Türk milleti olarak bu coğrafyada başı dik yaşamak istiyorsak, ABD ile er ya da geç karşı karşıya geleceğiz. 1915’te Çanakkale’de İngilizleri nasıl püskürttüysek, önümüzdeki yıllarda da büyük bir ihtimalle güneydoğumuzdan ABD’yi püskürtüp yenmeli ve evine göndermeliyiz.
1947’den bu yana Türkiye, ABD’nin atadığı valiler tarafından yönetiliyor. Türkiye üzerinde planlar yapılıyor (Şark Planı, Yeşil Kuşak, BOP Projesi) ve bu planlar, devlet yöneticisi görünümlü yerli işbirlikçi valiler ve eş başkanlar tarafından uygulanıyor.
Son plan, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması ve Sevr’e sokulan; Özal’dan beri zaman zaman gündeme gelen devlet yönetimimizin Türk, Kürt ve Arap konfederasyonuna dönüştürülmesi. Bu planı uygulayacak bir anayasanın halk oylamasına sunulmadan, Meclis eliyle hayata geçirilmesi hedefleniyor. Yani, Anadolu’nun Türksüzleştirilmesi ve demografik yapının bozulması.
Bu plana kim karşı çıkacak?
Tabii ki Türkiye’nin millî güçleri.
Millî güç görünümündeki naylon menfaatçiler, ya çıkarlarla ya da tehditle devşirildi. (Kimse bu satılmışların bağırıp çağırmalarını, kolpalarını ciddiye almasın; onlar naylondur.)
Siyaset alanında bu tuzağa karşı çıkacak bir Zafer Partisi ve Genel Başkanı Ümit Özdağ görülüyor ve Türk milleti tabii ki.
ABD emriyle, sahayı Türk milliyetçilerinden temizlemek amacıyla Ümit Özdağ, hiçbir suçu yokken 8 gün önce tutuklandı ve cezaevine kondu. Belki sırada başka tutuklamalar da olacak.
Türk millî güçlerinin önündeki tehlikeler, işbirlikçi devşirme menfaatçiler olsa da gerçek düşman, onların patronlarıdır.
Ümit Özdağ’ın tutuklanma emri de bu devşirmelere patronları tarafından verilmiştir.
ABD, son yıllarda yapmak istediği operasyonlarda kendi askerini kullanmıyor. Çünkü kendi askerinin maliyeti hem maddi hem de iç siyaset açısından pahalı. Kendi askeri yerine, Kuzeydoğu Suriye’de PYD/PKK ordusunu kurdu. Yerli işbirlikçileri eliyle Afganistan’dan 200 bin kişilik Peştun askerin Türkiye’deki, Dedeağaç’taki, Kıbrıs’taki ve Polonya’daki üslerde kullanılmak üzere Türkiye üzerinden geçiş sağladığı uzmanlar tarafından konuşuluyor.
ABD, kendi askerine ortalama ayda 6 bin dolar öderken bu lejyoner paralı askerlere ortalama aylık 2 bin dolar ödüyor. Savaş maliyetini sadece para olarak yüzde 300 düşürüyor.
Bu durum, Türkiye için varoluşsal bir sorundur. Türk milleti, Anadolu coğrafyasında egemenliğini ABD eliyle sürdüremez.
Bu teklifi 4 Eylül 1919’da Sivas Kongresi’nde reddetmiştik. Şimdi de reddediyoruz.
4 Eylül 1919’da Türkiye’de İngiliz işbirlikçisi bir yönetim vardı.
Peki bugün?
Bunları tarihle, siyasetle, bilimle biraz ilgili olanlar görüyor; ancak Türk milleti adına bir muhalefet geliştirmek, bir cesaret meselesi tabii ki.
Ümit Özdağ ve Zafer Partisi, bu cesareti, dik duruşu ve direnmeyi gösterdi ve Türk milleti nezdinde karşılığını buldu. Bulunan bu karşılık gitgide büyüyor ve bir çığ halini alıyor.
Zafer Partisi’nin direnişinin bulduğu karşılığın en bariz örneğini yarın İzmir’de yapılacak “Ümit Özdağ’a Özgürlük ve Mehmetçik Katillerine Af Yok” mitinginde göreceğiz.
Yarın Zafer Partisi’nin mitingi, Hasan Tahsin’in işgalci Yunan’a ilk mermiyi sıktığı İzmir’de yapılacak.
Tabii ki İzmir’de olacağız ve direnişe katılacağız.
Millî uyanış, millî kimliğimize sahip çıkmakla, emperyalizme karşı durmakla başlar.
Geç kalmayalım.
Bir daha İstiklal Savaşı vermek zorunda kalmayalım...