İstatistikçiler için bilimsel yalancılar yakıştırılır da matematikçilere kimse bir şey diyemez. Çünkü matematik asla yalan söylemez. 2 kere 2 hala 4 ediyor kuralı değiştirmeye kimsenin de gücü yetmiyor. Döviz, enflasyon ve işsizlik yükseliyor. Dünya ekonomisinde kayda değer 40 ülkenin para birimleri kıyaslanınca, Amerikan Doları karşısında en fazla değer kaybeden para birimi bizimkisi. Hindistan parası yüzde 3, Brezilya parası yüzde 3, Meksika parası yüzde 7, dolara karşı değer kazanırken bizim paramız yüzde 20 değer kaybetti. AKP modeli üretmeden tüketerek, borçlanarak büyüyen hormonal şişme ekonomimizde krize ramak kaldı. Artık deniz bitti, hak etmediği bir şöhreti kazibin 15 yıllık idaresinde, hak etmediği paraları harcayan millet olarak duvara dayandık.
Büyüdük, büyüyoruz daha da büyüyeceğiz, lafları sözde halkı aldatmaca özde tam bir safsata. Ürettiğin ne var? Hiç. Sen hep mal almışsın ama çok az satmış ya da hiç satamamışsın. Sonuç; 2003 yılından beri 720 milyar dolar dış ticaret açığı, 530 milyar dolar cari açık vermişsin. Borcun 432 milyar dolara çıkmış. Bu doğrudan kayıtlardaki miktar. Geçilmeyen köprülerle, hasta garantili şehir hastaneleri için önümüzdeki 25 yıl yaklaşık 100 milyar dolar ödenecek. Nasıl? Borçlanarak tabi ama artık borçlanma da o kadar kolay ve ucuz değil. Düştüğümüz bu makas kısa sürede ülkenin tüm gelirlerini yutacak bir sarmala dönüşecek.
Ege Cansen’in tespitiyle ne iktisattan, ne sanayiden, ne işletmecilikten, ne de muhaseben anlayan finansçılar “enflasyonu yükselten döviz fiyatı artışının, nasıl önleneceğini” anlatıyor. Merkez faiz silahını çekmekte geç kaldı. Daha fazla gecikmeden faizleri artırmalıdır vs
İyi de hükmedemediğin dış şartlara göre sürekli değer kazanan doları/dövizi bunlar nasıl durduracak? Cevap yok..
İktisatçı değilim ama okuduğumu anlayabiliyorum. Bizim birinci sorunumuz dış açık. Öyleyse doların değerini düşürmeye çalışmak hem akılsızca hem de imkansız olduğuna göre içeride üretimi mümkün olan her şeyi üretmek ve bunun için döviz ödememek gerek. Tarımda maliyeti yüksek olsa bile yerli üretimi desteklemek, geliştirmek ve hiç değilse eti buğday arpa saman vb ürünler için dışarıya döviz ödememek. Ucuz olduğu için tercih edilen ülkenin en ücra köşesine kadar girmiş Çin mallarının hepsini yurt içinde üretmek. Zorunlu olan enerji ithalatı ve silah sanayi ürünleri dışında tüm malların içeride üretimi için seferberlik ilan etmek gerek.
Bunu yaparsak ne olur? Hiç de ileri teknoloji gerektirmeyen yüzlerce kalem mal için döviz ödemeyiz. Yıllık yaklaşık 50 milyar dolar içeride kalır, cari açık azalır, borçlanma baskısı kalkar. Buna dudak bükenler olabilir, katma değeri yüksek mal üretimi, inovasyon, ar-ge, silikon vadisi gerek gibi iddialı laflar edebilirler. Tamam kardeşim onu da yapalım ama kısa vadede nasıl? Kamu ve hane halkı borca batık iken hangi kaynakla onları yapabilirsin?
Hem bilmez misiniz ki Japonya ve Çin bugünkü seviyeye zıplayarak gelmediler. Örneğin Japonya 1970 li yıllarda “düşük kaliteli malları ucuza satmaya” başlamış. Sattıkça, fabrikaları büyümüş, büyüyen fabrikalar ürün geliştirebilmiş, maliyet düşürebilmiş. Bu sayede “yükte hafif pahada ağır” mal ihraç eder hale gelmişler. Çinliler ve diğer Asya kaplanları da aynı yolu izlemiş. Çok yüksek adetlerde mal üretip bunu ucuz fiyatla dış pazarlara satan dev şirketler ortaya çıkarmışlar. O şirketler sayesinde dönüşüm olmuş. Cari açıktan, fazlaya geçmişler. Biz bırakın dışarıya mal satmayı hiç değilse almazsak bile dış ticareti dengeler açık vermeyiz. Bu da sarmaldan kurtulmamızı sağlayacaktır.