocam, kendinizi konumlandırırken âlimlerle kıyaslayayın ama lütfen, Allah’ın velî kullarını rahat bırakın!
Evet, İslâm târihi, şehirde eren velîlerle doludur. Ama o velîler, her zaman iktidâra mesâfeli oldular. Hattâ İbrâhim Ethem misâli, saraylerı terk ettiler. Çünkü Allah’ın atlas yorganlarda, kadife yataklarda aranmayacağını bildiler.
O veliler, iktidârın istediği fetvâyı vermediler. İktidârı sarsan, tövbe ettiren sözler söylediler.
Peki siz ne yaptınız?
İktidarı uyarmak yerine başörtülü kadınların sigarasına sardınız. “Size ne! Siz erkekleri yola getirin!” dedik, anlamadınız. Bizi salak mı sandınız Hocam? Liderlerin başörtülü eşleri sigara içmediği için bu cesâreti gösterdiğinizi anlamadık mı sandınız? İslâmcılar makyajı pek sevdğinden “azıcık makyaja” fetvâ verdiniz ama sigaraya haram dediniz. “Ne olur estetik ameliyata fetvâ verin.” dedik, yine lider eşleri incinmesin diye sigaradaki cömertliği gösterip “haram” diyemediniz.
Velîlik nere, siz nere hocam?
Canımı çok sıktınız Hocam!
O kadar sıktınız ki...
İlâhiyat faültesinin önüne gidip sigara içesim var.
Not: Bu yazıdaki ilâhiyatçılara benzemeyen ilâhiyatçıları, bu yazıdan tenzîh ederim.