Devletin varlık nedeni adalettir. Güçlünün zayıfı ezmesi, insanların özgürce kendilerini ifade etmeleri ancak adil bir devlet yapılanmasının varlığı ile mümkündür.
Ancak devlete hayat veren, onun içeriğini belirleyen de insandır. Kainat insan için yaratılmış, semavi dinler insan için indirilmiştir. İnsanı ihmal eden, ıskalayan bir devlet varlık nedenini de yitirir. Şeyh Edebalı, bunun için “insanı yaşat ki devlet yaşasın” demiştir.
Bütün dinlerin merkezinde insan vardır. Lakin böyle olmasına rağmen zamanla insan kimi ideolojik nedenlerle görünmez kılınmış, daha doğrusu ideolojik hedeflerin basit bir malzemesi haline getirilmiştir. Yani ne kadar bizim partimizden, cemaatimizden veya klanımızdansan o kadar insansın! Başka bir değeriniz yoktur.
Ne yazık ki, öznenin yok edilişi en çok da İslamcı veya milliyetçi geçinen çevrelerde söz konusu. İdeolojik insan, kendi ideolojisi dışındaki insanı tanımıyor, onu insan olarak bile kabul etmiyor. Bu çevrelerde ideolojinin insanın önüne geçmesi bir taraftan insanlığı katlederken diğer taraftan insanı son derece değersizleştirip, merhameti, acıma hissini yok ediyor. İdeolojik kamplaşmaların bu kadar derin olmasının arkasında yatan temel nedenlerden biri budur! Son yıllarda siyasi kaygılarla Siyasal İslamcıların İslam’ı bir -Düşmanlık ideolojisi- haline getirmelerinin arkasında yatan sebep te budur.
Bunun en bariz ve en elle tutulur örneği, Siyasal İslamcılarla Milliyetçiler içinde neredeyse hiç insan hakları aktivistinin çıkmayışıdır. Türkiye’deki insan hakları kuruluşlarının neredeyse büyük kısmı bu siyasal gurupların dışında kalan gruplardan çıkıyor.
Önceki gün Habererk’te İsmail Türk, Mümtazer Türköne ile ilgili bir yazı yazdı. İyi de etti. Özet olarak Türköne darbeci değildir, hastadır, cezaevi şartlarında tedavisi mümkün değildir tahliye edilmesi gerekir dedi. Hepimizin göstermesi gereken duyarlılığı o gösterdi. Türk’ün bu çağrısına CHP’den Sezgin Tanrıkulu, RP’den Cihangir İslam gibi isimler hemen tepki verdiler. Her iki milletvekili Türköne’nin hemen serbest bırakılması çağrısında bulundular. Gazeteci İsmail Saymaz’ da aynı temennide bulundu. Sezgin Tanrukulu CHP’li, Cihangir İslam SP’li, İsmail Sapmaz soldan bir isim. Elbette Türköne’yi tanıyan ve onun paralel devlet yapılanması ile alakası olmadığını bilen dostları da bu kampanyaya katıldılar. Söz gelimi Lütfü Şehsuvaroğlu, Cumhurbaşkanına Türköne’nin bırakılması çağrısında bulundu. GAP gazeteciler Cemiyeti başkanı Zeynel Abidin Kıymaz CB’na mektup yazacağı açıklaması yaptı. Yüzlerce kişi İsmail Türk’ün çağrısını paylaştı. Ben de paylaşıyorum.
Söyleyeceğim şey şudur, Siyasal İslamcılarla biz milliyetçiler arasında tek bir insan hakları aktivisti yok. Çünkü insan diye bir meselemiz yok. İdeolojik ayrım yapmadan haksızlığa uğrayan her görüşten insana sahip çıkacak bir duyarlılığımız bulunmuyor. Acıma hissimizi, vicdanımızı kaybettik. Merhametimizin sınırlarını ideolojik ortaklıklarımız belirliyor. Sadece kendimizden olana acıyoruz, kendimizden olmayan merhametimizin kapsama alanına girmiyor. İnsanı ihmal eden hiçbir hareket insana huzur ve barış getiremez. İnsan bir dolgu malzemesi değildir. Tüm ideolojilerden arınmış olarak insana sahip çıkmadığımız müddetçe, millet de olamayız. Kabilelerden oluşan, parçalanmış bir topluluğa döneriz. Evet, Türköne ve diğer hasta tutuklular tedavileri için bırakılmalıdır. Bu hem vicdani bir görev hem de Ceza İnfaz Kanununun bir gereğidir.