Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Adnan Çinal, 40- 45 yaşını geçmiş vatandaşları göz tansiyonuna karşı uyardı. Çinal, "İlaç tedavilerini düzenli olarak kullandıklarında o yetmediği zaman cerrahi tedaviler uygulandığı zaman hastalarımız günlük hayatlarında önemli aksamaya ve sıkıntıya sebep olmadan ömürlerini sürdürülebilirler. Tek hassas konu tedaviyi düzgün uygulamaları ve rutin kontrollerine gelmeleri" dedi.

Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Adnan Çinal, 44-45 yaşlarından itibaren glokom, halk arasındaki adı ile göz tansiyonu hastalığının görülmeye başlandığını, rutin kontroller sırasında bu tür hastalıkların saptanarak önlem alma şansının yüksek olduğunu ancak dikkate alınmaması durumunda körlüğe kadar yol açabileceğini dile getirdi.

"Hemen hemen hiçbir belirti vermeksizin gelebiliyor"

Travmaların göz sağlığını olumsuz etkilediği ortaya çıktı Travmaların göz sağlığını olumsuz etkilediği ortaya çıktı

Göz tansiyonunun her yaşta görülebildiğini ifade eden Çinal, şunları söyledi:

"Hatta yenidoğan glokomu diye özel bir tablomuz bile var. Ama en çok görüldüğü yaş oranı 44-45 yaş. Bizim halkımızın genel bildiği başlangıcı bu, genel olarak yüzde 4- 5 civarında görülüyor toplumda. Oldukça sık denebilecek bir frekansı var, göz içi tansiyonunun yükselmesiyle gözüken bir hastalık. Genelde ailesinde göz tansiyonu olanlarda ırsi bir geçiş söz konusu. Daha önce gözünden yaralanmış göz travması geçirmişlerde, göz ameliyatı geçirmişlerde daha sıklıkla bu hastalığı görüyoruz. Hastalığın genel karakteri göz tansiyonunun yükselmesi ancak yanlış bilinen bir hususu da belirtmek isterim. Hastalarımız sıklıkla bize 'başım ağrıyor acaba göz tansiyonum var mı' diye geliyorlar. Evet bu doğru bir yaklaşım ancak bu hastalığın belki yüzde 5’inde bu şekilde bir belirti ortaya çıkıyor. En tehlikeli yanı, hastalığın çok sinsi ilerlemesi. Hasta son döneme kadar hemen hemen hiçbir belirti vermeksizin gelebiliyor. Biz o dönemde hastalıkları sıklıkla yakalıyoruz, dolayısıyla burada önem arz eden husus rutin kontrollere gidilmesi. Genel olarak biz bu hastaları nerede yakalarız; yakın gözlüğü muayenesinde. Yakın gözlüğe ihtiyaç da genelde 44-45'li yaşlarda ortaya çıkıyor. Hasta bu maksatla bize geldiğinde biz rutin olarak her hastada göz tansiyonunu ölçeriz ve hastaların önemli bir kısmını bu aşamada yakalarız. Dolayısıyla rutin olarak hastalarımızın ve insanlarımızın kırklı yaşlardan sonra en az yılda bir kez göz tansiyonunu ölçtürmeleri ya da göz hastalıkları muayenesi olmaları gerekiyor.

"En önemli belirti hastanın görme alanının daralması”

Şiddetli göz ve baş ağrısı, bulantı, kusma hissi, eğer göz tansiyonu çok yükselirse görülebilir. Ama bunun yanında örneğin vatandaşımıza arkadaşı ‘ya ne oldu, darıldın da bizi görmüyor musun’ diye söylerler. Bu bir belirti, çünkü hastanın görme alanına daralttığı için hasta baktığı yeri çok iyi görür ama yanlarını iyi görmez. Dolayısıyla yanından geçenleri fark etmez ve arkadaşları bu tür serzenişlerde bulunurlar. En önemli belirtilerden birisi bu bir de ağrı. Bunun dışında çok fazla bir belirtisi olmuyor, onun için düzenli kontrol olmadan hastalığı yakalamamız ve hastanın göz tansiyonu olduğunu bilmek mümkün değil. Ama bunun yanında hastalığın iyi bir yanı da var, tedavi edilebilir bir hastalık. Biz bu hastalığı yakaladığımızda hasta tavsiyelerimize uyarsa tamamen ömrünü sağlıklı bir şekilde geçirebilir herhangi bir olumsuz bir şeyle karşılaşmadan. İkinciyi yanı da hastalık yavaş ilerleyen bir hastalık, sıklıkla ilerleme hızı oldukça yavaş. Bu da bize tanı ve tedavide belli bir zaman esnekliği sağlayabilir.

"Tedaviyi düzgün uygulayıp rutin kontrollere gelmeli"

 Tedavi sürecine de değinen Prof. Dr. Çinal şu ifadelere yer verdi:

"Tedavisinde belli aşamalar var. Öncelikle ilaç tedavisi, hastamızın göz tansiyonu durumuna göre göz damlaları öneriyoruz. Ağızdan ilaç kullanımı hemen hemen yok gibi. Günde 1- 2 damla gibi sıklıklarla damlaları hastaya kullandırıyoruz ve takibe çağırıyoruz. 6-8 aylık aralıklarla hastalarımızı kontrol ediyoruz. Ama bazen ilaç yetersiz kalabiliyor, istediğimiz göz içi tansiyon düşüklüğünü sağlayamayabiliyoruz veya hasta bazen tedaviye uyum sağlayamayabiliyor. Damlasını yeterince damlatamıyor, eli titriyor, yakınında kimse olmuyor. Bu zamanda tedavi için cerrahi müdahalede bulunabiliriz. Bu olay oldukça geniş bir süreç. En basitinden en ağırına kadar değişik tedavi ve cerrahi metotları var. Ancak hastalarımızın bileceği şey şu; ilaç tedavilerini düzenli olarak kullandıklarında o yetmediği zaman cerrahi tedaviler uygulandığı zaman hastalarımız günlük hayatlarında önemli aksamaya ve sıkıntıya sebep olmadan ömürlerini sürdürülebilirler. Tek hassas konu tedaviyi düzgün uygulamaları ve rutin kontrollerine gelmeleri. "