Memleketin Çığlığı: Bir Çiftçinin Sessiz İsyanı
“İşim doldu, geldim konuşamıyorum.”
Bu cümleyle başlıyor her şey. Ne bir siyasi slogan, ne hazırlıklı bir metin… Sadece tarladan, traktörden, motordan inip gelen, belki de hayatı boyunca kamera görmemiş bir çiftçinin haykırışı. Türkiye’nin kırsal kalbinden, Yozgat’ın Büyük İncil’inden yükselen bu ses; aslında hepimizin ortak hikayesini anlatıyor: Sessizlik içindeki büyük çöküşü.
Kameranın karşısındaki adam konuşamıyor, çünkü yaşadığı sıkıntılar kelimelere sığmıyor. Tarlasından elde ettiği kazancı mazota, gübreye, biçerdövere gömmüş. Elinde bir kuruş kalmamış. Kızının ektiği buğday, maliyetini karşılamıyor. Toprak artık geçindirmiyor. Üretici üretmenin cezasını çeker hale gelmiş.
Ama bu sadece ekonomik bir mesele değil. Bu röportajda öne çıkan asıl gerçek, artık sadece cebin değil, ruhun da iflas etmiş olması.
“Ne yapacağız bilmiyorum yani,” diyor.
Bu ülkenin sade vatandaşı, yönünü kaybetmiş. Kime gideceğini, ne söyleyeceğini, nasıl geçineceğini bilemiyor. Çarşıya pazara çıkamıyor. İşi gücü bırakıp yollara düşüyor. Sadece kendisi için değil, memleket için kaygılanıyor:
“Memleket batıyor kızım.”
Bu cümleyle biten her röportaj, aslında yeni bir başlangıcın çağrısıdır. Bu insanlar; özgürlük, adalet, hak ve hukuk istiyor. Fakat en acısı, bu en temel insani taleplerin bile artık lüks sayıldığı bir düzende yaşıyoruz.
Kadın, bebeğini evde bırakıp gelmiş; çünkü bu topraklarda artık yaşanacak bir hayat kalmadığını düşünüyor.
“Özgürlük istiyoruz artık” derken yalnızca kendisi için değil, bu ülkenin çocukları için, geleceği için haykırıyor.
Bu bir televizyon programı değil. Bu, bu milletin vicdanına düşen bir ateştir.
Bu sesi duymazsak, görmezden gelirsek, “zaten hep böyleydi” deyip geçersek… Yarın, işte o sesin artık çıkmayacağı bir sabaha uyanırız.
Çünkü insanlar sustuklarında değil, susturulduklarında kaybolurlar.
Köyde başlayan bu sessiz isyan, şehrin meydanlarında yankılanmalı.
Bu ülkenin kurtuluşu; büyük salonlarda, yüksek binalarda değil, o çatlamış ellerin tuttuğu mikrofonlarda gizli.
Şimdi o mikrofon bizde. O sesi büyütmek, duyurmak, sahip çıkmak zorundayız.