Son haftalarda moda olan Atatürk söylemlerine CB Erdoğan'da katıldı. 10 Kasım törenlerinde Atatürk'ten sitayişle bahsetti,onu CHP'ye bırakmayacaklarını söyledi.
Aslında bu ülkede Atatürkçülüğün çok fazla karşılığı yok,ama Atatürk'ün var. Bu bir çelişki gibi görülse de gerçek böyle. Çünkü; yıllarca Atatürkçülük adı altında bu milletin değerleri hedef alındı,dini hayat baskı altına alındı. Onun için toplum Atatürk'ü sevmekle beraber Atatürkçüyüm diyenlere hep bu kötü hatıraların etkisi ile şüpheyle baktı.
Atatürk sevgisini yıpratanlar Komunizme,Faşizme,din düşmanlığına Atatürkçülük elbisesi giydirenlerdi.
AKP'yi iktidara da bu baskıcı,milli değerlere düşman kıblesiz güruh getirdi. 28 Şubat olmasaydı hiç şüphesiz AKP'de olmayacaktı. AKP demokratikleşme taleplerinin gerçekleşeceği zemin olarak görüldüğü için tercih edildi. 2010'a kadar öyle veya böyle tolere edilebilecek bir yönetim sergilendi. Ama 2010'dan sonra her şey değişti. Anayasa değişikliklerinin referandumla kabul edilmesi üzerine kendisini dengeleyecek hiç bir mekanizma kalmayınca AKP siyaset değiştirdi. Baskıcı,tahammülsüz, otoriter, tamamen kişiye endeksli bir siyasete döndü. Halkın taleplerinin yerini bir kişinin kişisel eğilimleri aldı. Türk toplumu 28 Şubat'tan daha ağır daha adaletsiz bir yönetimle karşı karşıya kaldı. Geçmişte Atatürkçülere yüklediği ne kadar menfi sıfat varsa daha fazlasını siyasal İslamcıların yönetiminde gördü. Atatürk'ü yeniden keşfetti. Siyasal İslamcıların Cumhuriyet tarihine,Atatürk'e yönelik propagandalarını sorgulamaya başladı. 28 Şubat'ta Atatürkçü görünümlü -faşist,baskıcı - politikalardan kaçan halk AKP'ye sığınmıştı,şimdi onun politikalarından Atatürk'e sığınıyor. Yani Atatürk AKP'ye alternatif siyasetin sığınma alanı oldu. Bugün Erdoğan ne derse desin- kendisinden kaçan- bu kitleyi kendisine inandıramaz.
FETÖ darbesinden beri Türkiye anayasasız yönetiliyor. Geçmişte OHAL'ı kadırmakla övünenler bugün OHAl'ı sürdürerek iktidarda kalmaya çalışıyor. Hırsızlık,yolsuzluk almış başını gidiyor. 16 Nisan referandumu ile açıkça rejime darbe yapılarak kuvvetler ayrılığı yok edildi.Yargıya,yasamaya,yürütmeye bir kişi yön veriyor.Muhalefetin nefes alabileceği bütün menfezler kapatılıyor.Bütün bu olumsuzluklar Atatürk söylemleri ile bertaraf edilemez. Toplumun demokrasi ve özgürlük talepleri karşılanmadan AKP'deki kaçış önlenemez.Sn Cumhurbaşkanı bazı belediye başkanlarını ve siyasi söylemlerini değiştirerek bu yıpranmayı durduracağını sanıyor. Esas olan kişileri veya söylemleri değiştirmek değil yanlışlardan vaz geçmektir.Bugün AKP'ye oy veren kesimlerde bile çok ciddi bir güven sorunu var. Düşünebiliyor musunuz, İstanbul'da yapılan gökdelen'lerin hepsine(122 Gökdelenin 118 tanesine) ruhsat veren bir iktidar -betonlaşmadan- şikayet ediyor.Sanki o ruhsatları AKP vermemişte başka bir parti vermiş. Üstelik o gökdelenlerin kurulduğu alanlarda yapılan imar değişikliklerinin hepsi yasal açıdan şüphelidir.Ne diyordu eski bakan Bayraktar,ne yaptıysam Başbakan'ın emriyle yaptım.
Atatürk'e dönüş toplumdaki demokrasi arayışının bir ifadesidir. Özgürlükçü,milli ve manevi değerlere saygılı bir siyaset toplumdaki arayışların adresi olabilir.AKP bu şansı kaybetti.Bir gün İslamcı,bir gün Kürtçü,bir gün milliyetçi,bir başka gün Atatürkçü görünmekle bu arayışlar karşılanamaz. Türkiye, ya demokrasiye,kuvvetler ayrılığına,özgürlükçü bir siyasete dönecek ya da iyice karanlığa gömülecektir.