Herkes, kendi derdine düştü; benim derdim ise gençler. Milyonlarca genç, 24 Haziran’a kilitlenmişti; bir anda, allak bullak oldular.
Sakın ha, “Ne güzel bir hafta daha çalışacak zamanları olur.” demeyin. Sınıf dersi imtihanı değil ki “Hocayı kafaya alıp ertelettik.” olsun. İki çocuğum, ÖSS’ye girdi. Nasıl bir stress olduğunu çok iyi biliyorum. Gün sayan asker veya doğuma az kalan anneler gibi bir an evvel bitsin de normal hayata dönelim istiyorlardı. Biz de öyle..
Seçim târihiyle ÖSS târihinin çakıştığını fark ettiğimde ilk aklıma gelen “pardon” diye değiştirileceği idi. Ama YÖK’ün değil, Külliye’nin bunu yapmasını bekledim. Bir arkadaşım, “Görürsün YÖK itiraz etmez, erteler.” dedi. Vallâhi etmedi. Milyonlarca gencin ve âilelerinin ne düşündüğünü umursayan olmadı.
Bile bile o günün seçildiğine asla ihtimâl vermem. Aklı başında bir irâde, bunu yapmaz. Belli ki fark edilmemiş. Peki bu danışmanlar ne işe yarıyorlar? Takvime bakmak akıllarına gelmiyor mu?
Başka bir ihtimal de şu: Birileri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın millet karşısında zor duruma düşmesi için bu târihi, akıl verdi. Olmaz demeyin. Yukarılar, öyle tuzaklarla dolu ki. Oralarda ufak tefek cinâyet işlemeyi seven öyle can sistırlar varki..
Bunu yapan her kim ise Erdoğan’ın, “Ülkeyi yönetenlerin ÖSS târihinden haberi yok” görüntüsünü değil, “Seçim, ÖSS’den önemli olduğu için sınavı erteledik.“ görüntüsünü tercih edeceğini de düşünmüştür. Bunu yapan hangi can (!) sister ise hayâtî bir günü önemsenmeyen gençlerin, bu seçimde oy vereceğini de düşünmüştür. (ÖSS’ye giren gençlerin hepsi 17 yaşında değil)
Allah muhâfaza, ya 17 Haziran’ı akıl verselerdi. Seçim için Bayram’ın ertelendiğini düşünebiliyor musunuz?
Hâlbuki Cumhurbaşkanımız çıkıp, “Milyonlarca gencin plan programını bozmayalım. Onların iyiliği için seçim târihini bir hafta sonraya alalım.” deseydi milyonlarca gencin ve âilelerinin gönlünü kazanacaktı.
Bir de şöyle bakalım. ÖSS seçimden sonra olunca milyonlarca seçmen imtihanı bekliyor olacağından, tâtile veya memleketine gitmeyecek. ÖSS önce olsaydı seçim meçim dinlemeyip tâtile giderler. Zâten bunalmışlar. Bu da oy kaybı demek.
Peki, şimdi iyi mi oldu?
Şu anda AK Parti’nin karşısında, değersizlik duygusu yaşayan milyonlarca seçmen var. Bakalım gönülleri nasıl alınacak? Ben muhâlefet olsam bu kozu, tepe tepe kullanırım.
Meseleye ahlâken baktığımda Ak Parti yanlış yapıyor. Siyâseten baktığımda ise doğru yapıyor. Yerinde hangi parti olsa aynı şeyi yapar. Nitekim CHP’nin 1950’ye kadar nasıl iktidarda kaldığını hepimiz biliyoruz.
Evet, kabul edelim ki ortada ahlâki bir sorun var. Yalakalar veya eşine dostuna ikbâl yapan yazarlar umûrumda değil. Fakat yat kalk Nureddin Topçu ahlâkından bahseden yazarlardan ses çıkmıyor. Niye? Çünkü köşelerini kaybederler. Kaybet kardeşim! Doğruyu söylemek için değmez mi? Düşündüğünden bana ne, isyân ediyorsan varsın!
Yok olmaz! Köşesine tapıyor. O, köşesine değil; köşesi, ona sâhip olmuş, haberi yok. Ya internete düşerse? Kâğıt basında yazanlar için internet medyasına düşmek, Manukyan’ın eline düşmek gibidir.
SUSUZ YAZ
Gelelim iktidarın acelesine… Ben de iktidar olsam seçimi yaz başında yaparım. Çünkü bu yaz, zor geçecek. Çünkü bu yaz, susuz geçecek. Kar yağmadı. Yağmur yağmıyor. Demek ki bir hatâmız var. Demek ki duâlarımız kabûl olmuyor.
1994’ü hatırlayın. SHP’li belediyeleri susuzluk vurmuştu. Çöpler patlamıştı. Refahlı belediyeler seçimi kazandıktan sonra memleketi sel aldı. Öyle bir bereket gelmişti.
Susuz yaz demek, su kesintisi demek. Susuz yaz demek, pahalılık demek. Dilerim sabilerin, ihtiyarların duâları kabul olur da bol rahmet yağar.
CESUR YÜREK CEMİLE!
Dedim ya kâğıttan köşesini kaybetmek istemeyenler, kendini sessize alırken Yeni Şafak.com yazarı Cemile Bayraktar, sandığa gitmeyeceğini açıkladı. Pelikanlardan da dertlendi. Bu edepsizler, her yere öyle korku saldılar ki.. Hâlbuki kendi gölgelerinden korkuyorlar.
Bu peli-kancıklardan birisi, vaktiyle bir yazımı paylaşan Ak Parti vekilinin karşısına dikilip hesap sormaya kalkmış. Cürete bakar mısınız? Sağolsun, vekil oralı olmamış. İşte bu kadar! Karşınızdaki, korktuğunuz kadardır.
Fakat aynı pelikancığın belediye başkanlarının odasını bastığını da duydum. Katıldığı sempozyumda kişisel harcamasını ödemeyen bir ahlâksız, elbette bunu da yapar. Eğer bu dedikodu doğruysa bu başkanlar, niye ağzının payını verip kovmuyorlar?
Bir başkası ise ekranda fetöcü olduğum iftirâsını attı. Cevâbını aldı ama cezâsını almadı. Köşesinde böğürüp duruyor. Para basmaya devâm ediyor.
Buradan Cemile Bayraktar’ı destekliyorum. Her seferinde bu kripto fetöcü pelikancıkların hadlerinin bildirileceğini ümid ettik, olmadı. Birini, Allah şaşırttı, evlâdı fâtihândan Boşnaklara dil uzatınca ortadan kayboldu. (Erken bir tahmin olacak ama yeni medya oluşumunda ona yer açma çabaları var. Olursa şaşırmayın.)
Oy rengim belli. Ya Ak Parti ya MHP. Eh bu durumda Cumhur ittifakına vermem lâzım değil mi?
Fakat…
Mâdem ki verdiğim oy, kripto fetöcü pelikancıları daha da güçlendiriyor, ölmez de seçime yetişirsem sandığa gitmeyi düşünmüyorum.
Ne mi yapacağım? O gün bahçemdeki domates biberleri sulayacağım. Ne demek istediğimi, bir sonraki yazıda anlatırım inşallah.