FETÖ yapılanması içinde 1999 yılına kadar 16 yıl değişik birimlerde imamlık yaptığım için örgütü yakından tanıyorum. Nerelere sızılacağı, nerelerde takiyye yapılacağı, kimlerin ne şekilde örgüte kazandırılacağı, düşman olanların nasıl elimine edileceği, nasıl propaganda ve kumpas yapılacağı vb. hususlar en ince ayrıntılarına kadar adına “İstişare” dediğimiz toplantılarda tartışılır, karara bağlanır ve fiiliyata dökülürdü. Bu yapılanmada tesadüfe asla yer verilmezdi.
Kırk yıllık bir geçmişi olmasına ve ülkemizde büyük darbe yemesine rağmen bugün dünyanın 160’tan fazla ülkesinde hala faaliyetini sürdüren bu örgütü tarif etmek için yıllar önce “Bukalemun” ve 15 Temmuz’da sonra da “Sofistike örgüt” kavramlarını kullandım. “Bukalemun” hayvanına benzetmemin sebebi örgüt militanlarının bulunduğu her zaman ve zeminin rengine bürünmeyi ve kendini gizlemeyi çok iyi başardığı içindi. “Sofistike örgüt” kavramını kullanmamın sebebi ise bu şeytani yapının yanıltıcı, karmaşık, alabildiğine iç içe girmiş örgütlenmesi sebebiyledir. Bir arkadaşımın yıllar önce bu şeytani örgütü tarif etmek için söylediği, “Bir tekme yersin, on yıl sonra tekme yediğini, yirmi yıl sonra da o tekmenin FETÖ’den geldiğini anlarsın.” Sözü gerçekten de tam yerindedir.
Devleti ele geçirmek için her türlü hile ve desiseye başvuran ve asla elde ettikleri ile tatmin olmayan örgüt, bazı devlet birimlerde istediğini elde edemeyince devleti elinde tutan erk ile çatışmayı göze almış ve bilinen olaylar zinciri birbiri peşine zuhur etmişti.
2010 yılındaki referandum ile özellikle yargı, mülkiye ve emniyette neredeyse bütün kilit noktalarını ele geçiren örgüt, MİT içinde istediğini elde edemeyince önce MİT müsteşarına yönelik operasyon yapmış ve akabinde başlayan dershane olayları sebebiyle savaş ayyuka çıkmıştı. Bu döneme kadar hedefine kavuşmak için iktidarın her türlü yalakalığını yapan örgüt 17/25 Aralık 2013 operasyonları ile artık dönülmez bir savaşın içine girmiştir.
25 Aralık operasyonuna kadar meseleye oldukça temkinli yaklaşan devleti elinde tutan erk, bu tarihten sonra özellikle Erdoğan’ın kararlı mücadele azmiyle devletin çelik yumruğunu örgütün tepesine indirmiştir.
17/25 Aralık’tan 15 Temmuz 2016 tarihine kadar bu örgüte yönelik bazı operasyonlar yapılsa da, örgütün devletin kilit noktalarını ele geçiren militanları sebebiyle istenen sonuca ulaşamamıştır. Bu süreçte bazı stratejik noktalarını kaybeden örgüt, devlet ile baş edemeyeceğini anlayınca 15 Temmuz darbe girişiminde bulunmuş ama milletin çelik yumruğu ile karşılaşmıştır. Yine bu süreçte büyük darbe alacağını tahmin eden örgüt, üst düzey yöneticilerinin tamamına yakınını ve sermayesinin büyük bir kısmını yurt dışına çıkararak farklı bir strateji geliştirmiştir.
15 Temmuz’da milletten büyük bir darbe yiyen örgüt, yurt dışına çıkardığı tepe yöneticileri ve sermayesi ile dünyadaki yapılanmasını ayakta tutmuş, içte kalan ve çözülemeyen siyasetten, bürokrasiye, mülkiyeden, diyanete, üniversitelerden YÖK’e, iş dünyasından medyaya kadar her alanda kripto militanları ile de yurt içindeki mücadelesine ara vermeden devam etmiştir.
Bu şeytani örgüte yönelik en etkili mücadeleyi veren gruplardan biri de örgüt içinde yıllarca kalmış ama ihanetlerini gördüğü için yapıyı terk etmiş olanlar verdi. Bu gruptaki insanların başında 1999 yılından beri mücadeleyi beraber yürüttüğümüz Nurettin Veren vardır. Veren ile 1999 yılından beri hayatımız pahasına ve örgüt iktidar ile beraber büyürken bile mücadele etmekten çekinmedik. Maddi ve manevi olarak her türlü bedeli ödedik. Ancak ne kadar hazindir ki özellikle 15 Temmuz sonrası dönemde hem devleti elinde tutanlar hem de kripto örgüt militanları hayatı pahasına mücadele eden bizleri adeta itibarsızlaştırma operasyonuna maruz bıraktılar.
Bugün örgüt hakkında açılan bütün davalarda başta Nurettin Veren ve ben olmak üzere (Kemalettin Özdemir, Hayati Küçük, Hüseyin Gülerce, Latif Erdoğan ve diğerleri) bu grubu oluşturanlar ya müşteki ya tanık sıfatıyla örgütün çökertilmesinde kilit rol oynamışlardır. Örgüt hakkında açılan ana davalarda bu insanlar gizli tanık olmayı bile reddederek açıkça örgütün ipliğini pazara çıkaracak ifşaatlar da bulunmuş ve binlerce örgüt militanını ceza almasına sebep olmuşlardır.
Ancak ne hikmetse devleti elinde tutan erk, özellikle 15 Temmuz’dan bir iki sene sonra örgütten kopan bu insanlara karşı birden bire tavır değiştirmiş ve adeta piyasadan silinmesine göz yummuşlardır. Devlet erkini elinde tutanların TV ve gazeteleri sistemli biçimde FETÖ ile hayatı pahasına mücadele edenleri görmezden gelmiş, yayınlarında yer vermemiş ve hatta bazen aleyhlerinde yayın bile yapmışlardır.
Bu hususta en çarpıcı örneklerden biri Nurettin Veren biri de bizzat benim.
Nurettin Veren 1996 yılından beri bu örgütün ihanetlerini deşifre etmiş ve ona 1999 yılında ben de katılmıştım. Bu tarihten sonra örgüt ile birlikte devleti elinde tutanlar da bizi hain ilan etmiş, anlattıklarımıza kulak vermemiş ve adeta FETÖ canavarını besleyerek büyütmüşlerdir. Bu dönemde bize karşı yapılanlara bir derece hak verebiliriz. Çünkü o dönemde Bukalemun gibi kendini İslam maskesi arkasına saklayan örgüt için devleti elinde tutanlar iyi niyet beslemiş, onların İslam’ı yaşayan, namaz kılan, karıncayı bile incitmeyen insanlar oldukları zehabına kapılmışlardır. Ancak 17/25 Aralık 2013 tarihinden sonra bu yapının uluslararası bir ihanet örgütü olduğunu anladıktan sonra “Aldatıldık” denilerek mücadele edilmeye başlamışlardır.
“Zararın neresinden dönülürse kardır.” Diye düşünerek mücadelemizi kandırıldığını idrak edenlerle birlikte sürdürmeye çalıştık. Örgütün bir darbe hazırlığı içinde olduğunu defalarca ikaz etmemize ve yazmamıza rağmen söylediklerimiz ciddiye alınmadı ve 15 Temmuz’da bir felaketle karşı karşıya kaldık.
1999 yılından bugüne kadar ara vermeden yaptığımız mücadelede geldiğimiz noktada devleti elinde tutan erkten adeta aforoz yedik. Bugün başta Nurettin Veren ve ben olmak üzere bu yapıdan kopanlar FETÖ’yü 15 Temmuz’dan sonra duyanlar ve hala devlet içinde faal olan kripto örgüt militanları tarafından itibar suikastına maruz bırakıldı. 15 Temmuz’a kadar “Hoca Efendi” demekten dilleri eskiyenler bugün devleti elinde tutan erkin TV ve gazetelerinde yer bulurken bizler adeta cezalandırılırcasına uzak tutulduk. Erdoğan ve gayretli birkaç kişiyi hariç tutarsak Ak Partinin bile FETÖ ile ciddi bir mücadele gayesi olmadığını yakinen görüyoruz. FETÖ ile yıllarca kol kola olanlar Ak Parti tarafından milletvekili seçilip, devletin kilit noktalarında görev alırken, gizlenmeyi çok iyi başaran binlerce FETÖ militanı da yine devletin her kademesinde görevlerine devam etmektedir.
Devleti elinde tutan erk neden böyle bir aymazca harekete girişti? Bunun bana göre değişik sebepleri var ama en önemlisi Ak Parti içindeki kripto Fetöcülerdir.
Bu meseleye Nurettin Veren üzerinden çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum.
Bilindiği üzere herkesin FETÖ ile kol kola olduğu dönemlerde Nurettin Veren bu örgüt hakkında değişik açıklamalarda bulunmuş, kitaplar yazmış ve tehlikeye dikkat çekmiştir. Aldatılanların aldanma dönemleri geçtikten sonra da Nurettin Veren TV ve gazetelerde örgüt hakkındaki ifşaatlarını sürdürmüş ve bana göre bu mücadelenin heykeli dikilecek ilk adamı olarak tarihe geçmiştir. Ancak özellikle 15 Temmuz sonrası örgütün Ak parti içindeki kripto militanları tarafından itibar suikastına uğramıştır.
Bu dönemde Akit gazetesinde yazılara başlayan ve Akit TV’de program yapan Nurettin Veren, bu görevlerini 2018’in Eylül ayına kadar sürdürebilmiştir. Bu döneme kadar geçmişinde FETÖ iltisakı açık olanları devletin kilit noktalarına atayan anlaşılmadık atamalar yapılmış ve ister istemez FETÖ ile mücadele edenlerin tepkilerine sebep olmuştur.
Nurettin Veren’in Akit medya grubu tarafından yazılarına ve TV programlarına son verilmesi hadisesi de bu türden bir atamadan kaynaklandı.
Geçmişte Pennsylvania’yı ziyaret ederek Fetullah Gülen ile çok sıkı pozlar veren Ak Parti eski milletvekili Nurettin Nebati, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın yanına bakan yardımcısı olarak atanınca Nurettin Veren de bu durumu eleştiren ve FETÖ iltisaklıların devletin kilit noktalarında görev vermenin mücadeleyi sulandırdığını yazdı. Yazısına ek olarak da Nurettin Nebati’nin Pennsylvania’da FETÖ lideri Gülen ile beraber çekildikleri resmi yayınladı.
Akit gazetesi hükümetin baskılarından korkarak Nurettin Veren'in yazılarını kendisine haber vermeden son verdi. Bakan Yardımcısı Nurettin Nebati de bizzat Nurettin Veren’i arayarak tehdit etti.
Veren, Nebati’nin kendisini nasıl tehdit ettiğini ve ağır laflar söylediğini o dönemlerde şu cümlelerle anlatmıştı:
“Bakan Yardımcısı Nurettin Nebati’nin Pennsylvania’da Fetullah Gülen ile resmini yayınlayınca beni aradı ve aramızda bir tartışma yaşandı. ‘Sen benim hakkımda bana sormadan niye yazıyorsun’ dedi. Ben de ‘Bu ülkeye hizmet etmek ve insanları uyarmak için kimseye haber verme gereği duymuyorum. Ben gazetecilik yapıyorum. Bunda size karşı bir kastım yok. Sizi tanımam. Siz de beni tanımazsınız. Sizin bu partiye, şu göreve gelerek FETÖ mücadelesine ve partiye zarar verdiğinizi düşünüyorum. FETÖ mücadelesinde bir sulandırma gördüm. Bunun için yazdım. Sizin bu göreve gelmeniz hükümete zarar verir, Erdoğan’a güveni sarsar. Ben bu hususta bedel ödedim. FETÖ yüzünden 4 sene hapis cezası verildi. Hem de siz iktidardaydınız. Bana sordunuz mu? Benim 6 çocuğum gitti, 30 senelik yuvam dağıldı. Bundan daha büyük bedel olur mu?’ yanıtını verdim. Nurettin Nebati öfkesine hakim olamayarak bana, ‘Keşke FETÖ seni öldürseydi. 4 sene değil de 40 sene hapis yatsaydın.’ dedi.
Ben de bu konuşmalar sonrasında bir yazı yazdım. Yazım Akit gazetesini gazeteyi rahatsız etti, ‘Güle güle’ bile deme nezaketini göstermeden yazıyı sansürlediler ve yazmama son verdiler. Belki de hükümetin sıkıntıya gireceğini ve muhalefetin eline koz verileceğini düşündüler. Aslında sesimi kesmek istediler ama ben başka gazetelerde yazmaya, televizyonlarda konuşmaya devam edeceğim.”
FETÖ'nün terör örgütü olarak tanımlanmadığı dönemde yapının içinde yer alan ancak daha sonra yollarını ayırarak hayatı pahasına FETÖ ile mücadele eden Veren, yaşanan olaylar üzerine RS FM'de yayınlanan bir programa konuk oldu ve haklı olarak tepkisini şöyle ortaya koydu:
"Milletimiz üst üste Sayın Cumhurbaşkanı'na çok gönül bağladı. Lüzumundan fazla umut bağladı. Başkanlık sistemine geçilmesi ısrarına halk bu teklife canı yürekten evet dedi. Vatandaşımızın bu sevgiyle vermeyeceği bir şey kalmadı. AK Parti'nin başkanlık sisteminin beklentilere cevap vereceğini bekliyoruz ama tam tersiyle karşı karşıyayız. Atamalarda nerdeyse özellikle FETÖ iltisaklı olanlar tercih ediliyor. Bu davranışlar AK Parti'yi yıpratıyor ve ana direklerini sarsıyor. Hatta artık 'AK Parti ile FETÖ masa altından el mi sıkışıyor?' diyenlerin varlığı çoğaldı. Ben de bunu söylüyorum, yazdım. Çünkü dost acı söyler. Biz direkten döndük. 15 Temmuz'u yaşadık. Ülkemiz az kalsın batacaktı. Bizim ikinci defa hata yapma lüksümüz yok. 17-25 bana göre çizgiyle çizilmiş bir milat değil. Gülen'le ilişkisi 20 yıldır devam eden birinin 17-25'ten sonra tertemiz olduğunu söyleyemeyiz.”
Nurettin Veren, Bakan yardımcısı Nurettin Nebati’nin kendisini tehdit etmesi üzerine beraber gidip savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Ancak yapılan tehdit ve baskılar sonunda Nurettin Veren şikâyetini geri çekmek zorunda kaldı.
FETÖ mücadelesinin sembol isimlerinin başında gelen, bu hususta işini, eşini, çocuklarını kaybeden 71 yaşındaki Nurettin Veren, bugün hükümet medyası tarafından adeta unutulmaya mahkûm edildi. FETÖ’yü 15 Temmuz’dan sonra duyanları “FETÖ uzmanı” olarak TV ve gazetelerinde konuşturan Hükümet yanlısı medya kendilerine yalakalık yapmayan Veren’i ve benim gibileri görmezden gelmeye devam ediyor. İtibarsızlaştırma dolaylı olarak sürüyor.
FETÖ ile mücadeleyi göze almayı kendisinden başka kimsenin cesaret edemeyeceğini bildiğim Sayın Erdoğan’ın bu meselelerden haber olmadığını düşünüyorum. Eğer haberi olsaydı, FETÖ ile mücadelenin en kritik dönemlerinde bilgilerinden faydalanmak için Kırklareli cezaevinden özel bir ekiple çıkarılarak elindeki bilgi ve belgelerinden istifade eden Erdoğan’ın böyle bir adaletsizliğe ve aymazlığa meydan vereceğini düşünemiyorum.
Bana göre Arınç gibi geçmişi FETÖ ile iltisaklı olan ve hala dolaylı dolaysız yaptığı açıklamalarla FETÖ’ye hizmet edenlerin Cumhurbaşkanı baş danışmanı olarak görev verildiği bugün Nurettin Veren de en az Cumhurbaşkanlığı Baş danışmanı yapılmalı ve sahip çıkılmalıydı.
Buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum: Sizler bu kadirşinaslığı göstermezseniz, zaten bir elin parmakları kadar olan ve FETÖ ile mücadeleyi hayatları pahasına sürdüren Nurettin Veren gibileri harcamış olursunuz. FETÖ emniyet ve yargı yoluyla üç beş yılda bitirilecek bir örgüt olmadığını pek ala biliyorsunuz. Bu vurdumduymazlık ve ilgisizlik var olduğu ve mücadele edenler itibar suikastına uğratıldığı müddetçe de gelecekte FETÖ ile mücadele eden hiç kimseyi yanınızda bulamazsınız. Nurettin Veren ve bizler 20 yıldır hayatı pahasına bu örgütle mücadele ederek her türlü bedeli ödedik. Ülkemiz de geçmişte ülkeyi yönetenlerin bilerek veya bilmeyerek yaptığı yanlışları yüzünden büyük bedeller ödedi. Gelecekte de çocuklarımızın ve ülkemizin aynı sıkıntılara düşmemesi ve aynı bedelleri ödememesi için bizzat hükümet medyası ve Ak Parti içindeki kripto FETÖ militanları tarafından sürdürülen bu itibar suikastına son verilmesini istiyoruz.