İslam, Müslümanların birbirini sevmesini tavsiye eder, ama Arap, Acem diye ayırmaz, özellikle şu kavmi, şu milleti sevin demez. Böyle bir ayrım, " Biliniz ki Allah katında en iyiniz, takvası en ziyade olanınızdır"( Hucurat 13) diyerek "üstünlüğü takvaya bağlayan" bir dinin, kavimler, milletler arasında ayırım yapması anlamına gelir.
Üstünlük takvada mıdır, yoksa şu veya bu millete mensup olmakta mı?
Bu soruya kimse şu veya bu millete mensubiyet diyerek cevap veremez.
Tıpkı insanlar gibi milletlerin de toplum olarak meziyetleri, farklılıkları vardır. Kimi milletler, cesaret ve cengaverlikleri ile kimi dindarlık ve muhafazakarlıkları ile kimi disiplinleri ve çalışkanlıkları ile temayüz etmiştir.
Türk milleti, savaşçılığı, teşkilatçılığı, misafirperverliği, bağnazlıktan uzak din anlayışı ile öne çıkmıştır. Biz milletimizi bu meziyetleri yüzünden severiz. Milletlerin takvası, mensup oldukları dine ve insanlığa ne kadar hizmet ettikleri ile ölçülür. İlk iki buçuk, üç asır hariç İslam'ın bayrağını bu millet taşımıştır. Ehli Sünnet, bu milletin fedakarlığı, mücadelesi sonucu ezilmekten kurtulmuştur. Biz milletimizi bu yönüyle de sayar, severiz.
İslam, bütün zamana ve mekâna gelen bir dindir. Muhatabı şu veya bu topluluk değil bütün insanlıktır. Sevgiyi bir kavim veya millete hasretmek -insanlığı- hedef alan bir dinin mesaj ve mantalitesine uymaz. Nitekim," İmamlar Kureyş’tendir" sözü uzun yıllar hadis olarak görülmüş üzerinde uzun uzun analizler, değerlendirmeler yapılmış, fetvalar verilmiştir. Ancak çok sonraları bu sözün hadis değil, Hz. Ebubekir’in halife seçiminde o günkü Arap sosyolojisine dikkat çeken sözü olduğu ortaya çıkmıştır. Söz, peygamber sözü veya görüşü değil, o tarihte Araplarda hâkim olan kabileler arasındaki hiyerarşide Kureyş'in yerini yansıtmaktadır. Said Hatiboğlu’nun da bu konuda "Hilafetin Kureyşiliği" isimli güzel bir kitabı vardır. Sözün hadis olmadığını, ikna edici kaynaklar ve delillerle ortaya koymuştur.
Filistinlilere uygulanan soykırıma tepki göstermek, imkanlarımız nispetinde yardımcı olmak için hadis uydurmaya, Peygamber'e ait olmayan bir sözü ona isnat etmeye gerek yoktur. Bırakınız Müslüman olmayı birazcık insan olmak kafidir. Hadis uydurmak, hele bunu yaparken milletler arasında bir üstlük altlık hiyerarşisi oluşturmak İslam'ı hiç anlamamaktır. Şanlı peygamberimiz;" Benden olmayan sözü bana isnat eden cehennemdeki yerine hazırlansın" buyurmuştur. İslam dünyasında ilk din tahripçiliği -hadis uydurmakla- başlamıştır. Arapları, dolaylı olarak Emevîleri, hatta Kureyşlileri öne çıkaran yüzlerce hadis uydurulmuştur. Mesela, “Üç sebepten dolayı Arap'ı seviniz, çünkü ben Arap'ım, Kuran Arapçadır, Cennet ehlinin lisanı Arapçadır. “Bu hadis muhaddisler tarafından uydurma ve asılsız olarak kabul edilmiştir.(Kaynak:Şuubiye Hareketi ve Uydurma Hadislerle Münasebeti,Doç.Dr.Sadık Cihan)) Yine mesela " Arap'ı sevmek iman alameti, buğzu ise münafıklık alametidir." Bu sözün, Ahmet Bin Hanbel ve Bezzar gibi hadis otoriteleri tarafından rivayet edenleri arasında zayıf, rivayeti dikkate alınmayan kişi veya kişiler olduğu ifade edilmiştir. Kaldı ki bu rivayetler İslam'ın ruhuna da uygun değildir. Hem Hucurat 13'e hem de veda hutbesinde "Arap'ın Arap olmayana, beyazın siyaha, siyahın beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur, “hadisine de aykırıdır. Bir topluluğu sevmemek niçin İslam'dan çıkmanın nedeni olsun? Böyle bir iddia İslam'ın inanç sistemini tahrip etmekten başka işe yaramaz.
Bütün bu sözler, Araplar tarafından karşıt grupları, özellikle Arap olmayanları yani mevaliyi itaat altına almak için uydurulmuştur. Nitekim benzer sözlerden biri de “Arap kötü duruma düşerse, hor görülürse İslam'da kötü duruma düşer, hor görülür," şeklindeki sözdür. İlk 2.5-3 asırdan sonra Araplar kötü duruma düşmüş ama İslam hor ve hakir düşmemiş, Türklerin elleri üzerinde yükselmiştir. Böyle bir söz Hz. Peygamber’e nasıl isnat edilir?
Filistin'e destek sağlamanın yolu, İslam'ın insanlığa takva penceresinden bakan yönünü tahrip etmek değildir. Tarihte Abbas’ı ve Emevîlerin Arap ırkçılığı ve fethettikleri topraklarda kurdukları tahakküme karşı Şuubiye hareketi doğmuştur. Onlar da Arap olmayanların Arap'a üstünlüğüne dair hadis uydurmuşlardır.
Bu yöntemle ne dini öğretmek, ne de sevdirmek mümkündür. Bir sarık, bir cübbe, biraz da sakal dini doğru anlamak ve anlatmak anlamına gelmiyor. Bir kavmi sevmek, bir dine imanın şartı olamaz. Bu, Kuran’ın ruhunda da sahih hadislerin verdiği mesaja da aykırıdır. Ancak İslam düşmanlığını açıktan yapmak yerine Araplar üzerinden yapmak başka bir şeydir ve başka bir değerlendirmeyi gerektirir.