SANA ÖZÜR BORÇLUYUZ EY VATAN..!

‘’Vatanın Bağrına Düşman Dayadı Hançerini/Yok mudur Kurtaracak Kara Maderini’’

(Vatan Şairi Namık Kemal)

T.B.M.M Başkanı Mustafa Kemal Paşa Kurtuluş Savaşımızın en kritik günlerinin yaşandığı vatan topraklarında; düşman topçusunun sesleri Polatlı’dan duyulurken, savaş meydanlarının yenilmez komutanı, o eşsiz hitabet yeteneği ile 13 Ocak 1921 tarihli T.B.M.M oturumunu;

Büyük vatan şairimiz Namık Kemal’in yüzyılı aşkın bir süredir akıllardan silinmeyen, vatan mersiyesinin yazımın girişinde tırnak içerisine aldığım iki cümlesiyle açıyor ve milletvekillerine şöyle hitap ediyordu:

‘’Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini/Bulunur kurtaracak kara maderini’’

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 95 yıl önce meclis kürsüsünden yapmış olduğu bu açıklama; ‘bağımsızlık benim karakterimdir diyen’ bir liderin, bulunduğu coğrafyada son nefesini vermekte olan bir imparatorluktan, sadece milletine olan güveni ve inancıyla bir güneş gibi doğacak yeni bir devletin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilk müjdesini veriyordu.

‘’Çanakkale geçilmez’’ dediğinde yanılmadığı gibi; ‘’Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’’ dediğinde de yanılmayacak. İzmir Hükümet Konağına şanlı bayrağımız çekildiğinde de, 6 Ekim 1923’de İşgal güçleri İstanbul’u terk ederlerken de yanılmayacağı gibi; tıpkı düşman zırhlılarını Sarayburnu önlerinde ilk gördüğünde ifade etmiş olduğu, ‘’Geldikleri gibi giderler’’söyleminde de haklı çıkacaktı.

Çünkü devletimizin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk istiklal savaşımızın o mucizevî başarısında sadece milletine, Büyük Türk Milletine güvenmişti.

Çünkü o büyük dahi Türk Milleti için:

‘’Dünya yüzünde ondan daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir.’’ Demişti.

Bakınız; Kaşgarlı Mahmut’un büyük eseri, Divanı Lügat-it. Türk’te (sayfa 292 de İstanbul 1333 Hadis-i Kudsi,) bizi nasıl anlatıyor: ‘’Yüce Allah Buyurdu ki: Benim bir ordum vardır. Onlara Türk adını verdim, doğuya yerleştirdim. Âleme düzen ve adalet sağlamaya memur kıldım.’’

Milletler dünya tarihine geçmişiyle damgasını vurur, yön verir, yön gösterir. Türk tarihine ait ilk bilgiler, Çin kaynaklarına göre M.Ö 200’lü yıllarda başlar. Türk’lerin İslamiyeti benimsemesi, Alpaslan Han’ın 1571’de Anadolu topraklarına ayak basmasıyla süregelen yaşam savaşımız, bin yılı aşkın zamandan beri vatan bellediğimiz Anadolu coğrafyasında süregelmiş, sürmeye de devam etmektedir…

Unutulmasın ki!

‘’Milletinin tarihini bilmeyenler, ülkesinin ve milletinin geleceği ile ilgili doğru kararlar veremezler. İnsanoğlu, tarihini bildiği ölçüde değer kazanır ve sahibi olduğu değerler ölçüsünde değer üretebilir.’’, ‘’Türklerin Muhteşem tarihi, tarih öncesi devirlerden başlar.’’(Bkz. Türklerin Muhteşem Tarihi-Oğuz Çetinoğlu)

Türk Milleti; tarih boyunca diline, dinine, ülküsüne, vatanına, bayrağına, devletine, milletine, örfüne, geleneğine, izzet-i nefis ve haysiyetine sahip çıkan, vakurlu ama kibirli olmayan bu üstün nitelikleriyle tarih sahnesinde yer almıştır.

Büyüklerine saygıyı, küçüklerine sevgi ve hoşgörüyü daima ön planda tutan, devletine her daim bağlı ve saygılı olan bu büyük millet; sıralamaya çalıştığım bu üstün nitelikleriyle tanınmış, diğer milletlerin her dönemde gıpta izle izlediği, takip ettiği bir millet olmuştur.

İşte bu nitelikleriyledir ki, Türk Milleti yaşadığı her coğrafyada bu üstün özellikleriyle iz bırakmış, daha Amerika kıtası keşfedilmemişken; bizim atalarımız üç kıtada at oynatmış, kılıç sallamıştır.

Böylesine büyük bir milletin vatan bellediği toprakların, tabiat ananın böylesine büyük bir millete kucak açması, topraklarının her karesinde yaşanmasının da daima bir bedeli olmuş, Türk Milleti tarihin her döneminde vatan bellediği toprakların bedelini kanı ve canıyla ödemiştir.

O nedenle milletimize anamızın ak sütü gibi helal olan vatan topraklarımızla, bizler arasında; kanımızla-canımızla-emeğimizle-alın terimizle hercümerç olmuş bir bağlılık vardır.

Nasıl ki, Çanakkale Destanının yazıldığı o ‘gazi topraklarda’ 250 bin şehidimiz pahasına, gazilerimizin nice kahramanlıklarıyla düşmana diz çökmemiş isek; mazisi insanlık tarihiyle başlayan böylesine

büyük bir milletin vatan sevdası hiçbir zaman eksilmeyecek, hiçbir şer odağı karşısında diz çökmeyecektir.

Şimdi bu noktada soluklanıp; ardımızda kalan mazisi şanla, şerefle dolu tarih sayfalarımıza baktığımızda, hep şu gerçekle karşılaşırız:

Bu büyük millet her dara düştüğünde, en sıkıntılı, en yalnız kaldığı dönemlerde, ’düşman vatanın bağrına hançerini dayadığında’, her türlü ihanet ve şer odakları karşısında yaşadığı toprakların kurtuluşu, özgürce yaşam hakkı, bağımsızlığı için öne çıkan, gözünü kırpmadan tüm bunlara karşı koyan tek bir güç vardır:

Bu güç; Büyük Türk Milletinin ta kendisidir.

Bu büyük millet; kendisini sarıp, sarmalayan canından aziz bilip vatan bellediği topraklarına, tabiat anaya olan borcunu hep böyle ödemiştir, böyle ödemeye devam edecektir.

Tıpkı 15 Temmuz 2016’da o ihanet gecesinde bu borcunu bir kez daha şanla, şerefle ödediği gibi.

Vatanın bağrına dayanan o zehirli FETÖ hançerine kanı, canı pahasına karşı koymuş; şehitler vermiş, gaziler vermiş ama bu alçaklar çetesinin vatan topraklarını ele geçirmesine, bir iç kargaşa çıkartmalarına geçit vermemiştir.

Çünkü Vatan; Türk Milletinin yaşam hamurudur. Bu hamur Türk Milletinin namusudur, şerefidir, onurudur.

Çünkü Vatan; Türk Milletine atalarından emanet, burçlarında ay yıldızlı bayrakların dalgalandığı gururudur.

Çünkü Vatan, Türk Milletinin evlatlarının geleceği, onların istikbali, yaşam geleceklerinin ele geçirilemeyen/geçirilemeyecek son kalesidir.

Emperyalist gücün maşası, Pensilvanya’da yaşayan ‘FG denen o salya sümüklü meczubun’ yönlendirdiği FETÖ terör örgütü, vatan topraklarımızı ele geçirememiş; aziz ve necip Türk Milleti bu alçaklığa geçit vermemiştir. Aradan tam bir ay geçmiştir. Türk Milleti bu süreçte bir ve beraber olmanın, etle tırnak olmanın, yine en zor zamanında büyük bir millet olmanın en çarpıcı örneğini sergileyerek; demokrasiye, vatanımıza sahip çıkmış; dünyaya, devlet-millet beraberliğinin emsalsiz örneğini sergilemiştir.

Bu süreçte yazılı ve görsel basına düşen pek çok manşet açıklamalar yapılmış, TV programlarında günün her saatinde pek çok yorumcu görüşlerini ortaya koymuş; gerek siyasi erk temsilcileri, gerekse bilim insanları ve emekli askerler bu çok önemli konuyla ilgili görüşlerini açıklamışlardır.

FETÖ Terör örgütünün yaklaşık 40 yıldan buyana devletin her kademesinde sinsice yapılanması hukuki zeminde araştırılmaya, gereken tedbirler alınmaya başlanmış, bunun ilk sonuçları da hükümet yetkililerince açıklanmış, açıklanmaya devam etmektedir.

Hiç şüphesiz ‘Tarafsız- Paralelsiz’ Yüce Türk Adaleti bu ihaneti yapanlara hak ettikleri en şiddetli cezayı verecektir.

Hiç şüphesiz zaman, yaşanmış tüm gerçeklerin yazıldığı, günü geldiğinde kendisini en çarpıcı biçimde hatırlatan şey ömrümüzün kaydıdır. Vicdan ise; ömrümüze kaydolan her çarpıcı olayın yargı makamıdır. Çünkü o alçakça kalkışmanın yapıldığı 15 Temmuz gecesi yaşananlar nedeniyle:

‘’Rabbim ve Milletim bizi affetsin’’, ‘’Hepimiz Özür Dilemeliyiz’’ beyanlarında bulunanlar; işte tam bu noktada; ‘vicdan ve zamanla’ karşı karşıya kalmıştır…

Hiç şüphem yoktur ki; tarih yazıcıları, tarih sayfalarımıza bu kara lekeyi düşürenleri, bu dönemi taşıyan gerçekleri mutlak surette yazacaktır. Ama bu kritik süreçte yapılması gereken önemli bir şey daha vardır! O da;

Bunca zaman bize kucak açan her beldesinde hür ve bağımsız yaşamamıza rağmen; ne yazık ki, bağrında böylesine hainler çetesinin barınmasına/sızmasına müsaade edildiği/ettiğimiz için; hançeremiz yırtılırcasına: ‘’Sana özür Borçluyuz Ey Vatan’’ dememiz, yaşanan bu süreci iyi anlamamız, iyi değerlendirmemiz, gereğini de süratle ama hukuk içerisinde kalarak yapmamız lazımdır…