Öcalan’ın çağrısı üzerinden bir aydan fazla zaman geçti. Örgütten hala tasfiye istikametinde atılmış somut bir adım yok.
Bahçeli, Apo’yu meclise davet ederken’ şartsız’ silah bırakmadan söz etmişti. Çağrının yapıldığı gün Apo’nun mektubunu okuyan S.S. Önder, Öcalan’ın bir temennisi olarak demokratik siyaset ve hukuki boyut ilavesi yapmıştı.
Örgüt ve uzantılarının demokratik siyaset ve hukuki boyuttan ne anladıklarını ve neyi kastettiklerini biliyoruz.
Demokratik siyasetten maksat, özerklik, ana dilde eğitim gibi taleplerin yerine getirilmesi…Buna bazen liberal etiketli aydınlar da destek veriyor. Neredeyse özerklik ve ana dilde eğitim demokrasinin mütemmim bir cüzüdür diyecekler. Bunların olması için de bir hukuki boyut, yani anayasanın buna cevaz verecek şekilde değiştirilmesi gerekiyor. Öcalan’ın mektubuna bu taleplerin konulmayıp, Önder tarafından temenni gibi sunulması muhtemel tepkileri önlemek içindi.
PKK’dan beklenen açıklama gelmeyince, Bahçeli yeni bir çağrı yaparak, devletin kurucu ilkelerini, Cumhuriyetin temel niteliklerini koruyan yeni bir anayasa çağrısı yaptı. Ancak Türkgün’de yayınlanan metinde bu anayasayı “herkesin kendisini içinde bulacağı bir yapı” olarak tarif ediyor. Daha önce Erdoğan’ın da bu paralelde, “bütün çeşitlilikleri barındıran“ bir anayasa sözü vardı. Çeşitlilik veya herkes ifadesi tekliği, tek milleti değil çokluğu ifade ediyor. Çok toplumlu bir anayasa ile ne devletin kuruluş ilkelerini ne de Cumhuriyetin temel niteliklerini korumak mümkün.
Bahçeli’nin bu çağrısının yeni çözüm süreci ile ilgili olduğu açık. PKK adım atmayınca, şartsız tasfiye diyen Bahçeli, anayasa çağrısı ile aslında Öcalan’a verilen sözleri ifşa etmiş oldu.
Mevcut anayasa, kurucu ilke ve cumhuriyetin niteliklerini ilk dört madde ile zaten koruyor. Anayasayı değiştirme çağrısını kurucu ilkeler ve Cumhuriyetin temel niteliklerini koruma önsözü ile yapmak, milliyetçi çevrelerden gelecek tepkileri bastırma amacı taşıyor. Bahçeli’nin çağrısı Öcalan’la varılan anlaşmanın hukuki boyutudur. Ve bu çağrı ile ‘şartsız tasfiyenin’ bir aldatmacadan ibaret olduğu görülüyor.
ADALET ARAYIŞLARI VE POLİS MÜDAHALESİ
İmamoğlu’nun tutuklanmasından sonra yapılan gösterilere polis çok sert ve orantısız bir tepki gösterdi. Yasa dışılığı önlemek kolluğun görevidir. Bunu yaparken hukuk içinde kalmak, dengeli ve ölçülü tepki göstermek de başka bir görevidir. Gencecik çocukların üzerine düşman bir unsurun üzerine gider gibi hınçla gitmek kamu düzenini sağlamayı aşan bir müdahale biçimidir. O gençler de polisler de bu vatanın çocukları. Elinde bayraklarla yasal bir toplantıya katılan insanlara böyle acımasız, kin ve öfke dolu bir müdahale kabul edilemez. O şiddet tablolarını görenler polisin oraya yasa dışı bir eylemi engellemekten ziyade göstericileri ezmek için gönderildiğini düşünür. Bir taraftan iç cepheyi güçlendirmekten bahsedip, öbür tarafta gencecik çocukları ezerek iç cephe güçlendiremez.
Polisten alınan her darbe, devlete karşı bir kırgınlık olarak döner. Gençlerin kafasındaki polis imajını menfileştirir. Ne gençlerimiz bu muameleye layıktır ne de polisimiz bu duruma düşürülmeye müstahaktır. Bir kişinin hırsları için Türk milletinin geleceği olan gençlerimiz feda ediliyor. Tepki ve kitleleri çığ gibi büyüten de o utanç verici görüntülerdi.