Türkler bazı tarihçilere göre Anadolu coğrafyasına 5 bin yıl önce, bazı tarihçilere göre Bin yıl önce geldi.

Öyle veya böyle arkasında büyük bir kök, büyük bir uygarlık , büyük bir mücadele var.

Türk milleti Anadolu’yu kendisine vatan yapabilmek için tüm eli silah tutabilen unsurlarının canını ortaya koyan, milyonlarcasının şehit olarak toprağa düştüğü, milyonlarcasının da gazi olduğu zamanlar yaşadı.

Her ne kadar Anadolu topraklarına Sümerler zamanında M.Ö 3000’lerde Türkiye adının verildiği iddia edilse de Anadolu’nun adının 9 uncu yüzyıldan itibaren Türkiye olduğu kesindir.

Bir Türk beyliği olarak kurulan 1500’lü yılların başlarına kadar Türklüğün devlet katında yönetici olduğu Osmanlı Devleti 1517’den itibaren Halifeliğin İstanbul’a getirilmesi, 1800 Arap ulemanın devleti yönetmesi için başkent İstanbul’a getirilmesi, Şeyhülislam makamının kurulup devletin din esaslarına göre yönetilmesi ve bir Ortaçağ fikri ve uygulaması olan Ümmetçiliğin devlet yönetimine hakim olması doğal olarak bu günkü gelişmiş ülkelerdeki Millet bilincinin Anadolu coğrafyasında gelişememesi hatta tehlike olarak görülüp katledilmesi sonucunu getirmiştir.

1789 Fransız ihtilali sonucunda Dünya ölçeğinde Milliyetçilik ve Milletleşme hareketleri toprakları geniş ve çok milletli imparatorlukları yavaş yavaş tarih sahnesinden sildi.

Avusturya’da Hapsburglar, Rusya’da Romanoflar, Türkiye’de Osmanlılar alaşağı yukarı yakın zamanlarda yıkıldı.

Yaşadığımız coğrafyada Macaristan’da başlayan Osmanlı gerilemesi Sırp, Yunan, Makedon , Karadağlı, Bulgar, Hırvat, Romen ve Arap isyanları sonucu tüm isyancıların milli kimlikleri ile kendi devletlerini kurdular.

Osmanlı idaresi parçalanmayla mücadele etti.

Üç tarz siyasetin üçünüde denedi.

Osmanlı coğrafyasında merkezi idareye bağlı milletleri önce din birliği adıyla bir arada tutmaya çalıştı, din birliği yeni çağda artık bir geçerliliğinin olmadığı çok çabuk anlaşılınca, ikinci aşama olarak Osmanlıcılık fikrini uygulamaya koydu.

Osmanlı idarecilerinin önemli bir kısmı Osmanlı merkezi idaresine bağlı milletlerin “Osmanlılık” şemsiyesi altında bir arada kalacakları gibi zamanın ruhuna aykırı bir düşünce içinde idiler.

Osmanlıda Türkçülük hareketleri Sultan Abdülhamit zamanında Harp okulu komutanı olan Süleyman Askeri, Namık Kemal ve arkadaşları tarafından devletin kuruluşundan yaklaşık 400 yıl sonra başlatılmış oldu.

3 tarz siyasetin Ümmetçilik , Hanedancılık ayağı yıkılınca çağın gerçekleri hayata geçmeye başladı ve Türkçülük hareketi Osmanlı coğrafyasında ağırlık kazanmaya başladı.

Bugün emperyalizmin yerli işbirlikçileri tarafından gündeme getirilen “Türkiyelilik” kavramı Osmanlıda da yıllarca tartışılan “Osmanlılık” kavramı ile aynı şey.

Halbuki 3 tarz siyasetin 3’üncü ayağı Milliyetçilik çağdaş milletler gibi bir millet olmayı, Misak-ı Milli sınırlarında birlikte bireylerden oluşan, bağımsız, kişilere kul olmayan fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür aydınlık bir gelecek vadediyordu.

Tabii Anadolu coğrafyasında yaşayan insanlar için bu durum çok yeni bir kavramdı.

Türk milleti kavramının hamisi Atatürk ‘ün en yakın arkadaşlarının içinde bile padişaha kul olmayı kanıksamış insanlar vardı.

Bugün “Türkiyelilik” kavramını toplumda yerleştirmeye çalışanlar bölücülerdir.

Çünkü bölgesel veya Hanedansal bir kavramın geçerli olabilmesi için milleti ifade eden kavramın alt edilmesi gerekmektedir.

Türk milleti kavramını bir türlü yenemiyorlar.

Ümmetçilikten vazgeçtiler.

Şimdi bölgesel nitelemeler peşindeler.

Milli birliğimizi yok etmeye uğraşıyorlar.

18-24 yaş gurubu gençlerde yapılan kapsamlı bir araştırmada yüzde 74 bağımsızlıkçı ve Atatürkçü olduğunu söyledi.

Tabii İtler itliğini yapacak .

Kurt meydana gelene kadar…