Öncelikle hatırlatmak isterim ki, ben daha önce de (2015- Ağustos’ta) Habererk’te “MHP Genel Başkanı Sn. Bahçeli’ye açık mektup” yazarak AK Parti ile ittifakın ne için gerekli olduğunu değerlendirmiş ve bu yöndeki bazı gerekçelerimi aşağıdaki gibi sıralamıştım:
“1. Kuruluşundan beri iktidar olan, son seçimlerde bile % 41 oranında oy alan bir Partinin arkasındakı onca kitleyi görmezden gelerek onun itibarsızlaşdırılmasına sessiz kalmak demokrasi anlayışı ile zor bağdaşa bilir.
2. Küresel güçlerin ve işbirlikçilerinin ittifakla hedef aldığı bir iktidarı meydanda yalnız bırakmanın milliyetçilik ilkeleri ile tevil edilmesi kolay değildir.
3. Her şeye rağmen ülkenin sesçilmiş Cumhurbaşkanının MHP ile tabanlarının yakınlığına vurgu yapmasını, arzusunun bu ittifak olduğunu her firsatta dile getirmesini önemsememek devletçilik ilkeleri ile çelişki oluşturmaktadır....”
Şimdi ise ben yeniden Sn. Cumhurbaşkanı ve Sn. Genel Başkana aşağıdaki müracaatta bulunmak istiyorum.
Sn. Cumhurbaşkanı ve Sn.Genel Başkan! Malum olduğu gibi Koronavirüs dünyayı esir almış, insanlığı aciz duruma düşürmüştür. Bu belanın doğal bir süreçten ziyade global oyun olduğu, bu oyunun da - ruhunu şeytana satmış, kendilerini kainatın mimari, insanlığın efendileri gören - İblis ruhlu baron, para babaları ve global çeteler tarafından tezgahlandığı iddia edilmektedir.
Ne acı ki, bu iddiaların tümünü komplo teorileri olarak görmek kolay değildir. Ve ne acı ki, dünya üzerindeki şeytani planlarına ulaşmak isteyen bu global çeteler tüm güçleri ile saldırıya geçmişe benziyorlar...
Zira Yüce Kitabımız’ın “Bizim - bir belde halkının helaki yönündeki - muradımız o belde halkının şımarık zenginlerini ve elebaşılarını emirlerimiz ile uyardığımız, onların ise bu uyarılarımıza fesad çıkararak karşılık verdikleri zaman gerçekleşir. Bu şımarıklık ve fitnelerinden dolayı onların helakları gerçekleşmiş olur ve biz o beldenin altını üstüne getiririz.” (Isra -16) beyanı sanki günümüz dünyasını anlatmaktadır. İşaret edilen O belde dünyamızdır ve dünyamızı iblisleşmiş güçlere karşı savunmak tüm insanların, özellikle de yönetici ve liderlerin kutsal görevidir.
Size oy veren milyonlar da sizi mazlumların savunucu ve Cihanşümul mefkûrelerin temsilcileri gördüklerinden dolayı desteklemektedirler. Öyle bir mefkure ki, iddiası insanlığa huzur, cihana adalet getirmektir.. Öyle bir gaye ki, hedefi mazlumun yanında, zalimin karşısında durmaktır.
Bu gün bu yüce mefkûre ve gayenin temelindeki ince ruh ve safiyane düşüncelerin değersizleştirildiği ölçüde insanlık felakete doğru yuvarlanmaktadır. Bu yüzden bütün insanlık, kendilerini global çetelere karşı koruyacak liderlere ihtiyaç duymaktadır. Bu yüzden çaresizlik içerisinde kıvranan beşeriyyetin isteği - ruhlarını şeytana kiralamış - tağutlara dur diyebilen önderlerin ortaya çıkmasıdır. Bu yüzden mazlumların arzusu - Fransız devrimi ile temelleri atıldıktan sonra siyasi ve toplumsal enstrümanları, devletin yönetim mekanizmalarını paranın kölesi yaparak insanların emeğini sömüren, toplumların sosyal, bilimsel, kültürel, ekonomik başarılarını kendi adına patentleyip onun arkasına saklanan ve beşeriyyeti felaketlere sürükleyen vahşi kapitalizme karşı direnen liderlerin zuhur etmesidir.
Hem de hemen...
Geç kalmadan...
Çünkü günümüz dünyasının en büyük sorunlarından olan Lider ve yönetici sorunu - daha doğrusu lidersizlik ve yönetimsizlik sorunu - insanlığı tehdit eden daha büyük felaketlere davetiye çıkarmaktadır.
Evet bu gün ezoterik düşünce sistemlerinin sapık anlayışları ile insanlığa musallat olmuş küresel çeteler bazen sübliminal yöntemlerle bazen de açık bir biçimde insanlığa meydan okuyor ve kendilerine uymayanları hedefe oturtuyorlar. 15 Temmuz ihanetinin hedefi olan Türkiye ve onun idarecileri olarak siz saygıdeğer devlet yöneticileri bu gerçeğin en yakın şahitlerisiniz.
Ayrıca bu çeteler en büyük rakip gördükleri İSLAM inancını dünyaya terör ideolojisi gibi göstermeye ve bir çok İslam ülkesindeki kukla yönetimlerin amelleri ile de bunu ispat etmeye çalışıyorlar.
Hal böyle iken ceberrütleşmiş bu azgın çetelere karşı direnmek ilk önce mazlumların ve inananların görevidir. Zaman sağduyu ve feraset zamanıdır. Devran şer odaklarına karşı insanlığı seferber etme devranıdır.
Artık dene bilir ki, bu gün Adem evladının İblisin çocuklarına karşı vereceği kurtuluş savaşı başlamıştır. Bu mücadelede Türkiye ve Türk insanının üzerine de önemli görevlerin düştüğünü söylemek hiçte abartılı olmasa gerek.
Sn. Cumhurbaşkanı ve Sn. Genel Başkan! Endişe ve korkunun tüm dünyaya hâkim olduğu bu günlerde kardeş Türkiye’den gelen haber bir çok ülkede yaşayan Azerbaycan vatandaşlarını derinden üzmüştür. Azerbaycan kökenli ve Türkiye vatandaşı olan iş adamı Mübariz Mansimov’un hapis edilmesi geniş bir halk kitlesi üzerinde şok etkisi yapmış ve ardından çok yönlü soru işaretlerini gündeme getirmiştir.
Çünkü söz konusu şahıs kendisini adeletin savunucusu, mazlumların dostu olarak tanımlayan, geniş halk kitleleri tarafından sevilen, binlerce insana iş imkanı sunan, on binlerce ihtiyaç sahibine yardımı dokunan, Türkiye ve Azerbaycan sevdalısı olduğunu her fırsatta ifade eden bir insandır. Ayrıca milyarlarca dolarlık servetini Avrupa ülkelerinden Turkiye’ye taşıması, on binlerce insana iş imkanı sunması onun hem bölge hem de dünya barışı için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Hal böyle iken, “Mübariz Mansimov kimlerin hedefinde?”, Azerbaycan ve Türkiye’de hangi kiralık memur, ruhunu satmış hangi mankurt devlet görevlileri iş başındadır?. “Ben Cumhurbaşkanımızı abim olarak görüyorum ve onun emirleri doğrultusunda milyarlarca dolarlık servetimi Türkiyeme getirdim!” diyen, zaman-zaman yaptığı Bozkurt işaretlerinin yanı sıra hem de Türk milliyetçiliğini benimsediğini ifade eden bir iş adamı nasıl oluyor da terör suçlamalarına muhatap olabilir?
İşte bu gibi sorular doğal olarak gündeme gelmekte ve halk kitlelerini daha çok endişeye sürüklemektedir.
Oysa ki, böyle zamanlarda gereken şey, mazlumlardan yana olan iş adamlarına sahip çıkarak, başkalarına yaşam hakkı tanımayan, global çetelere karşı birlikte dayanmaktır. Vakit tüm mazlumların bir olma vaktidir. Devran, İslami dünyaya terör dini olarak tanıtıp, insanlığa karşı en büyük cinayetleri işleyenlere karşı birlikte direnmenin devranıdır.
Zaman, yakın geçmişlerde Türkiye için sıkça kullanılan “son kale veya son liman,” gibi ifadelerin tezahür ettiği zamandır artık...
Kısacası “bu hor dava, bu büyük dava bize kaldı” artık...
Son olarak sizlere saygı ve dualarımı arz ederken iş adamı Mübariz Mansimov’un hapsine bir de bu pencereden bakmanın faydalı olabileceğini ilgilerinize sunmak, ayrıca bu olayın “Bir millet, İki devlet olan!” iki kardeş halk arasında soğuk rüzgarlar estirmeden çözüleceğine ve böylesi durumlar için pusuda bekleyenlerin ellerine fırsat vermeyeceğine de inanmak isterdim.
Yolumuz açık olsun!
Saygı ve hürmetlerimle, Ekber Mecidov
İlahiyatçı yazar