Bir politik fıkra ile başlayalım:
Bir otobüs dolusu politikacı Anadolu’ya seçim çalışmasına çıkar. Gece bir yolda ilerlerken arabalarının ön lastiği patlar ve otobüs uçuruma yuvarlanır. Köylüler yardıma koşar ve otobüsteki herkesi öldü diyerek gömerler. Ertesi sabah Jandarma köylüleri sorguya çeker:
“Otobüsteki herkes ölmüş müydü ki hepsini gömdünüz.”
Köylüler gayet sakin şöyle derler:
“Vallahi gece karanlıktı. Bazıları ölmüştü. Bazıları da ‘Biz ölmedik’ diyorlardı ama bunlar politikacı olduğu için inanmadık hepsini gömdük.”
Bugün Anadolu’da bir araştırma yapılsa acaba politikacılara güven ne kadar çıkar?
Dünyanın en büyük araştırma şirketlerinden kabul edilen “Ipsos” 2019 yılında 23 ülkede yaptığı araştırmada bunu tespit etmiş. Dünya da olduğu gibi ülkemizde de en az politikacılara güvenildiği ortaya çıkmış. Politikacılara güven oranı % 11 olarak tespit edilmiş. Yani her yüz kişiden 89’u politikacılara güvenmediklerini söylemişler.
Millet politikacılara neden güvenmemektedir? Sosyologlar, psikologlar, siyaset bilimcileri elbette kendi yöntemleriyle araştırmalarını yaparak delillerini ortaya koyar. Ama benim tespit ettiğim bazı hadiseler var ki, bunları okuyunca ister istemez, “Yalanı adeta günlük virt haline getiren bu politikacıları asla güvenilmez.” Diyesi geliyor.
Yunanca bir kelime olan politika “çok yüzlülük” anlamına geliyormuş. Demek ki bu derece dönebilmenin temelinde kavramın yapısı etkili oluyor.
Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti Antalya milletvekili seçildikten sonra Ankara’ya gelir ve Meclise girerken döner kapıya takılır. Hayatında ilk kez döner bir kapıdan geçtiği için bir türlü içeri giremez ve kapıyla beraber birkaç tur atar. Kolundan tutup içeri çektiklerinde Osman Yüksel serdengeçti şöyle dediği rivayet edilir: “Döneklik bu meclisin kapısında başlamış.”
Milletin politikacılara güvenmemesinin en önemli sebeplerinden biri seçilen politikacıların kısa zamanda Anadolu tabiriyle “Köşeyi dönmeleri” veya Karun gibi zenginleşmeleri gösterilir. Zira aldıkları maaşla bu zenginliğin izah edilmesi asla mümkün olmamaktadır. “İzahı mümkün olmayan şeyin mizahı olur.” derler. Anadolu insanı da mizahi olarak kısa yoldan köşeyi dönenlere, “Baban vekil mi?” der.
Ne yazık ki bizde politika kısa yoldan zengin olma aracı olarak kabul edilmiş ve uygulanmış. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra geçen bazı dönemlere baktığımızda, “Atatürk dönemi ve zenginleri, İnönü dönemi ve zenginleri, menderes dönemi ve zenginleri, Demirel dönemi ve zenginleri, 12 Dönemi ve zenginleri, Özal dönemi ve zenginleri, Çiller dönemi ve zenginleri, Ak Parti dönemi ve zenginleri” şeklinde bir tablo karşımıza çıkar.
Ünlü İtalyan düşünür, yazar ve tarihçi Machiavelli, politikayı ahlaktan ayıran ve her türlü ahlak kuralını hiçe saymaya dayalı, “Hedefe gitmede her yol meşrudur.” İlkesini ortaya koymuş. Bu ilke tam anlamıyla uygulamasını maalesef politik arenada bulmuş. Politika ülkeye hizmet etme sanatından çok, köşeyi dönme sanatı olarak vücut bulmuş. Bu sebeptendir ki; dürüstlük ve ahlaktan yoksun politikalara Makyavelizm, politikacılara da Makyavelist denmeye başlanmış. Hedefe varmak için hiçbir kural tanımayan, her türlü yolu uygun görenler fırsatçı, pragmatist politikaları adeta kedilerine bir iman ilkesi haline getirmiş.
TDK'ye göre “Politik” kelimesi, “Belli bir hedefe ulaşabilmek için uzlaşmayı, iyi geçinmeyi amaçlayan davranış biçimi.” Olarak tarif edilmiş. Politika kelimesi de çok yüzlülük anlamına geliyor. Hedefe ulaşmak için karşısındaki kişinin zayıf yönlerinden faydalanması, onun duygularını okşaması ve benzeri yöntemler kullanarak oyunu, olurunu alması bu alanla ilgilenen yanardöner kişilerin adeta sıfatı olmuş. Bu sebeple, “Herkese farklı davranan, bir kişinin yanında A’yı savunurken bir diğerinin yanında aniden koyu bir B’ci oluveren ya da her iki tarafa da hak verirmiş gibi konuşan kişilere.” politik kişi denmeye başlanmıştır.
Durum bu olunca ister istemez insanın aklına, “Politikada ahlak olmaz mı?” sorusu geliyor.
Politika ile ahlak arasındaki ilişki siyaset sosyolojisi ve felsefesinde birtakım teorisyenlerce zaman zaman dile getirilmiş ve tartışılmıştır.
Toplumların ayakta kalabilmeleri için her sosyal faaliyetin, mesleğin mutlaka bir ahlakının olması gerekir. Böyle olmadığı takdirde bir toplumda güvenden, huzurdan bahsetmek mümkün olmaz. Bugün ülkemizdeki huzursuzluğun temelinde politik bir ahlakın olmaması çok açık biçimde görülmektedir.
Cemil Meriç, politika ve ahlak ilişkisini özlü ve çarpıcı ifadelerle şöyle özetler.
“Politika beyaz eldivenle yapılmaz. Bin kişiyi on bine feda eder. Bir operatör için ameliyat ne kadar tabii ise, politika adamı için de cinayet o kadar tabiidir. Politikada merhamet yoktur. Nasıl tıpta gaye vasıtaları meşru kılarsa, hasta organlar kesilip atılırsa, politikada da sosyal organizasyonların bütününe zarar verecek şahıslar ve müesseseler yok edilebilir.”
Bu bakımdan politika ahlak alanının dışında cereyan eden bir sosyal etkinliktir. Kişilik olarak ahlaksız bir kimsenin politika ile uğraşması yönetimde suiistimalin, vurgunculuğun, adaletsizliğin, zulmün artmasına yol açar. Bu durum politikacının kişiliğinden çok, yapılan işin mahiyetinden kaynaklanmaktadır
Demokrasinin henüz kökleşmediği bütün memleketlerde olduğu gibi ülkemizde de “Politika” maalesef kirlenmiş bir kavram olarak karşımızda durmaktadır.
Bülent Ecevit, “Politika ve Ahlak” isimli bir makalesinde yıllar önce bu konuya değinmiş ve şu önemli tespitleri yapmıştır:
“Temiz ve dürüst insanların politikadan uzak durduğu bir çevrede demokrasi gelişip yaşayamaz. Politikadan daha çetin bir ahlâk ve karakter testi olamaz. Sağlam karakterli, temiz ahlâklı, dürüst sanılan nice insan, politikanın mihenk taşında gerçek kimliklerini açığa vurmuş, toplumu hayal kırıklığına uğratmıştır! Bunun sayısız örneklerini hepimiz çevremizden biliriz. Böyleleri demokrasi ile bağdaşamazlar; demokrasi için en büyük tehlikedirler.”
Ecevit politikada ahlakın hakim olmasını savunurken 1979 yılında “Güneş motel” olayında olduğu gibi dönemin AP’sinden 11 vekili belli menfaatler karşılığında transfer ederek hükümeti yıkmış ve kendisi hükümet kurmuştur. Yani politikada ahlakı savunanlar bile ahlaklı davranmamışlardır.
“Dün dündür, bugün bugündür.” Anlayışının hakim olduğu politik arenada ahlakın olmadığına dair o kadar örnek var ki!
Mesela bir zamanlar kısa zamanda altı parti değiştiren bir vekile bu millet “Fırıldak Kubi” lakabını takmıştır.
Politikada ahlakın olmaması bir parti için seçilen vekillerin adeta satılık birer mal gibi başka partiye transfer edilmesi veya kiralanmasını da örnek gösterebiliriz.
İdeolojik olarak birbirine düşman olan partilere mensup bazı kişilerin belli bir müddet sonra düşman saydığı ideolojik patinin mensubu olması da politikada ahlakın olmadığına en güzel örneklerden biridir.
Politikacılarda ahlakın hâkim olmamasının önemli bir göstergesi de birbirleri hakkında söyledikleridir. Bir dönemler rakibi hakkında ağza alınmayacak ağır hakaretler eden politikacılar belli bir dönem sonra hakaret ettiği kişilerle âdeta kanka olabilmişlerdir. Herhangi bir partiden vekil seçilen kişinin istifa ettikten sonra belli menfaatler karşılığında başka partiye geçmeleri en azından kendilerini seçen seçmene hakarettir ve bunun ahlak ile telif edilmesi asla mümkün olmamaktadır.
Politik arenada söylenen yalanlar da politikacılara güvenilmemesinin en önemli sebeplerinden biridir. Seçim zamanı alabildiğine yalan söyleyen politikacılar iktidar veya belediye başkanı olduklarında verdikleri sözleri unutmakta ve tam bir politikacı gibi davranarak milleti aldatmaktan geri durmamaktadırlar.
Politik arenadaki kişilerin birbirleri hakkında ileri sürdükleri çirkin iddialara rağmen kısa zaman sonra o iddiaları unutup işbirliği veya ittifak yapmaları da milletin politikacılara olan güvenini yok etmektedir. Bir insan düne kadar, “hırsız, soyguncu, vurguncu” dediği kişiyle belli bir müddet sonra iş birliği yaparsa o politikaya güvenilir mi?
Başka bir politikacı kendi genel başkanını “FETÖ’cü” olarak ilan etmiş ama kısa zaman sonra onunla beraber politik arenada yürümeye başlamıştır. Yine bazı politikacılar bazılarını FETÖCÜ ilan etmelerine rağmen belli bir zaman sonra “Yerli ve milli” diyebilmişlerdir.
Politik arenadaki bu yanardönerlik bazı dava adamlarını da bozmuş, kendi arkadaşlarını öldürdükleri için yıllarca katil dedikleri partilerle işbirliği yaptırır hale getirmiştir. “Firavunlaşmayacağız, Karunlaşmayacağız.” Diyen bazı politikacılar da, Firavunlaştığı ve Karunlaştağını iddia ettikleri partilere girmekten asla imtina etmemişlerdir.
Bu millet artık politik arenadaki yalanlardan, yanardönerliklerden, aldatmalardan, ilkesizliklerden bıkmıştır. Onun için yapılan anketlerde “Dün siyah dediklerine bugün beyaz diyebilen, dün batıl dediklerine bugün hak diyebilen, dün hain ilan ettiklerine bugün kahraman olarak bakabilenlerin” mebzul miktarda olduğu politik arenaya güvenmemeleri gayet doğaldır.
Bu memlekette huzur istiyorsak politikacıların ahlaklı olmaları ve yalan söylememeleri şarttır. Aksi takdirde her geçen zaman politikacılara çok çok az olan güveni sıfırlar.
Politikacılara duyurulur.