Bütünün bir parçası olarak değil dış kapının dış mandalı olarak başlamak istiyorum sözlerime..
Herhalde bunda da bir beis yok değil mi?
İzin mi almalıydım yoksa?
Yok canım o kadarı da fazla… Genel anlamda yazmaktan keyif alanlardanım fakat bazen zaruriyet addederim.
İşte bu vakitler de zul olur yazmak bana…
Fazlasıyla böyle bir ruh halindeyim şuanda..
Fakat gelin görün ki öyle akla ziyan, öyle çirkin isnatların muhatabı oluyorum ki, kendimi savunma ihtiyacı hissediyorum doğrusu.
Niçin biliyor musunuz?
Naçizane kendimce konuştuğum için.. Edepsizlik yaptığım için mi, iftira attığım için mi?
Hayır asla! Sadece sesli düşünme cüreti gösterdiğim için bütün bunlar geliyor başıma/başımıza… İyi de kardeşim biz niye çıktık yola?…
Genel seçimde, yerel seçimde, referandumda, cumhurbaşkanlığı seçiminde, listeler açıklanırken, yönetimler oluşturulurken, ahbap çavuş ilişkisiyle biriler atanırken bizi suskunluğa mahkum eden Balgat Derebeyliğine karşı çıkmadık mı yola?
İyi de kardeşim biz niye çıktık yola! Fikri namusumuzu, yol arkadaşımızın hukukunu korumak, adaleti, vicdanı yeniden tahsis etmek için çıkmadık mı yola?
Biz arkadaşlarımızı kurban edin diye, yaptığınız hataları yalanlarla sıvayıp meşrulaştırmaya çalışın diye, whapsaptan, sosyal medyadan Bizans oyunları çevirin diye çıkmadık yola.. Bütün bunları siz unutmuş olabilirsiniz, yeniçeri misali isyanlarınız ‘cülus bahşişiyle’ bastırılmış da olabilir fakat yeryüzünde tek başıma da kalsam doğruluğuna inandığım bir yolda kim beni susturabilir daha..
Hangi vicdansız, vicdanını ayaklar altına al diyebilir…
Hangi insafsız ölü taklidi yap diyebilir…
Kabul etmem. Hayır asla!..
Allah’tan korkun! Şimdi gelelim bir diğer konuya…
Ben hiç babamın şımarık kızı olmadım, annemin dizinin dibinde büyümedim, ablamın gölgesinde yeşermedim, abimin kanatlarından güç bulmadım. Vallahi, billahi, tallahi ben hep Neşe’ydim…
Yani ben hep tek başıma bir ‘’BİREYDİM’’…
Fikrim de , zikrim de, doğrum da, yanlışım da kendi zihnimin tekelinde… Dedik ya kardeşim; Bizde yiğitlikte eşganedir(açıktandır), puştlukta…
Hal böyleyken bu yazdıklarımı, düşüncelerimi, fikirlerimi bir başkalarıyla ilişkilendirmekte neyin nesidir?
Benim üzerinden başkalarına çamur atmak, O, bu, şu yazdırıyor demek neyin nesidir?
Öyle ya beni sözle yaralayamazsınız, beni bel altı vuramazsınız, beni olur olmaz bir şeyle acıtamazsınız, ama benim üzerimden başkalarını zan altında bırakırsanız beni viran edersiniz, beni talan edersiniz…
İtiraf ediyorum zayıf yerimi çok iyi yakalamışsınız…
Sizi de anlıyorum ama…
Bilmem kaç on yıl biat kültürüyle yetişenlerin, sorgusuz tek cümleyle hizaya geçen kimselerin, fikri ve vicdanı hür olan yeni dimağları kolay kolay sindiremeyeceklerini biliyorum… Yanılıyorsunuz!
Biz edebimizden taviz verip çirkefleşmeyeceğiz fakat dayatmacı bir anlayışa her dem hodri meydan diyeceğiz…
Efendimizin bir hadisi şerifi geldi aklıma. Diyor ki; Öyle bir zaman gelecek ki, hafızların dahi okuduğu Kur’an boğazlarından aşağıya inmeyecek.
Sizin demokrasi, eşitlik anlayışınız da böyle galiba.
Tümcelerinizden ve söylemlerinizden öteye geçmeyecek…
Sizin meğer demokrasi anlayışınız, beni de görün mantığıylaymış…
Sizin demokrasi algınız, AKP’nin dindarlığımı gibi mi yoksa?
Ama müsterih olan biz varız…
Hakir gördüğünüz biz varız, O çok bilmişlikle suçladığınız biz varız…
Doğru, bizim Hürriyet Gazetemiz yok, Haydar Dümen kadar tirajımız hiç yok…
Ama bizim anlı dik başımız, vakar duruşumuz, aslanlar gibi de yüreğimiz, hak yolumuz var ya çok şükür, ucuz hesap yapan her kim varsa diz çöktürür diz!...
Yaradanı niyetlerimize hakem bildim...
Herkes niyetiyle haşrolsun..