Uzun yıllar sporcu ve spor yöneticiliği yaptığımdan dolayımıdır bilmiyorum ama dünden beri Trabzonspor’da yaşanan gelişmeler toplumumuzun epeyce bir kısmını ilgilendirdiği gibi benim de ilgimi çekti.
Son yıllarda siyasetin spora hizmet etmesi gereği ve olgusu var iken siyasetin spordan siyasi rant devşirmeye çalıştığına tanık oluyoruz.
Devlette bir bakanlığı tüm illerde müdürlükleri yurt çapında tesisleri federasyon ve konfederasyonları kulüpleri gönüllüleri taraftarları ile temsil edilen spor tabiî ki kendisine has bir camiayı da uzun yıllar içinde oluşturmuştur.
Şöyle izah edelim, Amatör Spor Kulüpleri Federasyonunun Türkiyenin tüm illerinde teşkilatlanmış bir yapısı vardır.
İstanbul’da ASKF’ye üye spor kulübü sayısı 1000 (bin) i geçmiş durumdadır.
Bir amatör kulübün sporcu potansiyelinin yaklaşık 200 olduğunu sporcu aileleri taraftarlar yöneticilerini de düşünürsek, bir amatör semt kulübünün bile hitap ettiği insan sayısının 500’ler gibi olduğu görülür. Tabii binlerce milyonlarca insanla hareket edebilen ve bir o kadar insanı mobilize edebilen spor kulüpleri kullanılmak üzere dünyanın tüm azgelişmiş ülkelerinde olduğu gibi bizim ülkemizde de siyasetçilerin manevra alanına girdi.
Ülkemizde spor faaliyetlerinin başlangıcı 1900’lerin başlarında daha çok futbol ile oldu ve bu olgu sürekli gelişti büyüdü ilgiyi hep üstünde topladı, toplamaya da devam ediyor.
Zamanla endüstrileşen futbol dünya ölçeğinde de bir ekonomi alanı da oldu.
İstanbul Türklerin uzun yüzyıllar başkenti olduğu için haliyle ülkemizde kurulan ilk futbol kulüpleri de İstanbul takımlarından, üç büyükler dediğimiz kulüplerimiz olmuş ve takım yarışmalarında yaklaşık 70 yıl tüm birincilikler şampiyonluklar bu üç kulübümüz arasında paylaşılmıştır.
Bir sermaye birikimimiz olmadığından potansiyelimiz içinden ancak üç şampiyon veya üç öne çıkan çıkarabilmiştir, halbuki bu üç kulübümüzün kurulduğu yıllarda İstanbul’da başka kulüpler de kurulmuş fakat yeterince camialaşamadıklarından öne çıkamamışlardır. ( Kadıköyspor , Erenköy Hilalspor , Altınordu , Güneşspor vs)
Ta ki Trabzon’da iki amatör kulüp İdmanocağı ile İdmanyurdu’nun birleşiminden, 1966 yılında kurulan Trabzonspor ortaya çıkana kadar.
Tranzonspor kurulduğundan itibaren şehrin ve bölgenin desteğini alarak her yıl ileri bir adım attı ve 70’lerin ortalarında bir altın nesle denk geldi.
Bu gün bile ilgililerinin kadrosunu sayabildikleri Trabzonspor tam bir sportmenlik çerçevesi içinde ülkemizin futbolunda bir Anadolu ihtilalı yaptı ve 6 kez şampiyon oldu.
Çünkü Trabzon bir futbol ve iddialı insanlar şehri idi.
Trabzonsporun altın neslinden kaptanı Şenol Güneş bu durumu Trabzonspor antrenörü olduğu zaman şöyle izah etmişti
“-Trabzon’un nüfusu 250 bin, Trabzon’da 250 bin tane Şenol Güneş var.”
Spor başarılarının olduğu yıllarda hatta bundan 20 yıl öncesine kadar bir Trabzonlu için Trabzonspor başkanı ülkenin başbakanından daha önemli daha popüler bir kişiydi, çünkü o başkan kendisini temsil ediyordu.
Ekonomisi sosyal hayatı metropol şehirlerden geri kalan Trabzonlu insan bu tezadı kendi ruhunda ancak futbol kulübünün başarıları ile dengeleyebiliyordu.
Trabzon da bir imparatorluk şehriydi İstanbul’da sonuçta ama insanların yaşamına yansımıyordu bu durum.
Gerileme tıpkı Osmanlının gerilemesi gibi oldu. Su bulandı, bulanık su temiz suyu kirletti, yüksek karakterli kaliteli toplumcu hizmet eden satın alınamayan yöneticiler gitti, yerine yeteneksiz, zayıf karakterli, menfaatçi, sırtını bir partiye dayanan kulüp yöneticiliğini kullanarak devletten yüksek inşaat ihaleleri alan, iktidar sahiplerinin parmak şakırdatarak ayağına çağırdığı kullanılmaya müsait mafya görüntülü yönetici tipleri geldi.
Bu yönetici hali, doğal olarak şehrin insanına da yansıdı.
O dik duran kimsenin hakkını yemeyen ama kimseye de hakkını yedirmeyen özgüvenli insanlar yerine, biatçı, teslim olan, küçük menfaatler peşinde takla atabilen, özgünlüğünü kaybetmiş, ikinci el kaplama insan tipi ağırlık kazandı.
Trabzonspor başkanı ne zamanki bir parti otobüsünün üstünde kullanılan bir emtia oldu, işte Anadolu’nun Kartalı, Köroğlu’su Trabzonspor için çanlar çalmaya başladı.
Çanlar çalmaya halen devam ediyor.
Ünal, Trabzonspor için birkaç gömlek fazla idi. O eski altın nesilde Trabzonspor’a gelmeliydi ki bir anlamı olsun.
Ünal bir aslandı, yani bir aslan farelerin olduğu yerde ne kadar kalabilirse o kadar kalabildi, ne yapabilirse onu yapabildi.
Diz çöktürülen aslında Trabzonspor’un bağımsız dik boyun eğmeyen duruşudur.
Bu bir örnek…
Maalesef ülkemizin tüm kurumlarının başına gelen Trabzonspor’umuzun da başına geldi.
Trabzonspor bir bayraktar olduğu için, gündemde yoksa ülkemiz her alanda özgünlüğünü kaybetmeyle karşı karşıyadır.