AKP’li Ayhan Oğan, katıldığı bir TV programında ,yeni bir devlet kuruyoruz,kurucusu Erdoğan’dır,dedi.

Ardından sağanak gibi eleştiri yağdı.

MHP lideri Bahçeli’nin tepkisi üzerine AKP’de bir açıklama yaparak,Oğan’ın sözlerinin parti görüşleri olmadığını söyledi.

Bu kadar yeter mi, yetmez. Madem parti farklı görüşte, bu kadar önemli bir meselede partiyle çelişen görüşler serdeden Oğan’a  bir yaptırım uygulanması gerekmez miydi? Partiyi bağlamıyor demekle yetinildi.

Oğan’ın sözleri aslında bir bilinç altının dışa vurumu. Partinin Oğan’ın sözlerinden gerçekten rahatsız olduğunu sanmıyorum. Önümüzdeki dönem bu tür yoklamalar artacaktır. Bunu anlamak için kahin olmaya gerek yok. Aylar,yıllardır AKP’ye yakın olan bazı yazarlar İstiklal savaşı ile ilgili spekülatif yayınlar yapıyorlar. Şehit sayısı üzerinden zaferi küçümsemeye çalışıyorlar. Ama aynı çevreler İstiklal harbinin elli de biri kadar şehidin olduğu 15 Temmuz’u Çanakkale ile mukayese edecek kadar büyütüyorlar. Oğan’ın sözleri ile 15 Temmuz’un bir kurtuluş savaşı gibi takdim edilmesi arasında bir paralellik var.

Sadece Oğan mı?

Referandumdan önce Hayrettin Karaman’ın yazdıklarını hatırlayın, Hayır oyu kullananlara –hayat hakkının verileceğini- yazmıştı. Demokrasiler çoğulcu rejimler olduğuna göre,  kimse kimseye  görüş farklarından hareketle - hayat hakkı – bahşedemez. Her görüş bir diğeri kadar değerli ve kendini ifade hürriyetine sahiptir. Karaman’ın sözleri,  farklılıklara iman/küfür zaviyesinden bakan bir düzenin bakış tarzını yansıtıyor. Ki bu da İslam’a uygun değil. Başkanlık sisteminin İslami, parlamenter sistemin gayri İslami olduğunu gösterecek tek bir delil, tek bir nas gösterilemez. Karaman, muhtemelen kendisi gibi düşünenleri İslami bir pozisyonda konumlandırıyor, diğerlerini İslam’ın dışında, hayatları- kendisi gibi olanların merhametine kalmış bir çizgide görüyor.

İktidarın referandumdaki tutumu da Hayrettin Karaman’la paraleldi. Siyasi farklar iman/küfür  meselesi haline getirilerek muhafazakar kitleler manipüle edildi. İnsanlar acaba bir iman sorunu yaşar mıyım korkusu ile oy kullandılar. Bu üç tavır, birbirini teyit eden,aynı amacı tedai ettiren davranışlar. İktidarın vatandaşa taahhüt edeceği herhangi bir vaat kalmadı. Bundan sonra siyaset daha çok iman/küfür zeminine kayacaktır. Musul’u Kerkük’ü Barzani’ye,Suriye’yi PYD’ye,Ege Adalarını Yunan’a vermiş bir iktidarın normal yollarla iktidarını sürdürmesi beklenemez. Geriye kala kala milletin inançlarını sömürmek kalıyor.

Din, insanı inanan-inanmayan zemininde ele alır. Çünkü hedefi insandır. Onu yaradılış gayesine uymaya çağırır. Bunu yaparken inanmayanın yaşam hakkına dokunmaz. İnanan yaşayacak, inanmayacak yaşamayacak diye dini bir hüküm yoktur. Böyle bir mantık dünyayı yaşanamaz hale getirir. Siyaset ise başka bir zeminde yürür. Şemsiyesi altında olan herkesi bir arada tutmayı hedefler. Siyasetçi, dini inançlarına bağlılığını muhafaza ederek- toplumun tamamını kuşatacak formüller üretmeye çalışır.  Demokratik sistemlerde kimsenin yaşama hakkı Karaman gibilerin merhametine bağlı değildir. Devlet herkesin yaşama hakkının teminatıdır. Düşündürücü olan, Oğan’ın söylediklerinde yalnız olmamasıdır. Bu mantık bizi daha İslami, daha yaşanabilir bir dünyaya götürmez. Yaşam hakkını siyasi çıkarların tayin ettiği, zulmün din diye takdim edildiği bir dünyaya götürür.