Ülkelerin Kalkınması ve kalkınmışlığı, verilen eğitimin kalitesi ve çağdaşlığı ile doğru orantılıdır. Öğrenme en temel Anayasal bir haktır. Bu hak, okullarda öğretmenler vasıtasıyla verilir.
Eğer bir öğretmen bu hakkı öğrencilerine veremiyorsa, verme kapasitesinden uzaksa; derhal öğretmenlikten alınmalı ve devlet memuru olarak kalmalıdır.
Türkiye’de eğitim ne yazık ve içler acısı bir durumdadır ki, Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre değil; amca ve dayıların istek ve öngörülerine göre yapılmaya çalışılmaktadır.
Eğer siz aynı kurumdaki öğretmeni; Kadrolu, sözleşmeli ve ücretli diye sınıflara ayırır ve ücretlendirirseniz; eğitimde adaletten ve eşitlikten hatta bağımsızlıktan söz edebilir misiniz?
Öğretmenler bu gün, soruşturma ve işimden olur muyum endişe ve kıskacında eğitim yapmaktalar. Ne demek veli ve öğrencinin öğretmene başarı puanı vermesi? Biz ne zaman öğrenci ve velilerimize bu puanlamayı verecek eğitim ve öğretimi verdik ki?
Eğitimin iki temel unsuru vardır: yetkin öğretmen ve kapasiteli müdür. Eğer siz bu iki unsuru iyi seçemiyorsanız; programınız ve mekânınız ne kadar modern ve elverişli olsa da, istenen başarıyı almanız asla olası değildir.
Günümüzde eğitim; zenginlerin kaliteli, fakirlerin ise sıradan eğitim aldığı bir görünüm arz etmektedir. Özel okulların ve üniversitelerin teşvik edilmesi ve yaygınlaşması sizce neyin emaresidir? Aklınız alıyor mu: Eğitimin ve sağlığın ticareti olur mu?
Oluyorsa işte böyle olur! Türkiye’nin uluslararası eğitimdeki başarı sıralaması; 16’ıncılktan 96 ile 106’ncı sıralara gerilemiş durumdadır. Bunun başka izahı nasıl olur?
Eğitim sistemimiz ve öğretmenlik öyle olmalı ki, gelen hiçbir hükümet onunla oynamamalı ve değişiklik yapmamalı. Son 16 yılın Milli Eğitim bakanları ve öngörüleri:
2002-2003 arası Erkan MUMCU: “Sistemi sil baştan değiştiriyoruz.” 2003-2009 arası Hüseyin ÇELİK:” Öncelikle sistem problemli. Tamamen değiştiriyoruz.” 2009-2011 arası Nimet ÇUBUKÇU: “ Sistem eski, sistemi değiştiriyoruz.” 2011-2013 arası Ömer DİNÇER:” Böyle sistem olmaz. Sistemi değiştiriyoruz.” 2013-2016 Nabi AVCI:” Sistem çok sıkıntılı, değiştiriyoruz.” 2016- 2018 İsmet YILMAZ:” Böyle sistem mi olur. Sistemi değiştiriyoruz.”
Hiç kimse de demedi ki, “Yahu biz kimin getirdiği sistemi kötüleyip neyi niçin değiştiriyoruz?” Oysa bu bakanların hepsi de AKP’nin bakanlarıydı.
Demek oluyor ki, eğitim sistemimiz sistem değilmiş.
Böyle bir idarede okuyan çocuklar ne yapsın, öğretmenler nasıl davransın?
Eğitim sistemleri, sık sık değişmez. Sistemler en az elli yıllık olur. Öğretmenlik yaptığım Almanya’da eğitim sistemi kim gelirse gelsin asla değişmedi. Günün koşullarına göre teknik eklemeler oldu.
Şimdi Türk eğitim sistemi, Ziya Selçuk Bey’e emanet. Bakalım o ne yapacak? Ama öyle görünüyor ki, onun da yapacağı pek bir şey de, alanı da yok gibi. Mahkeme kararına rağmen: Andımızın okunmasına bile kendi iradesiyle karar verememiş durumda gözüküyor.
Son 16 yıldır; “Sistem bozuk” sistemi; eğitimin değişmez sistemi olmuş. Bu anlayış ve bu eğitimle 2023’ü nasıl kalkınmış ve çağı yakalamış bir ülke olarak kutlayacağız? Sn. Erdoğan bir kızımıza, “Nitelikli olanlara iş var” demekte. Haklı da. Soru şu: acaba hangi sistemle Türk çocuklarına nitelikli eğitim vermekteyiz?