Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ihtisaslı bir Türk Genci olarak söylemeliyim ki lisans eğitimim boyunca ismini en çok duyduğum Eğitimci ve Siyasetçi Ümit Özdağ idi. Bugün Genel Başkanı olduğu Zafer Partisi’nin bir üyesi olarak, kendisine devamlı Hocam hitabıyla sesleniyorum. Bana kalırsa Türk Milleti’nin Atatürk’ten sonra okur yazar kimliğini muhafaza etmiş tek lideridir. Birkaç gün evvel Hoca’dan bahsederken: “Odasına her girdiğimde ya okur yahut yazar halde buluyorum ve odama geçip hemen okuyup yazıyorum” demiştim. Bunu okuyan bir beyefendi: “Bir liderin topluma örnek olmasını en iyi izah eden örneklerden birisi bu” demişti. O günden beri Ümit Hoca’nın şahsiyet tanımını bir önder olarak ele alıyor ve topluma örnek teşkil eden noktaları düşünüyorum. Gelin, birlikte inceleyelim.
Lider/Önder Profillerini inceleyen bir Politika Öğrencisi olarak, incelemeye önderlerin çocukluklarından ve hatta içine doğdukları aile tablosundan başlanması gerektiğini düşünüyorum. Ümit Hoca’nın kıymetli annesi Gönül Hanım MHP Kadın Kollarının ilk başkanıydı ve Değerli Babası Muzaffer Özdağ Milli Birlik Komitesi Üyesi olarak 27 Mayıs Darbesi’nin iştirakçılarındandı ve Alparslan Türkeş’in yol arkadaşlarındandı. Eserlerini incelediğimizde kendisinin iyi bir entelektüel olduğunu görüyoruz. Diyebiliriz ki bir Türk Çocuğu olarak Ümit Özdağ, mücadelenin içine doğmuştur. Türk Milliyetçisi olan ve bu ülkünün içinde aktif rol alan bir anne babanın evladı olarak, Ümit Özdağ’ın bugün genelde Türklüğe, özelde anne ve babasına, yani yol başçılarına vefa duygusuyla adımlar attığını söyleyebiliriz.
Gençlik yıllarında Felsefe, Politika ve İktisat tahsilleri yaptığını görüyoruz. Bunun yanında o günden bugüne akademik kariyerini yalnızca şahsı için değil Türkiye’nin bizatihi yönetimi için de yapmış ve ASAM, 21. Yüzyıl Enstitüsü gibi her çalışmasıyla Türk Dış Politikasına katkı sunan oluşumları kurmuştur. Yurt dışında ve Türkiye’de aldığı eğitimler neticesinde dünyayı tanıyan ve yorumlama yetisi yüksek bir genç olduğunu bizzat eserlerinde sergilemiştir. Siyasal Teori Doçenti Unvanını “Menderes Döneminde ordu-siyaset ilişkileri ve 27 Mayıs Askeri Hareketi" konulu tezle aldığını okuduğumuzda görüyoruz ki milliyetçiliği aile geleneği olarak sürdürmeyi seçmemiş, üzerine bilimsel olarak eğilmiş ve babasının eylemde bulunduğu meseleyi kendisi akademiye taşımıştır. Bu, sorgulama ve anlamlandırmaya olan liyakatinin bariz bir örneğidir.
Kendisinin akademide etnik sorunları ve terörizmi derinlemesine çalıştığını görüyoruz. Ülkemizin kanayan yarası olarak etnik problemleri, akademide de önü kesilen bir konu olsa da çalışmış ve hali hazırda kendisine uzatılan her mikrofonda dile getirmiştir. Türkiye’nin içine itilebileceği her kumpasın önünde, tek başına bir Türk olarak direnç göstermektedir. MHP’de Genel Başkanlığa adaylığını göstermesi neticesinde, mevcut statükoya karşı gelen profil olarak siyasi bir ambargoyla karşılaşmış ve fakat yılmamış MHP’den ihraç süreçlerinde demokratik hakkını devamlı savunmuştur. Aynı demokratik savaşı İyi Parti’de de verdiğini gördüğümüz Ümit Bey, fikri sabit olmadığından yeri de sabit olmamış ve demokrasiyi savunan gür sesiyle Zafer Partisi’ni kurana değin yürümeye devam etmiştir. Bugün kendisini Genel Başkan koltuğunda görüyoruz. Çayını soğutmadan içtiğine şahit olmak zor.
Eminim ki şu an Zafer Partisi’nin kendisine yoğunluktan ve sorumluluktan başka bir getirisi yok. Zaten pragmatist bir tutumu olsaydı ülkenin en zor zamanında en güç hizmete girişmezdi. Şahsi bir menfaat (pragmatizm) değil, toplu bir faydacılık (ütülitarizm) okuyoruz davranışlarında. Şu an Genel Başkan’dan Parti’nin gönüllülerine kadar herkes kendisinden fedakârlık yaparak Türk Toplumunun bir ferdi olmanın gerekliliğini yerine getiriyor. Genel merkez bir fabrika gibi üretim halinde. Herkes elinden geleni ivedi bir şekilde sunmaya çalışıyor. Çünkü lider devamlı çalışıyor. Liderin devamlı hizmet ettiği ve çalıştığı, koşturduğu merkezde çalışmayanlar sırıtacak ve sistem dışına itilecektir. Bu, yönetici kadroların toplumu etkilemesi üzerindeki basit bir örnektir.
Türk Milleti kültür mirası gereği onu ancak devamlı işleyecek bir önder profiline ihtiyaç duymaktadır. Türk Milleti’nin Önderi müzakere masasında da yer sofrasında da oturmalı ve ikisinde de sırıtmamalıdır. Önder, gerekirse kendisinden önceki önderlere ve hatta dönemi içinde kendi eksikliklerine bile meydan okuyan olmalıdır.
Hiç unutmuyorum merkezde divan toplantısının olduğu bir gün, ikinci katta okuma yapıyordum. Ümit Hoca dördüncü kattaki odasından birkaç belge almak için devamlı üst kata çıkıp iniyordu. O koşturmaca içinde, bir sefer merdivenlere doğru gidip “Kolay Gelsin” dediğim esnada: “Evladım Türk Dünyası’nın çeşitli yerlerinin resmedildiği tablolar var, onları bu kata asabilirsiniz” dedi ve indi. O anda, bu kadar karışıklık içerisinde dahi benim alanıma dair bir görevlendirme yapmasına hayret ettim ve hayran oldum. Zihni anlık düşünce üreten bir profil olarak Ümit Hoca, gördüğü hiç kimsenin boş durmasını, çalışmaz halde kalmasını istemiyordu. Açık söylemeliyim ki o andan itibaren kendisine çalışmaz haldeyken görünmekten çekinir oldum. Bu hissi en son dedem Ali Murat Daryal’ın yanında hissetmiştim. Bu otorite, liderin yani yöneticinin yanındakine sunabileceği üretkenlik açısından son derece mühimdir.
Son olarak, liderlerin toplumun içinden çıkan en parlak profil olması gerektiğine inandığımı söylemeliyim. Ümit Hoca hem entelektüeldir hem de münzevi olmayı seçmemiş, sahnede olmanın külfetini üstlenmiş bir cesur şahsiyettir. Atatürk’ün söylevini okuduğumuz, geometri üzerine çalıştığını bildiğimiz, başöğretmen unvanıyla andığımız, Sakarya Muharebesi gibi stratejik bir oyunu kurguladığını gördüğümüz için bugün de önderimizden bu çok yönlü kabiliyet tablosunu bekliyoruz. Ümit Hoca, Öğretmen kimliğiyle tüm siyasi çevrelerde örnek gösterilen, kendi partisi içinde bile devamlı demokrasi mücadelesi veren, orduda ve diplomaside stratejik atılımları planlayabilen ve var olan planları öngörebilen parlak bir zekadır. Tarih gösteriyor ki Atatürk yaşadığı dönem içinde milletvekilleri arasında mimlenmiş ve bir dönem dışlanmıştır. Sakarya Meydan Muharebesindeki meşhur stratejisini maalesef mebusların bir kısmından gizlemek durumunda kalmıştır. O gün olduğu gibi bugün de Türk Önder Profilinin ayağındaki tek pranga düşmanın kendisi değildir. Bizzat yönetici kadrolarımız, önder profilleri önündeki engeldir.
Bugün siyaset teorisi, terörizm, güvenlik, algı yönetimi, demokrasi ve daha pek çok konuda eser veren Prof. Dr. Ümit Özdağ, Türk Milleti’nin kendisine örnek alacağı bir önden gidendir. Öne çıkan belirgin özelliği ise kendisini geliştirmeye devam eden bir şahsiyet olmasıdır. Çünkü ülkeler ve yönetimleri “oldum ve bittim” iddiasıyla çöküşe geçmektedir. Bu sebeple yükseliş ve süreklilik ancak böyle bir önderle mümkün görünmektedir.
Bir gün Türk Milletine hizmetleri sebebiyle kendisine teşekkür edilirken: “Bize rağmen başardı” dememek için, kendisinin yanında saf tutuyorum. Bu böyle olmasaydı da şunu açık yüreklilikle söylerdim ki kendisi Türk Milleti’nin hayırlı akıbeti için doğruyla saf tutmaktadır. Muzaffer oğlu Muzaffer Ümit Özdağ’a Kahraman Türk Milletinin Kahraman Önderi olduğu için minnetimi sunuyorum.