Ölüm nedir bilir misiniz? Ölümü soruyorum.
Pek çok insanın adını dahi işitmek istemediği ölümü. İşittiğinde çoğu insanın korkulara kapıldığı, az bir insanın “hayatın kanunudur” diyerek geçiştirdiği ölümü.
Bir de çok az insanın eminlikle, vakarla, sanki gideceği yolları görürcesine RAB’ın huzuruna kavuşmaktır dediği şeyi soruyorum. Yani Ölümü.
Tabii zor bir soru bu.
Yukarıda da belirtildiği gibi pek çok insan duymak bile istemez bu soruyu.
Çoklarının kalbine ve ruhuna korku saçar bu soru. Bazıları “hayatın kanunudur” der geçer.
Pek çok az insansa,“dünya gafletinden ve dünya uykusundan uyanıp “Yaradan’a kavuşmaktır” der ölüm.
“Hayat bir uykudur, ölünce uyanır insan; sen erken davran ki, ölümü tatmadan önce uyanasın” diyen gönüller sultanı Hz. Mevlana gibi.
O gönüller sultanı ki, “Ölüm batma gibi görünür ama aslında ölüm doğmaya hazırlıktır” veya Ölüm, ölümsüzlüğe giden yolun başıdır” diye haykırıyor diğer beyitlerinde.
Evet, ölüm bir uyanıştır uyumakta olduğumuz dünya uykusundan. Ölüm açılan bir kapıdır varlığın hakiki ve ebedi dünyasına.
Ölüm yok olmayı ve yokluğu öldürmektir aslında. Ölüm bir işarettir Hakkın yoluna. Ölüm bir çağrıdır cennet diyarına. Ölüm bir davettir ebed yurduna…
Ama bu işareti okuyabilenlere, bu çağrıyı duyabilenlere ve bu daveti kabul edebilenlere.
Tıpkı gaziler, şehitler gibi. Tıpkı Karabağ’daki, Kafkaslardaki, Çanakkale’deki, Türkistan ve Turan illerindeki, Yemen’deki, İdlib’deki, Güneydoğu’daki ve diğer şehitlerimiz gibi.
Tıpkı Genceli şehidimiz Cevathan, Çanakkale şehidimiz Koca Seyyid, şehit Genel başkan Muhsin Yazıcıoğlu, şehit Orgeneral Eşref Bitlis, şehit Astsubay Ömer Halisdemir,Türküstanlı şehit alim Abdulehad Mahsum, Kerküklü şehit albay Abdullah Abdurrahman, Kıbrıs şehidimiz Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel gibi.
Tıpkı “Canım annem, canım babam şehit olursam üzülmeyin. İnşallah cennette görüşürüz” diyen Mubariz İbrahimov gibi. Tıpkı“..arzum şehit olarak ağam Hz. Hüseyn’e kavuşmaktır” diyen Polad Haşimov gibi…
Zira şehitlik bir inanç işi, şehitlik bir idrak meselesi, şehitlik hakikatin künhüne varma olayıdır.
Şehitlik bir tercih ve bir seçim meselesidir hem de. Hayatının yönünü bilinçli olarak tercih etmek, yaşamının istikametini gönüllü olarak seçmektir Şehitlik.
Aynen Polad Haşimov gibi.
Saygıdeğer anasının dedikleri de bunun ispatı olsa gerek.
İşte o ananın, O Şehitler anasının ve hepimizin anası olan o ananın dediklerinden; “Polat lise sonda hukuk fakültesine girmeyi düşünüyordu. Derslerinde çok başarılı idi. Lakin günlerin birinde askeri okula gideceğini söyledi. Biz karşı koysak ta o tarih hocasının “memleketi savaş halinde olan ülkenin çocukları neden asker olmak istemezler” sözünden etkilendiğini ve asker olmaya karar verdiğini söyledi”...
İşte biz de bu yüzden şehitlik idrak, inanç ve hakikati kavrama işidir diyoruz.
Bu yüzden şehitlik kendi kaderini tercih meselesidir diyoruz. Bu yüzden şehitlik çoklarının anlayamayacağı, idrak edemeyeceği kadar ince ve hassas düşüncenin meyvesidir diyoruz. Ve bu sebepten olsa gerek ki, Yüce Yaradan da… “onlar diridirler”… Lakin siz bilemezsiniz, idrak edemezsiniz, anlayamazsınız demiyor, bilakis bütün bunların ötesinde ve üzerinde olan “siz sezemezsiniz” diye beyan ediyor.
Nitekim bu yüce hikmete binaen olsa gerek ki, biz de anlamakta zorlanıyoruz olup bitenleri. Aciz kalıyoruz şahit olduklarımızı idrak etmede.
Zira nasıl anlayalım devletin verdiği evi evsiz olan bir şehit ailesine hediye ederek, eşi ve üç çocuğu ile kirada yaşamanın ne demek olduğunu?
Nasıl idrak edelim devletin kendisine tahsis ettiği makam arabasını mecbur olmadıkça -kamu hakkıdır- diyerek kullanmayıp kendi imkanları ile görevini yürütmenin ne anlama geldiğini?
Nasıl anlamlandıralım, etrafındakilerin ve yakınlarının şahitliklerine göre bir generalin “rüşvetin R-sinden" bile habersiz ve beri olduğunu? Hem de rüşvet ve yolsuzluk girdabına gark olmuş bir memlekette.
Nasıl yorumlayalım her maaşını aldığında eşine ailesinin temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar para bırakıp, geriye kalanını ise emrindeki asker ve personelin ihtiyaçlarına harcamasını?
Nasıl tevil edelim askere yeni gelmiş fakir-fukara çocuklarının şahsi ihtiyaçlarını kendi imkanları ile temin etme çabalarını, terhis olunan fakir-fukara çocuğu askerlerin ceplerine harçlık koymasını?
Nasıl tanımlayalım General Haşim Poladov’un benzeri nice amellerini?
Şimdi biz gerçekten seni anlamakta zorlanıyor, yaptıklarını idrak etmede aciz kalıyoruz cenap General.
Hiç olmazsa sen bize anlat, sen bize söyle, nasıl olabilir dünya nimetlerini inandığı dava uğruna elinin tersi ile itmek?
Nasıl olur etrafında dönen her türlü rüşvete, yolsuzluklara, haksızlıklara, hainlik ve rezaletlere bulaşmadan ter-temiz kalabilmek?
Nasıl olur ülke, millet ve HAK için canını bile seve-seve verebilmek? Nasıl olur yaptığın onca büyük işleri en ufak gösteriş ve reklam yapmadan gizli tutabilmek?
Son günler sosyal medyada yürek acısı ve gözyaşları ile senin hakkında paylaşımlar yayımlanıyor. Resimlerin paylaşılıyor. Dualarla, hoş anılarla ve gözyaşları ile…
Hani yüzler kalbin aynasıdır derler ya. Sosyal medyada sıkça yayımlanan resimlerine bakıyorum. Çehrende belirgin bir biçimde tezahür eden nur, bakışlarında yansıyan masumiyet zaten senin kimliğini ifade ediyor. Sanki yukarıda söylediğim ve anlamakta zorlandığımız sorulara cevap verircesine. Aynen Karabağ’ın, Orta Asya’nın, Anadolu’nun masum şehitleri gibi…
Hani sen, “arzum şehit olup, ağam Hz. Hüseyin’e kavuşmaktır” demiştin ya. İnanıyorum ki, senin pişvazına Hz. Hüseyin yalnız gelmeyip. İnanıyorum ki, sen şimdi sadece ağamız Hüseyin’in huzurunda değil hem de Hz. Ali ve Efendimiz’in de huzurundasın. Hem de şehit kardeşlerin Hayyam Taşdemirov, Reşad Mahmudov, Nazım İsmayilov, Elşad Memmedov, Vugar Sadıkov, Ilgar Mirzeyev, Namık Ahmedov, Anar Nevruzov, Ilgar Zeynallı, Yaşar Babayev, Elçin Mustafazade ile birlikte…
Zaten kutlu olan Şehadet’in bir daha kutlu olsun cenap general.
NOT: İslam aleminin Kurban bayramını kutlar ve tüm insanlığa faydalı olmasını dilerim