Suriye’de dengeler hızla değişiyor. HTŞ ile ABD destekli SDG arasında varılan anlaşma, yalnızca bölgedeki Kürtler için değil, Suriye’nin geleceği ve Türkiye’nin güvenliği açısından da kritik bir dönemeç olabilir.

Yeni Suriye Lideri Ahmed Şara ve SDG lideri Mazlum Abdi’nin imzalarıyla resmiyet kazanan mutabakat, bölgede yeni bir düzenin kapısını aralarken, bu sürecin Türkiye’ye nasıl yansıyacağı ise belirsizliğini koruyor.

Bu anlaşmaya göre, SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu sağlanacak ve kontrol ettiği tüm sivil ve askeri kurumlar, petrol ve doğalgaz sahaları Şam yönetimine devredilecek. SDG’nin askeri yapısının Suriye Savunma Bakanlığı’na nasıl dahil edileceği belirsiz. Bu konu, geçmişte SDG ile Şam arasındaki en büyük anlaşmazlıklardan biriydi. Mutabakat, aynı zamanda Kürtlerin anayasal ve vatandaşlık haklarının güvence altına alınmasını da içeriyor.

Bunun yanı sıra, Suriye genelinde ateşkes ilan edilmesi, mültecilerin güvenli dönüşünün sağlanması, terörle mücadelede iş birliği ve nefret söylemlerinin engellenmesi gibi maddeler de anlaşmanın temel unsurları arasında. IŞİD kamplarının kontrolüne dair açık bir maddenin bulunmaması, SDG’nin elinde tuttuğu bu kampların geleceği konusunda önemli soru işaretleri oluşturuyor. Bu kampların kimin kontrolüne geçeceği, Türkiye açısından da yakından takip edilmesi gereken bir mesele.

ABD ve Avrupa basını, anlaşmayı “Şam’ın ülkeyi yeniden birleştirme yolunda attığı büyük bir adım” olarak yorumluyor. New York Times’ın analizine göre, SDG’nin ABD’den 2024 yılı içinde 186 milyon dolarlık bir destek aldığı ancak Başkan Trump’ın bu desteği sürdürüp sürdürmeyeceğinin belirsiz olduğu vurgulanıyor. Bu durum, SDG’nin Şam ile müzakere sürecinde elini zayıflatan unsurlardan biri olabilir.

Öte yandan, Washington merkezli düşünce kuruluşu Century International’dan Aron Lund, anlaşmanın Mazlum Abdi için, ABD’nin Suriye’den çekilmesi ihtimaline karşı bir sigorta niteliği taşıdığına dikkat çekiyor. ABD’nin SDG’ye verdiği desteğin belirsizliği, SDG’yi Şam yönetimiyle daha yakın ilişkiler kurmaya zorlamış olabilir.

Türkiye açısından bu anlaşma, sınır güvenliği ve bölgedeki etkinliği açısından önemli riskler barındırıyor. BBC’nin analizine göre, mutabakatın Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) ile SDG arasındaki gerilimi düşürebileceği öne sürülüyor. Bu süreç PKK-YPG bağlantılı yapıların meşruiyet kazanmasına da kapı aralayabilir.

Öte yandan, HTŞ’nin sınır kapılarında varlık göstermesi ve Afrin ile Resulayn’a Kürtlerin dönüşü planlanıyorsa, bu durum Türkiye açısından nasıl bir tehdit oluşturacak? Eğer bu süreç, PKK’nın Suriye’deki varlığını tahkim etmesine ve bölgesel kazanımlarını artırmasına yol açarsa, Türkiye’nin buna kayıtsız kalması mümkün görünmüyor.

Suriye’de atılan bu yeni adımlar, Türkiye’nin Suriye politikası açısından kritik bir dönemeç olabilir. Bu süreçte birçok soru ve endişeler de mevcut;

Bu anlaşma, PKK-YPG ve dolaysıyla SDG yapılanmasını uluslararası meşruiyete kavuşturma yolunda bir adım mı?

HTŞ’nin sınır kapılarında varlık göstermesi, Türkiye açısından ne anlama geliyor?

Türkiye destekli SMO yönetimindeki Afrin, Resulayn gibi alanlara Kürtlerin dönüşü planlanıyorsa, bu durum Türkiye’nin güvenliğini nasıl etkileyecek?

ABD ve Avrupa’nın bu sürece garantör olarak dahil olması, Türkiye’nin bölgedeki diplomatik hamlelerini nasıl şekillendirecek?

Ankara’dan henüz bu anlaşmaya dair net bir açıklama gelmedi.

Suriye’de HTŞ ve SDG arasında varılan mutabakat, Türkiye açısından hem fırsatlar hem de riskler barındırıyor. Eğer bu süreç Türkiye’nin bölgedeki güvenliğini tehdit edecek bir zemine kayarsa, Ankara’nın diplomatik ve askeri seçenekleri masaya koyması kaçınılmaz olabilir.

Eğer bu anlaşma sahada uygulanamazsa, yani Türkiye ve Rusya’nın bu denkleme nasıl müdahil olacağı belirginleşmezse, mutabakatın bir kâğıt parçasından öteye gitmesi zor olur. Eğer süreç, SDG’nin bölgesel statüsünü güçlendirecek bir noktaya giderse, Türkiye’nin buna seyirci kalmayacağı da ortadadır.

Önümüzdeki günler, Türkiye’nin bu yeni duruma nasıl bir tepki vereceğini gösterecek. Ankara, bu yeni denkleme karşı nasıl bir hamle yapacak? Türkiye, Suriye’de yeni bir statükonun oluşmasına rıza gösterecek mi, yoksa süreci farklı yönlere evirecek bir karşı hamlede mi bulunacak?

Şimdi tüm gözler, Türkiye’nin önümüzdeki süreçte atacağı adımlarda. Bu soruların yanıtları, yalnızca Suriye’nin değil, Türkiye’nin de geleceğini belirleyecek.