Hani bazı anlar vardırya unutulmaz hatıralar saklar insanın hayatında...
Ömürden geçip giden bir geceyi sabahına dek berrak gökyüzündeki pırıl pırıl parlayan yıkdızları seyre dalarak geçirmek..
Yada küçücük bir çocukken köyde geceleri lambaların yerine YILDIZ’lar aydınlatırken sokağımızı uzuun uzun konusu olmayan sohbetlere dalmak...
Veya bir deniz kenarında mehtaba dalmak sessizce..
Ne zamandır yaşamadık böyle berrak geceler!
Ne uzun zamandır saklar gökyüzü bizden sırlarını!
Kimbilir kaç şanslı çocuktuk yıldızların şekliyle hayallere dalıp gidiveren...
Ve ne kadar eksik zamane çocukları...
İnsan gibi toprak gibi su gibi tıpkı gökyüzünüde kirlettik elbirliğiyle!
Kirlendikçe kirlettik hunharca....
Ruhlarımız terketti bedenlerimizi sanki,robotlaşan insanlara dönüverdik...
Neye yetişeceğini bilmeden aceleyle koşuşturan..
İçi boş dışı hoş,kelimeleri süslü ama duygusu eksik,sadece tüketen,yakan,yıkan,yokeden,kirleten canlılar!
Gökyüzünden tek tek söküp aldık yıldızları yerine süslü lambalar ürettik ama çocukluğumuzun hayallerini kurduramadılar bize ...
Deniz ve mehtap eskisi gibi anlatamadı sevgimizi ...
Kutup yıldızı yönümüzü tayin etmiyor artık..
İnsan olmak bu kadar zor olmamalıydı oysa!
Böylesine hızlı tükenmemeliydi dünya!
Yok olmamalıydı tüm hatıralar doğayla birlikte!
Bozulan değişen yıkılan bizim geleceğimiz ,
Çocuklarımızın hayalleri...
Gönlümüzün sevinçleri..
Ruhlarımızın gıdası...
Oyun oynanmaz doğayla, zira birgün elbet alır intikamını bizden...
Kaybeden bizler kaybeden çocuklar kaybeden gelecek olur...
Tıpkı bugünki gibi ....
Sevgiyle
Yurdal EPSİLELİ