Diyânetin hutbede Atatürk’ü anmaması, toplumun bir kesimini rahatsız etmesine rağmen yetkililer, herhangi bir açıklama yapmıyorlar.
Bu meseleye ilâhiyatçılardan ziyâde devletin resmî târihçilerinin açıklık getirmesi gerektiğine inanıyorum. Aklımda, iki isim var: Millî Savunma Üniversitesi Rektörü Pof. Dr. Erhan Afyoncu ve Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu üyesi Murat Bardakçı.
“Bu kadar yetkili içinde neden bu iki isim?” derseniz açıklayayım.
Murat Bardakçı, 2009 yılındaki bir Teke Tek programında Atatürk’ün din karşıtı olmadığını savunan İlber Ortaylı’ya tek kelime itiraz etmedi.
Aradan beş yıl geçti.
2014 yılında Târihin Arka Odası programında Atatürk’ün İslâm dinini reddettiğini belgeleriyle açıkladı ve şöyle dedi:
“Balıkesir hutbesi, nasıl Mustafa Kemal’in ise bu sözler de onundur. Bu metin, materyalist metindir. Din karşıtı metindir. Laiklik diye kıvırmayalım!”
Program konuğu Prof. Dr. Vahdettin Engin, “Bana göre laik metindir.” diye itiraz etti. Nurhan Atasoy ise Bardakçı’ya kızdı. Erhan Afyoncu, Engin’e dönerek, “Âbi, sende mi böyle düşünüyorsun?” diye söylendi.
Aradan üç yıl geçti.
Erhan Afyoncu, Millî Savunma Üniversitesi Rektörü oldu. Son derece Atatürkçü bir yazı yazarak Atatürk aleyhinde konuşanları kınadı. “Târihçilik, belgeyle yapılır. Bu yapılanlar, bırakın târihi, soytarılık bile değildir." dedi.
Bir yıl daha geçti. Bardakçı, Cumhurbaşkanlığı’ndaki mezkûr kurula atandı. Bu atamadan yaklaşık bir yıl sonra Habertürk’de 11 Ağustos 2019 târihli yazısında bir belge yayınladı. Belgeye göre, 1931’de Atatürk'ün Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Bey, Konya'dan Ankara'ya, Cumhurbaşkanlığı'ndaki ofisine gönderdiği telgrafta şöyle demiş:
"Reisicumhur Hazretleri dinî bayramlara fazla bir mevki vermemek için vâkî olan tebrîkâta cevap vermemeyi tercîh buyurmuşlardır.”
Bardakçı’ya göre bu karârın alınmasında iki sebep varmış.
a) Onbinlerce tebriğe cevap verilmesinin getirdiği yük
b) Dinî bayramların toplum hayâtındaki konumunun güçlenmesine engel olmak.
Ben bilemedim (!) Sizce acaba hangisi?
İşe bakın ki Bardakçı da bilememiş. Yâhu insan, seyirciye sorar. Olmadı, telefon hakkını kullanıp “Târihçilik belgeyle yapılır.” diyen Erhan Afyoncu’ya sorar.
Belgede açık ve seçik olarak, “Dinî bayramlara fazla bir mevki vermemek için” diyor ama Bardakçı, kıvırarak târihçiliğe veda ettiği cümleyi kuruyor (Belgeye itiraz edenlere “kıvırmayalım” dediği için kıvırma kelimesini bilhassa kullanıyorum):
“Bugün bu ihtimallerin hangisinin doğru olduğunu bilenlerin artık hiçbiri hayatta değil.”
O hâlde asla doğru cevâbı bilemeyeceğiz. Çünkü bu yarışmaya, öbür taraftakilerin telefonla katılma hakkı yok.
Demek ki neymiş? Târihçilik, belgeyle değil, hayatta olanların anlattıklarıyla yapılıyormuş. Böylece geçmiş bütün belgeler, devrinin insanı hayatta olmadığı için sorunlu hâle geliyor. Bunun adının ne olduğuna târihçiler karar versin.
Peki, bu arada ne oldu da Bardakçı böyle yapıyor?
2014’de iktidarın Atatürk eleştirisine destek vermek, ikbâl getiriyordu. Şimdi İktidar, 15 Temmuz’dan sonra Atatürkle barıştı/rıldı. Barışmayı geçtim, Kemalizme doğru yelken açtı. (Bunun sebepleri ayrı bir yazı konusu.)
Şimdi mesele şu:
Atatürk İslâm’a inanıyorsa Cuma hutbesinde adı geçmelidir.
Yok İslâm’ı reddediyorsa Diyânet haklıdır.
Başta söylediğim gibi, Murat Bardakçı ve Erhan Afyoncu’nun bu konuya açıklık getirmesini istiyorum.
Ama lütfen kıvırmadan!