Küresel ısınma nedeniyle mevsimler değişti. Mart'ın sonu bahar oldu da, Ankara'ya yaz henüz gelemedi. Espriyle karışık bu durumu ''Mansur Bereket'' sloganına bağlayan, Nisan başından beri neredeyse her gün yağan yağmuru Başkentin yeni Başkanından bilenler azımsanmayacak sayıda. Yüksek yargıçlardan müteşekkil Yüksek Seçim Kurulu siyasi-hukuk tarihimize kara leke olarak geçecek, gerekçesiz iptal kararından sonra yenilenen İstanbul seçiminde milletimizin çoğunluğu adalet duygusunda birleşti. Her yönüyle alkışlanacak ve herkesin lehine olacak sandık sonuçları ülkenin normalleşmesinde önemli bir eşik oldu ve aşıldı.

Siyasi iklim de değişti. Uzun süreli tek başına iktidar olmanın güç zehirlenmesine düçar olmuş AKP'nin sandıkta hem de kolayca yenilirliği görülünce yeni parti hevesleri fiile dönüşmeye evrildi.
Son yıllarda seçilmiş kişi ve kurumlarca vurulan darbelere rağmen şükür ki hala demokratik bir ülkeyiz. Yeni partiler elbette olabilir, hatta olmalı da. Lakin yekdiğerinin kötü kopyaları kanaatimce hiç bir işe yaramaz. Siyaset sosyolojisinin en temel kuralıdır; Sorunun parçası/nedeni olanlar çözümün adresi olamazlar.


Siyaseten kırılma dönemlerinde en kolay şey haline gelmiş yeni parti iştahının nedeni, demokrasi kültürümüzün eksikliği kadar, parti içi demokrasi işlerliğinde sıkıntıya dayalı mevcutların yetersizliğidir. Aksi halde uzun süre birlikte siyaset yapan kadroların sonrasında ayrılıp başka parti kurmalarının akılcı bir nedeni ve gerekçesi olamaz. Zira gelinen nokta itibariyle sorumluluk az da olsa bunlara aittir demek, hem hakkımız hem de hakkaniyet gereğidir.

Naçizane en temel sorunumuz ''siyasette ahlak yönetimde adalet'' eksikliğidir. Kuramına uygun ilkeli tutarlı siyaset yapmaya çalışan birisi olarak sürekli vurguladığım bu dört kelime, aslında her şeyin çözümü. Ancak hala çok muteber bir görüş olarak kabulü siyaset pratiğinde ne yazık ki karşılıksızdır. Kısa vadede bu düşüncemin halkta karşılık bulması mümkün mü bilemem ama bildiğim şu ki ülke daha fazla ahlaksızlığı da, adaletsizliği de çekemez.Bunu içselleştirip icra edemeyen hiç bir siyasi kadro ülkeyi yönetemez. Çok kısa siyasi tarihimiz bunu en az 5 kez ispatlamıştır.Direnmenin anlamı ve mantığı yoktur.


Siyasette ahlak, yönetimde adalet ilkesine samimi olarak inananlar ve savunanlar kazanır.
Gerisi aynı-farklı mahalleden gelip, değişik biçimde aldatma olur. Bu da ülkenin kan kaybına neden olur. Önceki gün gündeme düşen parçası olduğum haberlerde iktidar yerelde kaybettiği seçimin sonuçları kabul yerine hukuk dışı uygulamalarla halkın seçtiği Başkanların önünü kesmeye çalışmakta, siyasi hırsla halkı cezalandırma neticesini doğuracak işler yapmaktadır.

İşin hukuki tarafı çok teknik, detaya girmeden kısaca; yasalarımızda Belediye şirketlerine yönetici atama yetkisi Başkana aittir. Bu yetki 25 yıldır böyle kullanılmış ve yasa uygulanmıştır.AKP Mart'ta Ankara'yı kaybedince, önce çoğunlukta olduğu belediye meclisinde Başkanın yasal yetkisini almak istemiş, Mansur Yavaş ''yetkimi gasp ettirmem diyerek'' reddetmiştir. Mecliste sonuç alamayınca bu kez Ticaret ile Çevre ve Şehircilik Bakanlıkları bir mizansenle hukuk garabeti sayılacak yolla ''görüş iş'arı'' sayılabilecek bir yazıyı genelge yapıp Belediyeye göndermiş ve uygulamasını istemiştir. Yasa açık olmasına rağmen şirketlere yönetici atama yetkisi Belediye Meclisinde demiştir.


Bunun açıkça yasaya aykırı bir yetki gaspı olması nedeniyle Belko olarak açtığımız dava sonunda Ankara 10.Ticaret Mahkemesi talebimizi haklı bulmuş ve hukuk dersi olacak nitelik ve derinlikte bir gerekçeyle davamızı kabul etmiştir.Özü şu; Yasal yetki en alt düzeydeki bir norm olan genelge sayılamayacak bir yazıyla kaldırılamaz, yönetici atanmasında yasal yetki Belediye Başkanınındır. HMK 350.maddeye göre bu karar kesinleşmeden icra edilir ve edilmelidir. Ancak ne yazık ki hala hukuksuzluğa devam edip İstinaf sonucunu bekleyelim diyerek Ticaret siciline tescil ve ilan etmiyorlar. Bu da hizmetin engellenmesine neden oluyor. Şüphesiz yüzde yüz hukuki bu kararı İstinaf da onayacaktır. Bundan sonra ne olur yasa değişikliği yapabilirler ama bunun sonuçları İstanbul'dan daha ağır olacağı için cesaret edemezler diye düşünüyorum. Ederlerse ne olur bu şirketlerin mali kaynağı Belediye olduğu için Başkan da bu kez onları çalıştırmaz hatta tasfiye yoluna gidebilir. Bu çekişmeden halkımız zarar görür bu da kamuoyuna açıklanır. Şirketler konusunda AKP'nin hassasiyetinin halka hizmet olmadığının anlamaya başlayan ahali yolsuzlukların açığa çıkmaması için bu engellemenin yapıldığının da farkındadır.

Neticeten biz haklıyız, hukuki zeminde mücadelemize devam edeceğiz. Hep söylediğimi tekrar edeyim; Adalet kördür ama karanlıkta da görür.