Benim bile garipsediğim bir halet-i ruhiyedeyim..

Bu halimi paylaşmalı mıyım diye çok sordum kendime ve başkalrının tarifinde hakaret anlamı taşımasın diye kendimi, kendi duygularıma dostlarıma ben arz edeyim diye düşündüm!

Bazen insan kendisiyle sohbeti denemeli!

Kişi, kendi sorup, kendi cevaplandırmalı ki bazen, küsmeğe, kızmaya hakkının olup olmadığını tespit edebilsin..

Terk edilmişse nedenini bulabilsin.

Terk etmişse nedenini samimiyetle söyleyerek küsenlerin sayısını azaltmayı deneyebilsin... 

Herkes, her kişi elbette kaderini yaşar.

Ömür, verence bellidir. Ne bir nefez fazla, ne bir soluk eksik kullanabilmek asla mümkün değildir.

Ünlüye-ünsüze, zengine-fakire, ağaya-beğe-gedaya, padişaha-sultana mukadderdir ölüm..

Ölüm; dünyanın ve hayatın asla tevili olmayan bir gerçeğidir.

Ölümü hatırlamayanın hata yapması veya hatasında ısrarcılığı doğaldır.

Biliriz ki her kişinin iyiyse de, kötüyse de adı anılmaya devam edecektir. İyiler övülmeğe, kötülere sövülmeğe devam edilecektir ta ki unutuluncaya kadar..

Bu gerçeği hatırlayıp bilince bir an önce unutulmanın ve bu yalan dünyadakilere göre bir an önce ölmenin işin doğrusu olduğunu düşünmeye başladım..

Kötü, unutulursa sövülmez, iyi unutulursa övülmez ama eğer övülmezse muarızları tarafından övülmenin inadına sövülmekten de kurtulur insan..

Sağken yani yaşarken unutulmak mümkün müdür?

Kişi saklanarak, hatta çok açık ve samimi söylemle kaçıp gizlenerek unutulmayı başarabilir mi?

Yorulmak-yorulmamak, direnmek-vazgeçmek insanî hasletlerdir...

Biliriz ki korkaklar çabuk yorulur. Korkaklar yorulursa ne olur? Hem korkağa, hem de korkuları yüzünden zarar verdikleri çevreye zarar veremezler yani iyi olur.

O zaman korkakların, kaçakların, döneklerin bir an önce yorulmalarını dilemek pek de kötü bir dilek olmasa gerek..

İnsan koşarak da yorulur, ısrarla doğruları konuşarak da!

Biz konuşarak yorulanlardanız.

Çünkü hiç kendi çıkarlarımız için veya kendi dertlerimizi anlatmak için konuşmayız!

Kendimiz açlıkla kıvranırken vergi adaletsizliğine muhatap bazı zenginleri bile savunmaya soyunuruz. "Zenginin parası, züğürtün çenesini yorar!" istihzası ile muhataplık, çok can acıtır ama bu acıyı çekenden başkası bilemez de, anlayamaz da...

"Bükemediğin bileği öpmek!" de, yenemediğin rakibini alkışlamak da spor centilmenliğinden değil mi?

O zaman bu centilmenliği niye yapmayalım?

Kızmış tekenin, kurda saldırarak yem olmasının adı cesaret mi, aptallık mıdır bilmenin, kabul etmenin neresi kötü?

Yorgunum, bezginim dostlar!

Anlattıklarımı dinletemediğim için kızgınım!

Doğrularımın mağlubiyetinden bezginim..

Ben de, bezginler de, kızgınlar da ve asıl akla ziyan gerçekliği ile galipler de, galibiyete doymayan muhterisler de öleceğiz..

İki addan birini yani iyi veya kötü sıfatlarını alacağız..

Öldükten sonra da iyiysek övülmeye, kötüysek sövülmeye muhatab olacağız..

Bu geçici ve yalan dünyada çektiklerimiz yetmezmiş gibi, ebedi hayatta da rahatsız edilmeye değer mi?

"Gocaldıkça geçen ömre
Dayan dedim dayanmadı.
O vefasız çeken dağı
Sayam dedim sayamadım.

Güzel dedim her göyçeğe
Hem yalana, hem gerçeğe
Gençliğime gül çiçeğe
Boyan dedim boyanmadı.

Azaplıyı oda attı
Gözler gözü göze sattı.
Bahtım gibi o da yattı

Uyan dedim uyanmadı..." Diye aynı duygularla feryad eden Azaplı Mikâil'den desteğe ihtiyacım oldu...

İsteyen istediği gibi anlamaya-algılamaya, sorgulayıp yargılamaya elbette muhtar..

Haklı-haksız hiç kimsenin merhametine sığınmaya tenezzül etmeyeceğim.

Ebedi hayatta göreceğim ödül veya cezama rıza ile "Ve tevekkel a'lallah" ayetinin hükmüne sığınarak bütün sevdiklerime-sevmediklerine, kızdıklarıma-alkışladıklarıma, küstüklerime-özlediklerime el kalbi ve samimi selamlarımla...

EĞER VARSA ÖLÜMLÜ DÜNYADA ÖLMEYENLER ÖVÜNSÜN...

Selâm, sevgi, duâ..