Bizi uçuracağı söylenen sistem uçuruma sürüklüyor. Ekonomi başta neredeyse tüm alanlarda kötüleşme, gerileme yaşıyoruz. Gerçeklerin iktidara yakın küçük bir azınlık dışında hemen herkesi her kesimi acıttığı bir dönemdeyiz. Hayat hakikattir ve hakikat hükmünü icra ediyor. Ham hamasete dayalı ekonomik bağımsızlık savaş veriyoruz, dünyada parmakla gösteriliyoruz, dış güçler bizi kıskanıyor masalı da artık halkta karşılık bulmuyor. Gelinen nokta itibariyle tek sorumlu var o da iktidar. Zira ülkeyi 18 yıldan beri güçlü halk destekli olarak o yönetiyor. Ama bunun anlaşılmasını engellemek için sürekli sanal soyut tartışmalarla büyük oranda hakim olduğu medya marifetiyle toplumun zihnini meşgul ediyor.
Açıkça söyleyelim yazalım ve haykıralım. Bu hale gelmemizin sebebi kötü yönetim suçlusu da iktidardır. Halkımızın da artık sanal kurgu gündemler yerine yaşadığı geçim zorluğu, işsizlik, yoksulluk gerçeğine bakıp değerlendirme yapması ve karar vermesi lazım gelir. Örneğin; "Ekonomi kötüyse bu kadar araba nasıl satılıyor?" diyeni alkışlamak yerine benim niye arabam yok? "Ekonomik kriz varsa bu kadar evi kim alıyor?" denildiğinde krediyle aldığım evin borcunu ömrüm boyunca ödeyeceğim bununla övünme!. "Çalışmak isteyene iş mi yok? denilince üniversite mezunu milyonlar işsiz ev genci oldular ne işi be adam diye en azından zihnen isyan etmeli değil mi? Mazota gelen zam için aman arabam yok bisikletim yakıtsız deyip, hayatında hiç geçemeyeceği köprüyle övünen ama dolaylı vergiler yoluyla finanse ettiğini bilmeyen ahalimiz de durumu öğrenmeye gayret sarf etmeli ve düşünmeli değil mi?
Düşündüğünde gece borç dilenip gündüz salvo atış poligonu “dış mihraklar”, “büyük güçler” edebiyatına inanmayacak ve kanmayacaktır. Kime karşı ne savaşı veriyoruz, bize kim saldırıyor, 18 yıldır şahikalar yaratan iktidarımız işbaşında, ne ara öldük de, diriliş, medeniyet, mefkure dava gibi afaki kavramlarla dolaba konup sallanıyoruz? Ne oluyoruz diye düşünüp ham hamaseti bir kenara koyup bugünün gerçeklerinin diliyle can yakıcı tüm sorunlarımızı açık ve hatta radikal biçimde konuşmalıyız.
Aksi halde refah, huzur, güven, adalet ve özgürlüklerin sağlandığı bir toplum olamayız. Yalan yanlış senaryolu dizilerle pompalanan “yeniden tarihin akışını değiştirecek bir aktör olmak” vs gibi tamamen ütopik hayallere yaslanarak dünya ile kavga ederek hiç bir yere varamayız. Tersine daha da yalnızlaşır, içimize kapanır ve uygar dünyadan koparız.
Düne kadar istikrarlı yönetimiyle nereden nereye nutukları atılan ülkemiz bugün neden ve niye kötüleşti? Elbette ki kötü yönetimden dolayı. İyi de bu kendiliğinden mi oluştu, halkın bu sonuçtan dolayı hiç kusuru yok mu? Biraz da kendimize bakarak düşünelim mi? Toplumumuzu, yaşam şartlarımızı, siyasilerimizi ve icraatlarını, bilim ve sanat seviyemizi, ahlaki halimizi, güven ve inançlarımızı, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim ve sonra kendimize soralım.
Yukarıda kısaca anlatılan bugünkü durumumuzu yaratmada insanımızın hiç mi tesiri yok? Dış güçlerin etkisi ve işleriyle mi bu duruma geldik? Vicdani ve insaflı bir muhasebe yapıp herkesin sorumluluğunu kabul etmesi akli ve insani olmaz mı? Kendimizin dışındaki herkesi ve herşeyi suçlamak sorumlu tutmak mümkün hatta kolay da, asıl olan biz ne yaptık sorusuna vereceğimiz adil cevaplar..