Bugünü anlamak için dünü anlamak gerekir. Günümüz siyasetinin şifreleri geçmişin uygulamalarında gizlidir.
Bilhassa Emevilerin hem din-siyaset ilişkileri üzerinde hem de din idraki üzerinde önemli tesirleri olmuştur. Siyasal İslam'ın sahne alışı, Sıffın Savaşında mızrakların ucuna geçirilen Kuran sayfaları ile başlamıştır. Siyasetin amaçlarına göre tıraşlanmış din anlayışı bugün hala devam etmektedir.
Hilafet makamı dünyevi bir makamdır, öyle olduğu içinde başlarda ona karşı gelmek asla dini bir mesele olarak görülmemiştir.
Bu konular çok tartışıldığı için ayrıntıya girmeye gerek görmüyorum. Ama asıl üzerinde durulması gereken Hz.Ali gibi yüksek seciyeli bir sahabe dururken nasıl olmuştur da İslam'a Mekke'nin fethinden sonra girmiş Muaviye kazanan taraf olmuştur.
Bu sadece Haricilerin Hz.Ali'yi şehit edip, Muaviye'yi ıskalamaları ile izah edilebilecek bir durum değil.
Esas sebep Sıffın'a gelinceye kadar devlet bürokrasisinde yer alanların Müslümanlıktaki kıdemi ve kabile kimlikleridir.
Ümeyye oğulları Kureyş kabilesinin en güçlü kollarından biridir. Uzun süre Kureyş'in diğer kollarından biri olan Haşimoğulları ile rekabet içinde olmuşlardır. Hz.Peygamber ve Hz.Ali'de bu koldandırlar.Mekke'nin fethine kadar Ümeyyeoğulları İslam'a direnmiş, biraz da kabile asabiyesi ile Hz.Peygamber'in Haşimoğullarından çıkmasını hazmedememiştir. Mekke'nin fethinde Allah Resulü -dokunulmazlık verdiği -evlerden birinin Ebu Süfyan'ın evi olduğunu söyleyerek Ümeyyeoğullarının direncini kırmış, kalplerdeki buzları eritmiştir.
Fetihten sonra İslam'ı yeni öğrenen ve Mekke'nin zenginler kulübünün üyeleri olan Ümeyyeoğullarının ileri gelenleri çeşitli görevlere getirilmiştir. Allah Resulü bunları bir denge ve sınırda tutmuş, ancak sonraki yıllarda devletin önemli mekanizmaları Ümeyyeoğulları ile doldurulmuştur. Dün Müslüman olanlar,İslam'ın çilesini çekenlerin önüne geçirilmiştir. Haşimiler, ve Bedir gazileri,devlet hizmetinden uzak tutulurken, Mekke,Taif,Yemen,Umman,Yemame,Bahreyn,Suriye,Mısır ve Cezire gibi bölgelerin valililikleri ya Ümeyyeoğullarına yahut onların müttefiklerine verilmiştir. Sıffın'a gelinirken devlet bürokrasisi neredeyse tümden Muaviye'den yanadır. Hz.Ali'nin bitirici hamleyi yapamamasının nedenlerinden biri budur.
Bu tarihi vakıa bize şunu anlatmaktadır:Müslümanlığın çilesini çeken, imanı savaş meydanlarında test edilmiş kadrolar kenara itilip, yüksek makamlar, daha dün dediğimiz bir tarihte Müslüman olan, eski alışkanlıklarından henüz kurtulamamış, güç ve çıkar peşinde koşanlara teslim edilince, bu kişiler alışkanlıklarını, zaaflarını, hırslarını devlete yansıtarak Peygamberle başlayan saadet devletini çürütmüşlerdir.Emeviler sadece devleti değil, İslam'ı da mülkleştirmişlerdir.
Yolda bulunan insanların, yola çıkılan insanlara tercih edilmesi çürümenin ana nedenlerinden biri olmuştur.
Uzun süredir Türk siyaseti de aynı hastalıkla maluldur. Partiler yola çıkarken samimi, fedakar,inançlı insanların omuzlarında yükselmekte, biraz büyüyünce ulufe peşinden koşan menfaatperestlere teslim olmaktadır. Külfet olunca kaçan, nimet olunca uçan bu kadrolar, gittikleri yeri çürütmekte, büyüdük sananları içten içe eritmektedir. Büyüme, kalitede değil, kantitede aranınca kokuşma kaçınılmaz olmaktadır. O gün bugündür en nezih amaçlarla yola çıkan hareketlerin kısa zamanda dejenere olmasının ve hep Muaviye'lerin kazanmasının nedeni budur. Kendi insanınızı yoldan bulduklarınıza feda ettikçe de, bu böyle devam edecektir.