Arap milletinin kavramlarından biri olan “mevali” (köle) terimi, tarihsel olarak daha çok Arap olmayanlar için kullanılmıştır. Araplar, genellikle Arap olmayan herkesi kendilerinden aşağı görme eğilimindeydi. İslam, Emevîler ve Abbasiler döneminde Arap yarımadasının dışına çıkarak farklı milletlerle karşılaşmaya başladığında, bu milletlerin İslam’ı kabul etmesi yeni bir zihinsel tartışmayı beraberinde getirdi: Bu insanlar Müslüman kardeş mi yoksa “mevali” statüsünde birer köle mi sayılacaktı? Bu ikilemin üstesinden gelebilmek için “ümmet” kavramı geliştirilerek İslam birliği daha kapsayıcı bir şekilde kavramsallaştırıldı.

İsrailoğulları ve Araplar, aynı coğrafyada yaşayan ve ortak kökenden gelen iki millet olarak birçok benzerlik taşımaktadır. Yahudilerin kendilerini “seçilmiş ırk” olarak tanımlayarak diğer milletleri kendilerine hizmet etmekle yükümlü gördükleri anlayışın bir benzerinin Araplar arasında da bulunduğu söylenebilir. Araplar bu bakışı dolaylı bir şekilde “mevali” kavramı ile ifade etmiş ve ümmetçilik çatısı altında bu anlayışı kurumsallaştırmıştır. Sonuç olarak, ümmet dairesine dahil ettikleri milletleri zamanla Araplaştırarak hâkimiyet altına almış ve dolaylı bir şekilde köleleştirmişlerdir.

Arapların, dünyanın en kavmiyetçi milletlerinden biri olduğu düşünüldüğünde, bu tutumun kökleri daha net anlaşılmaktadır. Ayrıca, bu kavmiyetçilik sadece Araplar ve Arap olmayanlar arasında değil, Arapların kendi içindeki küçük kabileler arasında da görülmüş; bu durum, milliyetçilikle birleşerek kabilecilik anlayışını pekiştirmiştir. İslam’ın ilk yıllarındaki çekişmelerin temelinde de bu kavmiyetçilik ve aşiretçilik çatışmasının yattığı açıkça görülmektedir.