Herkes 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünü kendince kullanmaya çalışıyor. Bazıları dini kurumların tamamını hedef alırken, diğer bazıları din adamı profiline saldırıyor. Neredeyse dini olan her şeye yasak koyalım gitsin diyecekler.

Dinsiz millet olmaz.Her medeniyetin merkezinde bir din vardır. Merkezi dağıtılan bir milletin bütün kurumları paramparça olur.Ortada millet adına bir şey kalmaz.Aslında bütün bu olanlar dinden veya onun mesajından değil,uzun yıllar dini tedrisata konulan yasaklardan kaynaklanıyor. İnsanlarınıza dini eğitim vermezseniz, bu ihtiyacını giderecek başka adresler bulur, sonunda ortaya işte böyle hiç kimsenin tahmin veya tasavvur edemeyeceği sonuçlar çıkar.

Ancak asıl anlatmak istediğim bu değil. Verda Özer,Hürriyetteki köşesinde uzun uzun Güneydoğu'da demokrasiye verilen destekten söz ettikten sonra artık çözüm sürecine dönülmesi gerektiğini yazdı. Özer, Gülen hareketinin Türkiye'ye verdiği en büyük zarar,çözüm süreci oldu diyerek KCK tutuklamalarını buna örnek gösteriyor.

Bu tespitin baştan sona yanlışlarla dolu olduğunu söylemeye gerek yok. KCK tutuklamalarını çözüm sürecini bozan faktörlerden biri olarak nitelemek için bu operasyonların çözüm sürecinden sonra yapılması gerekir. Halbuki ilk KCK tutuklamaları 2009 yılında , çözüm süreci ise bundan 4 yıl sonra 2013 yılında başladı. Çözüm süreci boyunca tek bir KCK tutuklaması yapılmadığı gibi kısa süre sonra bütün tutuklular da serbest bırakıldı. Bu durumda KCKtutuklamaları ile çözüm sürecinin bozulması ilişkilendirilebilir mi?

KCK sözleşmesi internette bir çok sitede var. Sözleşmenin muhayyel Birleşik Kürdistan'ın anayasası olduğunu herhalde Verda Özer biliyordur. Örgütün başında bugün Murat Karayılan'ın olduğunu da. Buna rağmen KCK mensuplarına masum kader kurbanı gözüyle bakmak için herhalde çok farklı bir yer ve hissiyatla bakmak gerekiyor.

Yapılan en büyük yanlışlardan biri terör örgütü ile masaya oturmaktı. Bunun ileride maliyetinin çok yüksek olacağını bir çok yazımda belirtmiştim. Süreci bozan da bizzat PKK'nın kendisidir. 15 Haziran'da PKK'lı Bese Hozat, devrimci halk savaşı başlattıklarını ilan etti. Ülke dışına çıkma mutabakatına rağmen PKK hiç bir zaman sözüne sadık olmadı,sınır dışına çıkmak yerine şehirleri silahla doldurdu. Yeterince yığınak yaptığına inandığında da isyan çıkardı. Bütün bunları görmek yerine bu hercümerçten PKK adına bir kazanım çıkarmaya çalışmak en hafif tabirle aymazlıktır.

İktidar 2015 Haziran'ında çözüm sürecini PKK'nın eksiklerini ikmal ve güçlerini takviye için kullandığını gördü ve PKK'nın Hendek savaşı ile birlikte bu siyasetinden vaz geçti. Yanlıştan doğruya dönüş anlamına gelen bu siyaset değişikliği süresince örgüte ciddi darbeler vuruldu. Bölge halkı ilk defa sesini yükseltmeye başladı. HDP milletvekilleri gittikleri yerlerde yuhalandı.Vatandaş devleti yanında görürse bu tutum devam eder. Verda Özer'in demokrasi nöbetine çıkan Kürtler dediği işte bu insanlardan oluşuyor. PKK/HDP'nin gerçek yüzünü gören,ihaneti fark eden,milli bütünlüğümüze bağlı olanlardan. Bunlar da Özer'in dediği gibi çözüm sürecine dönülmesini istemiyor. Bir daha PKK ile masaya oturursanız artık buralara gelemezsiniz diye düşünüyorlar.

Bu kaos ortamında HDP meddahlarının boş durmayacağı bellidir. Darbe ihanetinin en büyük zararlarından biri PKK ile mücadeleyi ikinci plana itmesi, bir defa daha örgüte soluklanma imkanı vermesidir. Türkiye çözüm sürecini denedi karşılığını yüzlerce şehit vererek,şehirleri cephaneliğe çevrilmiş olarak gördü. Aynı hataya tekrar düşülmemelidir. İki buçuk yıl boyunca her türlü demokratik düzenleme yapılmış ama örgüt tatmin edilememiştir. Çünkü nihai hedef ülkeyi bölmektir. Toprak isteyenle masaya oturulmaz,mücadele edilir.Bir defa daha bu kripto HDP'lilerin dinlenmesi intihar olur. Türkiye gözünü vatan toprağına dikenlerle sonuna kadar mücadele etmelidir.