2010’da Danimarkalı Yahudi yönetmen Susanne Bier, Daha İyi Bir Dünyada (Haevnen) adında bir film çekti. Film, 2011 yılında “en iyi yabancı dilde film” oskarını aldı.
Film, görünüşte bir âile dramı. Başroldeki esas adam, Afrika'da, bir Müslüman mülteci kampında doktor. Âilesi Danimarka'da. Dikkat etmez iseniz sıradan bir misyoner filmi gibi. Fakat öyle bir sahnesi var ki aslında her şey, bunun üzerine kurulu. Bana göre, oskar almasının sebebi, bu sahne. Daha doğrusu, çekilmesinin sebebi.
Doktor, intikam duygusu olmayan birisi. Tedâvi etdiği hastalardan birisi, bir kabile reisi. İnanılmaz çirkin bir adam. Başında takke var. Kendi halkına zulmediyor. Doktor, kurtaramadığı bir hastasının başındayken bu adam gelip ölen kadını istiyor. Sebebi de adı Ömer olan adamı, ölü kadınlarla birleşen bir sapık. Bunu söylerken pis pis sırıtıyor. Doktor, bu konuşmadan sonra patlıyor ve onu, zulmettiği insanların eline veriyor. Yâni, bir Müslümanın sapıklık boyutu, tahammülünü yıkıp geçiyor.
26 Nisan 2012’de, hepimizin midesini bulandıran bir haber basında yer aldı. Mısır Meclisi’nde, ölen kadınla cinsel ilişkiye izin verilmesi yasası tartışılıyordu.
27 Nisan’da Hürriyet ve Adâlet Partisi Sözcüsü Hasan Abdülgani, bu haberi kesin bir dille yalanladı. Bu tür haberlerin, Mübârek rejimi sonrası İslâmî kesimin ilk kez büyük çoğunluğa ulaştığı Halk Meclisi'nde, Müslüman Kardeşler ile Hürriyet ve Adâlet Partisi'nin çalışmalarını baltalamak üzere kasıtlı çıkarıldığını söyledi. Halk Meclisi'nde bu konuda verilmiş bir kânun teklifi bulunmadığını; söz konusu olayın komisyonlarda dahi konuşulmadığını belirten Abdülgani, "Haberlerde, Mısır Ulusal Kadın Konseyi Başkanı Dr. Murvet El Talavi'nin ölen eş ile cinsel ilişkiye girme ve kızlar için evlenme yaşının 14'e düşürülmesini öngören kânun tasarısının Meclis’ten geçmemesi için Halk Meclisi Başkanı Dr. Saad El Katatni'ye mektup yazdığı belirtiliyor. Sayın Katatni'ye gönderilen böyle bir mektup yok." açıklamasını yaptı.
Bir sene sonra Gani Müjde, şöyle bir tvit attı:
“Ölen bir kadınla daha kaç saat ilişkiye girebiliriz diye tartışan bir meclis demokrasiyi getiremezdi zaten. Öyle de oldu maalesef.”
Ne yazık ki Gani Müjde, bu tviti, Mısır’da binlerce Müslümanın katledildiği bir sırada attı. Bu iğrenç yalanı tekrar ederek Mısır’daki darbeye destek verdi.
Yeniçağ gazetesinde neye, niçin taktığını tam anlayamadığım ama açıkçası, yazılarını keyifle okuduğum bir yazar var: Ahmet Takan. (Niye keyif aldığım kısmı, bende kalsın)
Sarayın en gizli dehlizlerinde konuşulanlardan dahî haberi olan Ahmet Takan’ın, benim bildiğimi bilmemesine imkân ve ihtimâl var mı?
Elbette yok!
Takan, son yazısında Mursi’nin arkasından şöyle yazdı:
“Sizleri bilemem ama Mursi, benim şehidim değil!.. Allah, kendisine rahmet etsin. Diyebileceğim ancak bu kadar olur. Hele o iktidarda olduğu kısa sürede Mısır Parlamentosu'na gelen ve bir Müslüman olarak burada tekrar etmekten utanç duyduğum o sapkınlık yasalarını hatırladıkça dün gıyabî cenaze namazı kıldıran Diyanet İşleri Başkanı'na eleştirilerimi de kaleme almak istemiyorum!.. Fırsattan istifade, tekrar dantelli kefen giyip yollara düşen al yanaklı ihale tosuncuklarına da ‘Allah sizleri ıslah etsin’ diyorum.”
Allah, al yanaklı ihâle tosuncuklarıyla birlikte sizi de ıslah etsin Ahmet Takan, sizi de!
“Benim şehîdim değil” demenize gerek yoktu. Mursi, Yahudi yalanlarıyla Müslümanları vurmaya kalkan birinin şehîdi olamaz zâten!