ABD’nin Ukrayna’ya askeri yardımları askıya alması, sadece savaşın seyrini değil, küresel güç dengelerini de kökten değiştirecek bir sürecin kapısını aralıyor.
ABD, Çin’e odaklanmak için Rusya ile yeni bir denge arayışına girdi. ABD-Pentagon’un siber operasyonlarını durdurması, sahadaki satranç oyununda “taşları yeniden dizme” girişiminin ilk adımı.
Biden yönetimi, Ukrayna’ya “ne kadar sürerse sürsün” destek verme taahhüdüyle yola çıkmıştı, ancak seçimler yaklaştıkça Amerikan kamuoyundaki savaş yorgunluğu kendini daha fazla hissettirdi. Kongre’nin ek bütçe paketlerini geciktirmesi, Trump’ın “önce Amerika” söylemi ve Avrupa’nın beklentilerini karşılamaktan giderek uzaklaşan bir Beyaz Saray, Washington’ın Kiev’e verdiği desteğin artık eskisi gibi olmayacağının sinyallerini veriyordu.
Bu gelişmeler, Avrupa başkentlerinde de paniğe yol açtı. Almanya ve Fransa, uzun süredir Ukrayna’nın yükünü ABD ile paylaşmadan, konfor alanlarını koruyarak savaşı sürdürme eğilimindeydi. ABD’nin desteği azaldıkça, Avrupa kendi başına kalma riskiyle karşı karşıya. İngiltere ise devreye girerek Zelenskiy yönetimiyle kritik anlaşmalara imza attı: 100 yıllık liman, boru hatları ve maden işletim hakları Londra’nın Ukrayna’da uzun vadeli varlığını garanti altına alıyor. Bu hamle, Trump’ın öfkesini çekti; zira o, Avrupa’nın ABD’den destek alarak kendi ekonomik çıkarlarını korumasına sert tepki gösteriyor. Geçtiğimiz günlerde Avrupa liderlerine verdiği mesaj netti: “Buraya kadar.”
Avrupa, küresel sahnede kendi başına bir güç olma hayaliyle yola çıkmıştı, ancak gerçekler çok farklı. NATO üyesi ülkeler, savunma harcamalarını artırma sözü veriyor ama bu vaatler, ABD olmadan ne kadar uygulanabilir?
AB ülkeleri, yarın 40 bin askerlik bir barış gücü oluşturmayı deneseler, ellerinde yeterli kaynak olmadığı ortaya çıkacak. İngiltere, ekonomik çöküşün eşiğinde, Kraliyet Donanması tarihinin en zayıf dönemini yaşıyor. Almanya, savunma stratejisini hâlâ oluşturamadı. Fransa, küresel jeopolitikte etkin bir rol üstlenmeye çalışıyor ama ABD’nin sağladığı güvenlik şemsiyesi olmadan bu girişimler anlamsız kalıyor.
Bütün bu belirsizlikler içinde, Rusya dikkatle izliyor. Moskova, Washington’un Ukrayna desteğini azaltmasını stratejik bir fırsat olarak görüyor. Putin, savaşın başından beri ABD’nin ve NATO’nun birlik içinde kalamayacağını hesaplıyordu. Şimdi bu öngörü gerçekleşmek üzere.
Rusya için de her şey güllük gülistanlık değil. Çin, ekonomik ve askeri anlamda büyümeye devam ederken, Moskova’nın Pekin’e olan bağımlılığı artıyor. Büyük Satranç Tahtası kitabında Brzezinski’nin yıllar önce yazdığı gibi, ABD için en kötü senaryo Rusya ile Çin’in tam anlamıyla birleşmesi olurdu. Biden yönetimi bu hatayı yaptı, Trump ise bunu tersine çevirmek istiyor.
Türkiye’nin bu süreçteki rolü kritik. Ülke olarak Montrö Sözleşmesi’nden aldığı güçle Karadeniz’de denge unsuru olmaya devam etmeliyiz. NATO ve AB’nin savaşın içine çekme çabalarına karşı dikkatli olmalıyız. KKTC’yi dışlayan, Mavi Vatan’ı hedef alan, güneyimizde terör devleti kurmaya çalışan, üstelik yıllardır vize kuyruklarında vatandaşlarımızı süründüren bir Avrupa (AB) ile yeni maceralara atılmak Türkiye’nin çıkarına olmaz.
Dünya yeni bir düzene hazırlanıyor. ABD’nin Avrupa’ya olan ilgisi azalıyor, Ukrayna savaşı yeni bir aşamaya giriyor, Çin Pasifik’te daha büyük hamleler yapıyor. Küresel satranç tahtasında taşlar yer değiştirirken, Türkiye’nin stratejik akılla ve bağımsızlık çizgisinden sapmadan bu süreci yönetmesi gerekiyor. Önümüzdeki yıllar, sadece devletler için değil, bireyler için de kritik kararların alındığı bir dönem olacak.
Dengeleri iyi okuyabilenler kazanacak, geçmişin hatalarına takılıp kalanlar ise tarih sahnesinden silinmeye mahkum olacak.