İlk Günden Bugüne TÜRKLERİN Serüveni 1. Bölüm

Abone Ol

       Türklerin atası olan Ön Türkler, milattan önce 5000-6000 yılları arasında bugünkü Kazakistan’ın kuzeyiyle, Sibirya’nın geniş orman ve vadilerinde ortaya çıktılar. Geyiği evcilleştirerek, avcılık ve toplayıcılıktan, hayvan yetiştiriciliğine geçtiler. Ormanları terk ederek, hayvan yetiştirmenin daha kolay olduğu steplere yayıldılar. Geyiklerin çektiği arabalarla, kızaklar vasıtasıyla uzaklar, yakın oldu. Steplerde at ve koyun yetiştirmenin daha kolay ve verimli olduğunu tespit ederek, bu hayvanları yetiştirmeye başladılar. Hayvan yetiştiriciliği gıda teminini kolaylaştırınca, nüfus hızla arttı.

       Türklerin, milattan önce 3700’lerde geyikten güçlü ve dayanıklı olan, üzerine binile bilinen ve silah kullanıla bilinen atı evcilleştirmesi devrim niteliğindedir. Türkler böylece daha geniş coğrafyalara yayıldı, daha fazla hayvan besleyebildi. Türkçe çok geniş coğrafyaların müşterek dili haline geldi. At üzerinde silah kullanabilen Türkler, başka uluslardan üstün hale geldiler. Türklerin bu üstünlüğü tüfeğin gelişip yaygınlaştığı ve savaş mantığını değiştiren 17. yüzyıl sonlarına kadar devam edecektir.

       Türklerin at sayesinde, yaya olan diğer uluslara göre daha geniş coğrafyalara ulaşabilmesi farklı madenleri bulmasına ve işlemesine yol açtı. Milattan önce 3000’lerde bakırı bulan ve işlemeye başlayan Türkler, böylece silah teknolojisini ilk geliştiren ulus oldu. Bakırdan sonra demiri işlemeye başlayan Türkler kılıç, çift tarafı kesen kılıç, miğfer, zırh, ıslıklı ok, 90 tane ok alan sadak gibi çok sayıda silahı icat ederek, sürekli geliştirdiler.

       Milattan önce, İskit- Saka ve Hun, milattan sonra Avar, Avrupa Hun, Göktürk, Ak Hun, Hazar imparatorluklarını kuran Türkler; Çin, Orta Doğu, Güney Avrupa ve Akdeniz dışındaki coğrafyaların hakimleridir. Türkler, bu devirlerde birbirleriyle, doğuda Çin, Orta Doğuda Pers ve batıda Roma’yla mücadele ettiler.

       Hz. Peygamberin İslam’ı Tebliğiyle başlayan süreç, Arapların, kısa sürede yeryüzünün geneline hakim olmasına yol açtı. 750 yılında Emevi hanedanını devirmek isteyen Abbasilerle iş birliği yapan Türkler, isyanın başarılı olması üzerine İslam devletinde önce orduda ardından bürokraside etkili hale geldiler.

       Abbasi halifeliğinin zayıflaması üzerine, Karahanlı, Gazneli ve Selçuklu devletlerini kuran Türkler, daha geniş coğrafyalara yayıldılar. Gazneliler güney yönüne hareket ederek, Afganistan ve Hindistan merkezli imparatorluğa dönüşürken, Selçuklular batıya yönelerek Horasan ve İran’ı merkez tuttular. İran, Azerbaycan ve Anadolu, Selçuklular döneminde Türkleşti.  Türkler bu üç imparatorluk devrinde yerleşik hayata geçtiler.  

       Ön Türkler avcılık, atıcılıkla uğraştıklarında, 10-15 kişilik gruplar halinde yaşıyorlardı. Hayvan yetiştiriciliğine başlamalarıyla beraber, birbirlerine yakın olan, aynı coğrafyada yaşayan gruplar birleşerek boyları oluşturdular. Hayvan yetiştiriciliği, kompleks iş bölümü gerektiriyordu. Kontrol edilen coğrafyalar çok genişti. Atın evcilleştirilmesiyle kontrol edilen coğrafyalar daha da genişledi, boylar kalabalıklaştı.

       Birbirlerine yakın olan boylar dışarıdan gelen saldırılara karşı beraber hareket etmeye başladılar. Böylece, budun da denilen, boy toplulukları ortaya çıktı. Türklerin kurdukları devletlerin geneli, boy toplulukları tarafından kurulmuştur. Bir boy topluluğu bazı boylarla iş birliği yaparak, diğer boylara hakimiyetini kabul ettirerek, devlet kurmuştur.

       İdareyi elinde bulunduran boy ya da boy toplulukları zayıflayınca, güçlü olan boylar birleşerek iktidarı ele geçirmiştir. Böyle durumlarda mücadeleyi kaybeden taraf genelde yurdu terk ederek, başka yerde yurt tutmuştur. 744 senesinde Göktürkler, Uygurlar tarafından yıkılınca, devleti yöneten Aşina hanedanına destek veren en kuvvetli boy topluluklarından olan Karluklar kadim anavatanı terk ederek, Orta Asya’nın batı kısmına yerleştiler. 840 yılında, Kırgız boyları Uygurları yenerek iktidardan uzaklaştırdı. Uygurlar ve onları destekleyen boylar, Doğu Türkistan’ı yurt tuttular.

       Karluklar ve Uygurlar yerleşik hayata geçerek tarım yapmaya başladılar. Uygurlar sulama kanalları inşa ederek sulu tarımı başlattılar. İklim yüzünden buharlaşma fazla olunca, binlerce KM uzunluğunda yer altı sulama kanalları inşa ettiler. Kaşgar, Turfan, Hocend, Oş gibi kentler kurdular. Yerleşik hayata geçince, mimari, dil, edebiyat ve tıpta ilerlediler. İleride Çağatay Türkçesi adını alacak olan Uygurca, yazışma dili haline geldi.

       Orta Asya, 15. yüzyıldan itibaren üç dalga halinde, Altın Ordu Hanı Özbek Hana nispetle Özbek denilen Kıpçak grupların göçünü aldı. Üç dalgayla gelen Özbeklerle, bölgede yerleşik olan Karluklar kaynaşarak, Özbek toplumunu oluşturdu. Yerleşik hayata geçerek, Türkistan’ın batısına yerleşen Özbeklerle, doğusuna yerleşen Uygurlara, Karluk Türkleri, konuştukları şiveye önce Uygurca, daha sonra Çağatayca dendi.

       Karlukların kuzeyinde, bir ucu Çin’de diğer ucu Orta Avrupa’da olan geniş coğrafyada yaşayan Türklere Kıpçak, konuştukları şiveye Kıpçak Türkçesi, Karlukların batısında ve Kıpçakların güneyinde yaşayan Türklere Oğuz, konuştukları şiveye Oğuz Türkçesi denmiştir. Kazaklar, Kırgızlar, Karakalpaklar, Tatarlar, Başkurtlar, Çuvaşlar, Avarlar ve Yakut Türkleri Kıpçak şivesini konuşurlar, lisanları birbirine oldukça yakındır, kolaylıkla anlaşabilirler. Türkmenler, Azerbaycan, Türkiye, İran ve Irak Türkleri ile Gagavuzlar Oğuz’dur. Konuştukları şiveler birbirine son derece yakındır. Özbeklerle Uygurlar, Çağatay Türkçesinin alt şivelerini konuşurlar.

       Karluk Türkleri Karahanlı, Gazneli, Çağatay Hanlığı, Timurlu ve Babür devletlerini kurmuşlardır. Kıpçaklar; İdil Bulgar Hanlığı, Hazar, Memluk, Altın Orda ve Altın Orda devletinin yıkılmasını takiben egemen hale gelen hanlıklarla, Kazak Hanlığını kurdular. Oğuzlar ise, Selçuklu, Harzemşah, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi ve Osmanlı devletlerini kurdular. Dil farklılıklarının tespiti anlamında önemli ve işlevsel olan Oğuz, Kıpçak ve Karluk ayrımı, bugün pratikte bir anlam ifade etmiyor. Türklerin geneli üç gruptan hangisine mensup olduğunu bilmez, bilse de önemsemez.