Önce Ukrayna'dan elinde valizi ile göç eden kadınları, çocukları içli, duygulu bir ses tonuyla anlatıyor. Vatandaşın acıma duygularını tahrik ediyor. Ardından, bu ülkeye yaptığımız en büyük hizmet, ülkenin Ukrayna gibi olmasını engellememizdir, diyor.
Bu satırları okuyan Türkiye'nin süper bir güç tarafından işgale uğradığını ama iktidarın ülkeyi tahrip olmaktan kurtararak düşmanı püskürttüğünü sanır.
Siyasetçi abartır, çarpıtır, gizler, saklar ama bunun bir sınırı var. Türkiye bir savaşa girmedi, girmesi için de bir sebep yok. Bir savaş yapılmış gibi demeç vermek tamamen algı yaratmak, halinize şükredin, enflasyonu, yolsuzluğu, hayat pahalılığını, hukuksuzluğu görmezden gelin demektir. Demek ki, ne olursa olsun Ukrayna veya Suriye olmadığımız için şükredeceğiz.
İktidar ne yaparsa yapsın şikayet etmeyeceğiz.
Zam yapıldıkça Ukrayna gibi olmuyoruz diyerek alkış tutacağız.
Bu ölümü gösterip kansere razı etmektir.
Savaş görmedik ama bugün ekonomimiz savaş gören ülkelerden daha kötü.Mesela bir Gürcistan larisi 4.65 Türk lirası. Yani daha birkaç yıl önce Rus işgaline uğrayan, yolları, şehirleri yıkılan Gürcistan parası bizim paramızdan 4.65 defa daha değerli.
Elbette parası TL'den değersiz ülkeler de var.
Mecellenin bir kaidesidir; sui misal emsal olmaz. Türkçesi, kötü örnek alınamaz. Bir iktidar iyiler dururken kötü durumda olan ülkeleri örnek gösteriyorsa artık iyi olma ihtimali bulunmadığı içindir. Ukrayna'yı örnek göstermek bugünkünden daha iyi olamazsınız anlamına gelir.
Türkiye bugünkünden iyi olabilirdi. Doğru yönetilse, "nefsimin yönetimi" yerine ortak akılla yönetilse, eleştirilere kulak tıkamak yerine kulak verilse, hukuktan uzaklaşmak yerine onu daha çok yaysa, Ukrayna'ya bakın halinize şükredin politikasının yerini, Avrupa ile yarış içinde olan bir Türkiye alabilirdi.
Erdoğan, nutukla, sloganla, sözle vatandaşı içerisinde bulunduğu durumun imrenilebilir bir durum olduğuna ikna edebileceğini sanıyor. Bugüne kadar vatandaş tek taraflı propaganda ile içinde bulunduğu gerçekliği bile idrak edemez hale getirildi. Ama şimdi durum farklı, insanlar aç, tencereler boş, yoksulluk giderek sokaklara taşıyor. Köprünün altında çok sular geçti, ne Türkiye eski Türkiye, ne de vatandaş politik ninniler dinleyebilecek durumda.
Karnı tok olanları laf kalabalığı ile ikna edebilirsiniz ama aç insanları edemezsiniz. Çünkü açın kulağı sağır, gözleri kördür.Ne kimseyi görür, ne de işitir. Aç bir çocuğun çığlığı bütün sesleri bastırmaya yeter.
Bugün sözün bittiği yerdeyiz.Uçuyoruz, dünya bizi kıskanıyor diyenlerin sadece kendileri uçuyor. Vatandaş her gün biraz daha aşağı düşüyor. Dün yediğini bugün yiyemiyor. Hayat standardı her gün biraz daha düşüyor.
"Bütün mağdurlara sığınak olmuşmuşuz." Öyle diyor sayın Cumhurbaşkanı. Keşke Suriyelileri düşündüğümüz kadar Türk insanını da düşünebilsek. Suriyeli karşıtlığı biraz da bu pozitif ayrımcılıktan besleniyor. Bir milletin kendi vatanında ikinci sınıf insan muamelesi görmesi çok yıkıcı ve aşağılayıcı bir tutum değil mi? Ben bu aziz vatan toprağına tutunmak için kan vereceğim, can vereceğim, kanımı sebil edip her karışını şehit kanlarıyla sulayacağım, sen Suriyeliyi getirip bana efendi edeceksin. Bedeli ben ödeyeceğim safasını başkaları sürecek. Yetmeyecek, bir de bunu dinin emri gibi takdim edip, vatandaşın her şeyi sineye çekmesini isteyeceksin. İşte kabul edilemez olan budur.
Dinin emri, vatan müdafaasından kaçmak mıdır?
Dinin emri, Suriye bayrağına Suriye'de sahip çıkmayıp, burada, bizim üniversitelerimizde dalgalandırmak mıdır?
Dinin emri, vatanseverliği cephede yapmak yerine burada plajlarda yapmak mıdır?
Dinin emri, ev sahibini aşağılamak, onun hassasiyetlerini görmezden gelmek midir?
Suriye toprağı orada duruyor ama Suriyeliler orada değil, burada.Suriye'yi içimize doğru genişletmek hangi politik deha ile izah edilebilir? Üstelik usul usul Vatandaşlığa geçirerek Türk siyasetini belirleyecek mevkie çıkarmak hangi akla sığar?
Rusya'nın Ukrayna'ya müdahalesinin gerekçelerinden biri Donetsk bölgesindeki Rus kökenli Ukrayna'lılardı. Rusya bölgede önce planlı bir nüfus politikası yürüttü, sonra da onların hukukları çiğneniyor diyerek bunu Ukrayna işgalinin meşrulaştırıcı bir sebebi yaptı. Osmanlı'nın gerileme dönemlerinde içimize uzanan emperyal eller, müdahaleler, baskılar hep -azınlıklar- gerekçe gösterilerek yapılmıştır. İçinde azınlık oluşturan bir devlet, bedeninde kendi eliyle yara açan bir devlettir. Ukrayna olmadık doğru, ama yanlış politikalarla Ukrayna'yı bu hale getiren şartları oluşturduk.
Mazlumun yardımına koşalım evet, ama zulüm bitene kadar! Fazlası bu ülkenin vücudu üzerinde operasyon yapmaktır.