Afganistan’da 12, Tacikistan’da 8, Özbekistan’da 2 milyon Tacik yaşıyor. Tacikler, Türkistan’ın güneyinde ve doğusunda yoğunlar. Diğer Orta Asya ülkeleriyle, Çin’de de, Tacik azınlıklar var. Ana dilleri Farsçanın Tacikçe lehçesi olan Taciklerin, Afganistan’da yaşayanlar dışında tamamı Özbekçe konuşuyor. Sünni, Hanefi olan Tacikler, Türklerle müşterek değerlere sahipler. Milattan önce 4000’lerden sonra Karadeniz’in kuzeyinden, Kafkasya üzerinden İran’a gelen Hint-Avrupa kökenli diller konuşan halklar, İran coğrafyasına dağıldılar. Hint-Avrupalıların gelişleri bin yıldan uzun sürdü.
Yerli halklarla karışan Hint-Avrupalılar; Elam, Babil, Pers, Med ve Sasani İmparatorluklarını kurdular, parlak medeniyetler meydana getirdiler. Pers İmparatorluğu, güçlü olduğunda, Orta Asya’nın güneyiyle, batısına hâkim oldu. Hint-Avrupalılar, zaman içinde, Orta Asya’ya yerleşerek, buralarda yaşayan Türklerle bin beş yüz yılı aşkın süre beraber yaşadılar. Türk devletlerinin tebaası oldular. Hiç isyan etmediler. Hint Avrupalılara, Pers İmparatorluğuna izafeten Fars dendi.
Farslar, bu uzun zaman diliminde, Orta Asya’da sadece Samaniler Sultanlığını kurdular. 819-999 yılları arasında hüküm süren Samaniler, güçlü dönemlerinde, Orta Asya’nın güneyine, batısına, Horasan’a ve İran’ın doğusuna hâkim oldular. Türk devletleri genelde vezirleriyle, bürokratlarını Farslardan seçtiler. İyi eğitimli olan ve uzun yüz yıllara dayanan Fars devlet tecrübesine ve kültürüne sahip yetkin vatandaşlarından yararlandılar.
900’lerden itibaren yoğun Türk göçü alan İran’da da, Türklerle, Farslar aynı Orta Asya gibi beraber yaşamaya başladılar. O tarihlerde İran, Sünni ağırlıklıydı. Özellikle Selçuklular hükümranken, Şii olan kesimlerinin de Sünni mezheplerini kabul ettiklerini görüyoruz. İlhanlılar, İsmailileri katledince, Şiiler ulaşılması kolay olmayan dağlık yerlere çekildiler. Şah İsmail, hâkim olduğunda, İran Sünni ve Alevi ağırlıklıydı. Şiiler Kum, Meşhed, Şiraz gibi Hz. Peygamber’in torunlarının türbelerinin bulunduğu şehirlerde kümelenmişlerdi.
Şah İsmail, özellikle Anadolu’yla, Azerbaycan’da muteber olan Erdebil tekkesinin varisiydi. Kuruluşunda Sünni karakterli olan tekke, Şah İsmail’in dedesi Cüneyt şeyhken, siyasileşerek, Alevi karaktere büründü. Şeyh Cüneyt Anadolu’ya onlarca sefer yaptı. Türkmen obalarını ziyaret etti. Bizzat cihat faaliyetlerin de bulunması, onu Türkmenlerin gözünde kahraman hâline getirdi. Osmanlı’nın merkezîleşme politikalarından bunalan Türkmen obaları, Azerbaycan’a ve İran’a göçtü.
Anadolu’da yaygın olan Alevilik, Şeyh Cüneyt’le oğlu Haydar zamanında daha da yaygınlaştı. Şah İsmail, Akkoyunluları yıkıp Safevi Şahlığını kurunca göç hızlandı. Şah İsmail, güçlü bir düşünce ve inanç akımı olan Alevilik hukukî esaslar içermediğinden, Lübnan’dan ve Irak’tan Caferi mezhebine mensup Şii âlimler getirdi. Safeviler, Osmanlı’nın antiteziydi. Osmanlı’nın merkezîleşme politikalarına karşı oluşan geniş tepkiden doğmuştu. Dolayısıyla, Şah İsmail, Sünni bir mezhep seçemezdi. Caferilik mezhebi, kurucusu olan İmam Caferi Sadık aynı zamanda Hz. Peygamber’in, Hz. Ali’nin ve Hz. Hüseyin’in torunu olduğundan, Alevilere sempatik geliyordu.
Safeviler, hukukî sistemiyle, kamu teşkilatını Caferi mezhebine göre şekillendirdi. Aynı zamanda, hem Sünnileri hem de Alevileri Şiileştirme siyaseti güdüldü. Üç yüz yıl süren çalışmalar neticesinde, İran büyük oranda Şiileşti. Fakat Safevilerin ele geçiremediği topraklardaki Farslar, Sünni mezhebine olan bağlılıklarını korudular. İki halkı ayırmak maksadıyla, Şii olanlara Fars, Sünni olanlara Tacik dendi. Tacik kelimesinin nerden türediğiyle ilgili muhtelif teoriler var. Fakat kesin bilgi yok.
Tacikler, Samanilerden sonra Gaznelilere, Karahanlılara, Selçuklulara, Harzemşahlara, İlhanlılara, Çağatay Hanlığına, Timur Devletine, Özbek Hanlığına, Buhara Hanlığına, Hokand Hanlığına ve Afgan Sultanlığına bağlı olarak yaşadılar. Rus Çarlığının işgaline karşı direniş amacıyla oluşturulan “Basmacı Hareketine” katıldılar. Afganistan’daki Tacikler, 19. yüzyılda İngiltere’nin Afganistan’ı işgal girişimine en şiddetli mukavemeti gösteren halk oldu. Aynı tavrı Sovyet işgaline karşı da gösterdiler. Enver Paşa, yanında Tacik mücahitler varken, Tacikistan topraklarında şehit oldu. Sovyetlerle kahramanca savaşan Ahmet Şah Mesut ve Burhanettin Rabbani’ de Tacik’ti.
9,5 Milyon nüfuslu, dağlarla kaplı bir ülke olan Tacikistan, yüksek hacimlerde pamuk ve İpek üreticisi. Sınırlı miktarda petrol ve gaz rezervi var. Ancak yüklü miktarda alüminyum, altın, gümüş, cıva, antimon, kömür ve uranyum madenleri var. Bir milyondan fazla vatandaşı Rusya’da çalışıyor. Bu nedenle milli gelirin %30-35 kadarını yurtdışı işçi gelirleri oluşturuyor. Ahalinin yaklaşık %15’i Özbek, %1’i Rus.
SSCB dağıldığında ahalinin %25’i Özbek, %10’u Rus’tu. Orta Asya’da sadece burada, Şii-İsmaili nüfus var. (%2 civarında) Pamirliler denilen Şii Türkler, doğuda, Pamir dağları çevresinde yer alan Dağlık Badahşan Özerk Bölgesinde yaşıyorlar. Ülke topraklarının %45’ine sahip olan Badahşan Özerk bölgesinde nüfusun %3’ü yaşar. Halkın baskın çoğunluğu izole hayat yaşayan Pamirlilerden oluşur. Dağlık Badahşan, Çin, (Doğu Türkistan) Afganistan ve Kırgızistan’la komşudur.
Sınırın Afganistan tarafında’ da Pamirlilerin yaşadığı Badahşan bölgesi var. Badahşan Tacikistan’ın en fakir bölgesidir. Ahalinin %65 kadarı yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Özerk Bölgenin bütçesinin %90’dan fazlası merkezi yönetim tarafından karşılanmaktadır. Bölge dağlık olduğundan tarıma müsait değildir. Halk ancak ihtiyacını karşılayacak kadar tahıl ve hayvan yetiştirebiliyor.
Tacikistan ahalisinin nerdeyse yarısı 14 yaş ve altında. Nüfus artış hızı, %2,6 gibi yüksek bir oran. Tacikistan, SSCB’yi oluşturan ülkelerin en fakiri ve en geri kalmış olanıydı. 1992-97 yılları arasında kanlı bir iç savaş yaşandı. İç savaş, eski rejimin devamını isteyenlerle, İslamcılar arasında geçmiş gibi gösterilmeye çalışılsa da aslında bölge eksenliydi. Tacikistan birbirinden yüksek dağlarla ayrılmış üç bölgeden oluşur.
Bölgelerin iç entegrasyonu yüksekken, bölgeler arasında ilişkiler çok zayıf kaldığından, ulus bilinci oluşmamıştır. Müstakil cumhuriyet hâline gelmeden önce Özbekistan’a bağlı özerk cumhuriyet olan Tacikistan, Özbekistan’dan ayrılırken, halkının %90’ı Özbek olan bin beş yüz yıllık Türk şehri Hocend de Tacikistan’a bağlandı. Müstakil cumhuriyet olduktan sonra Tacikistan’ı daima Hocendliler yönetti. Bu siyaset, Türkistan halkları arasında gerginlik ve düşmanlık oluşturmak isteyen SSCB’nin özenle uyguladığı yöntemdir. Yönetime Özbeklerin hâkim olması, Taciklerin tepkisine dolayısıyla, iki halkın çekişmesine neden oluyordu.
Bağımsızlığının ilan edilmesinin ardından düzenlenen ilk seçimleri, SSCB döneminde de başkan olan Hocendli Rahman Nabiyev kazandı. Seçimlerin hileli olduğunu iddia eden, genelde Kurgantepe, Garm ve Badahşan vilayetlerinden gelen göstericiler, protestolara başladılar. Ordu göstericilere karşı silah kullanınca, göstericiler de silah kullandı. İç savaşı, çatışmalar beş sene sürdükten sonra, Özbek ordusunun müdahalesiyle, Hocend-Kulyap ittifakı kazandı. Kulyaplılarla, Hocendlilerin ittifak kurması kritikti. Bu sayede savaş etnik değil bölge eksenli oldu. Savaş sırasında Rusların nerdeyse tamamı Rusya’ya, Özbeklerin epeyi Özbekistan ve Rusya’ya göç etti. Ülkede Tacikler daha baskın hâle geldi.
Ekonomi, 1997’den beri, istikrarlı olarak büyüyor. Ülkede 2004 yılından beri Rusya’nın hem askerî üssü hem de uzay izleme merkezi var. Tacikistan, bittiğinde dünyanın en yüksek Hidroelektrik santrali olacak olan, Rogun barajının ilk bölümünü 2018 yılında açtı. Rogun barajı tamamlandığında, tüm elektrik sorunu çözüleceği gibi, Pakistan, Afganistan ve Özbekistan’a elektrik ihraç edilecek. Rogun barajı, proje aşamasından itibaren Özbekistan’la gerilim nedeniydi. Tacikistan, bu münasebetle, uzun süre yurt dışı kredi bulamadı. İki komşu, 2017 senesinde anlaşınca, uzun yıllar akim kalan inşaat yeniden hızlandı.
İran, SSCB yıkıldıktan sonra başta Tacikistan olmak üzere bölge ülkelerine, ticari ilişkileri geliştirmenin yanında, Şii inancını da ihraç etmek isteyen İran, tepkiyle karşılaştı. Türkiye’nin Tacikistan’ı ihmal etmesi, Tahran’ın hareket alanını genişletti. İran, yoğun tepkiler üzerine, Şiilik propagandasını durdurarak, kültürel yakınlığı esas alan, ekonomik, siyasi ve güvenlik ilişkilerine öncelik tanıyan dış politika konseptine geçti. Ahmedinecad, İran ve Tacikistan'ı "iki canda bir ruh’’ olarak tanımlayarak, Tacikistan'a bakışlarını ortaya koydu. İran, aynı lisana sahip olmanın avantajını da kullanarak, Tacikistan’la kültürel, askeri ve siyasi ilişkileri geliştirmeyi hedefliyor.
Tacikistan’ı Orta Asya'da ki üssü ve güdümünde olan bir ülke haline getirmeyi planlıyor. Afganistan' da kontrolünde olan Hazara Türklerin yanına Tacikleri de ekleyerek, jeopolitik derinlik kazanacaktı. Afganistan’ı Taliban’ın ele geçirmesi bu planın çökmesine yol açtı. İran, Tacikistan'ın İslam Konferansı Örgütü'ne üyeliğini desteklerken, Tacikistan'dan da İran'ın Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) üyeliğini destekledi. İran’ın ŞİÖ’ ye katılımı iki ülke arasındaki ilişkileri daha da yakınlaştıracaktır.
Türkiye- Tacikistan ilişkileri, iç savaşın bittiği 1997 yılından itibaren sürekli gelişti. Tacikistan; Kırgızistan ve Özbekistan’la, sorunlar yaşadı. Fakat devlet adamları basiretli hareket ettiler, çatışmadan kaçındılar. Sorunları büyümesine müsaade etmeden, diplomasi yoluyla çözdüler. Sınır anlaşmazlıkları olan, nehirlerin, yolların ve demiryollarının müşterek olduğu ve devletlerin nüfuslarının homojen olmadığı, ayrıca her topluluk içinde, komşu halkla aynı kökenden azınlık olan bir coğrafyada, bu başarıdır.
Özal, SSCB dağıldığında, Tacikistan’ı ayrıştırarak, yanlış yaptı. Bu yanlış yaklaşım, genel kabul gördü. Öncelikle Türk milleti tarifi, ırk esaslı değildir. Halkının %15’i Özbek, %5’i Kazak, Kırgız ve Pamirli gibi Türk toplulukları olan Tacikistan, Orta Asya’nın göbeğindedir. Karışık evlilikler son derece yaygındır.1500 yıllık Türk şehri Hocent, Tacikistan toprağıdır. Anadolu gibi Nakşilik ve Kadirilik yaygındır. Nasıl ki, 500 yıldır beraber yaşadığımız Arnavutları, Boşnakları milletimizin parçası kabul ediyorsak, aynı şekilde, Tacikleri de milletimizin parçası kabul etmeliyiz.
Böyle yapmazsak Orta Asya’yı böleriz. Kırgızistan’la Tacikistan arasında, Özbekistan’la Tacikistan arasında sınır ve azınlık problemleri olur. İran bu ayrıştırmadan istifade etmeye devam eder. Tacikistan kendini güvende hissetmek için dış güçlere yaslanmak zorunda kalır. Tacikistan, Türk platformlarının tamamına eşit üye yapılmalı. Asla dışlanmamalı. Tacikleri dışlamak, Türkistan’ı bölmekten ve emperyalistlerin kaşıyacağı fay hatları oluşturmaktan başka sonuç doğurmaz. Tacikistan, kaynakları açısından Kırgızistan’dan zenginde olsa, Kazakistan ve Özbekistan, bu ülkenin de entegrasyonunu hedefleyen politikalar takip etmeli. Tacikistan finanse edilerek, kaynaklarını gelire dönüştürmesine destek olunmalıdır. Tacikleri Türk dünyasıyla bütünleştirmeliyiz.