27 Ocak 2024 sabahı güneş henüz doğmamıştı. Sis nedeniyle 3 saatlik rötar yaptığı duyurulan İstanbul uçağını beklerken Antalya Havalimanı’nda rahatsızlandım. İsmail Türk ve Kaptan Mustafa Can ile güya uçağım iner inmez buluşup Silivri’ye geçecektik. Ben avukat olmam sayesinde Ümit Özdağ’ı ziyaret edebilecektim. İsmail ve Mustafa ağabeylerim de cezaevi yakınlarındaki dayanışma çadırları kaldırılan, ayazda liderleri için hukuk nöbeti tutan Zafer Partililer ile bir araya gelip Ümit Özdağ’a destek olacaklardı. Bir zamanlar aynı çatıda siyaset yapıp yollar ayrılsa da Ümit Özdağ ve Zafer Partisi ile zihnen halâ aynı mevzideyiz, onlar gibi bizler de Atatürk’ün askerleriyiz ne de olsa…
Olan biten inanılır gibi değildi. MHP lideri Öcalan’a özgürlük çağrısı yapıyor, yurdumuzu adeta istila eden göç mühendisliğiyle yıllardır mücadele eden Özdağ şimdi de teröristlerin affıyla ambalajlanacak üniter devlet karşıtı bir Anayasa’ya karşı çıktığı için tutuklanıyordu. Elbette ne Özdağ’ı ne de Zafer Partililer’i yalnız bırakamazdık. Tıpkı Müsavat Dervişoğlu, hep eleştirdiğimiz ana muhalefet partisinin yöneticileri ve pek çok başka vatansever gibi hatta hepsinden daha büyük bir destekle arkadaşlarımızın, ülküdaşlarımızın yanında olmalıydık.
Bana şimdilik bu ziyaret nasip olmadı. Sevgi ve selamlarımı İsmail Türk ve Mustafa Can ile gönderip kolumdaki serumdan kurtulur kurtulmaz bu yazıyı kaleme almak düştü hisseme. Fakat aklım Silivri’de, sızlanıp sitem etmeksizin durumu ve bu fırtına günlerini ülkesi için kaygı duyan her Türk vatandaşı gibi sorguluyorum. Bu distopyada neler olduğunu, Ümit Özdağ’ın neden tutuklandığını anlamaya çalışıyorum.
Öncelikle tespit etmek gerekir ki genel kanının aksine yaşananlar Balyoz – Ergenekon süreci ile benzerlikler taşısa da bugün durum daha vahimdir. O dönemde Fethullahçılar’ın devletin en önemli kurumlarına yuvalanarak opere ettikleri bir ‘mevzi muharebe’ mevcuttu. Bugün ise iktidarın muhalefete yönelik bir ‘topyekün taarruz’ stratejisi kendini belli ediyor.
Hüseyin Baş’ın enterne edilmesinin ardından adli kontrolle kısıtlanması, muhalif belediye başkanlarına karşı operasyonlar, Ayşe Barım üzerinden muhalif kimliği belirgin dizi oyuncularına ve ülkenin en başarılı cast ajansına açılan soruşturma nihayet bu noktaya vardırıldı. Zafer Partisi Genel Başkanı Antalya’da yaptığı konuşma gerekçesiyle Antalya mitinginden bir gün sonra Ankara’da gittiği restorandan orantısız bir müdahaleyle alındı. Apar topar İstanbul’a götürüldü. Jet hızıyla tutuklandı. Ki adli işlerin olağan seyrine dair “Bolu’daki otel faciasında sorumluluğun kimde olduğu 10 güne belli olur” diyen bir Bakan vardı. Devletin bakanı açık mevzuat hükümlerine karşın 78 kişinin korkunç şekilde can verdiği hadisede soruşturmanın muhataplarının bile 10 günde belli olabileceğini ifade etmişken Özdağ engizisyon adaletini kıskandıran bir süratle cezaevine gönderildi.
12punto.com’da bu rezalet tutukluluğa dair hukuki değerlendirmemi yapmıştım. Burada konunun hukuki değil siyasi olduğunu sanırım hemen herkes kabul ediyor. Zira Özdağ’ın tutuklanmasıyla sosyal medyada bayram eden, durumdan son derece hoşnut siyasal İslamcı, PKK yanlısı veya MHP’li hesapların hiçbirisi 216. Maddenin teknik olarak doğru uygulandığını, TCK m. 100 ve devamı hükümler uyarınca bu tutukluluğun isabet taşıdığını savunmuyorlar. Sadece siyasi, linç çığlıkları atıyorlar. Özdağ’a ve Özdağ gibi düşünenlere küfrediyorlar...
Bugün ortadadır ki en kilit nişangahına Özdağ’ın konduğu mevcut topyekûn taarruzla hedeflenen Türk Milleti hilafına, Anayasa’nın ilk 4 maddesini ve milli devlete dair diğer kimi hükümlerini ortadan kaldırarak Cumhuriyet’in yapısını tümden değiştirmektir. Bizi Türk Milleti yapan tüm unsurlar dönüştürülüp ortadan kaldırılıyor. Ülkemizin adı, kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Türklük rahatlıkla en galiz iftiralarla saldırıya uğrarken Ümit Özdağ tutuklanıyor…
Öcalan’ın özgürlüğü bedeliyle hedeflenenin tepki görecek bir Anayasa değişikliği olduğu iktidar mensuplarının ve algı manipülatörlerinin söylemlerinden anlaşılıyor. Hedeflenen yeni Anayasa’yla özerkliğin, etnikçiliğin önünün açılacağı, Cumhurbaşkanı seçilme sayı sınırının kaldırılacağı iddia ediliyor. Hattâ bu Anayasa’nın kurucu bir metin sayılarak hukuki bir milat kılınması suretiyle iktidarda görev alan kişiler dahil genel af çıkarılarak tüm soruşturmalara, eski tarihli suçlara format atılmak istendiği şayiaları var.
Bununla birlikte bugün için Ak Parti, MHP, HÜDAPAR, DEM, TİP ve Ak Parti’de geçmişte siyaset yapmış partilerin kalıntıları TBMM’de toplam 409 koltuğa sahipler. 1 Saadet Partili vekilin ve 15 bağımsızın hangi oyu kullanacağı belli değilken 400 sayısını geçmek referandumsuz Anayasa değişikliği için yeterli. Kaldı ki Müsavat Dervişoğlu gerçekten üstün bir performans ortaya koyup partisinin dağılmasını engellemekteyse ve CHP tabanında terörist affıyla getirilmek istenen Anayasa değişikliğine tepki büyükse de Özgür Özel’in tutumu net değil. İktidar İYİ Parti’den ve CHP’den kimi vekilleri Anayasa değişikliği oylamasında çeşitli yöntemlerle kendi saflarına çekebilir.
Fakat iktidar her şeyin meclis aritmetiği olmadığını biliyor. Halkın ihanet olarak algılayabileceği katil başının affı ve Türklüğü tasfiye edecek bir Anayasa’ya karşı vatandaşın demokratik tepkisinden çekiniliyor.
Özellikle Karaman ve Antalya mitingleri ile üstelik bulduğu her mikrofonda haykırdıklarıyla Ümit Özdağ böyle bir milli bilinci harekete geçirebilecek bir lider olarak önemli bir korku unsuru. Ekseninden kaydırılıp çeşitli provokasyonlarla hasarlansa da Gezi olayları dönemin iktidarını son derece tedirgin etmişti. Bugün ekonomi çok daha kötü. Orta Doğulu göçüne, katil başının affına vatandaşın homurtuları giderek artmakta…
Böylesi bir ahvalde Anayasa değişikliği öncesi zaptiye yöntemlerle gerçekleştirilecek siyasi mıntıka temizliği ile riskli ve potansiyelli görünen kişiler enterne edilip veya tutuklanıp susturuluyor. 12 yıl sonra Gezi dosyasının açılması kültür – sanat çevrelerine, öğrencilere ve beyaz yakalılara büyük bir mesaj…
DEM heyeti son ziyaretinden sonra tam bir konspirasyonla ağzını bile açmadı. Oysa hem DEM tabanında hem de Cumhur İttifakı yetkililerince katil başının 15 Şubat tarihinde bizzat yapacağı açıklama konuşuluyor. On binlerce canımızın vebalini taşıyan psikopat bir hükümlü için anlaşıldığı kadarıyla TRT canlı yayın araçları seferber edilecek. Hükümlü Öcalan, Özdağ avukatları dışında arkadaşlarıyla idari izin verilip görüştürülmezken Türkiye’ye hattâ dünyaya seslenecek…
İşte ne olacaksa 15 Şubat ile 21 Mart arasında tezgahlanacak. Her hukuk dışı yöntem uygulanarak bastırılan, iletişimsiz bırakılan ve vatandaşın demokratik protesto hakkını seferber etmesinden çekinilen kişiler başta Özdağ olmak üzere etkisiz kalsın isteniyor. Zira Özdağ açıkça gündemde olan terörist affı ve milli devlete yönelik Anayasa değişikliği senaryosunu ihanet saydığını, süreci baltalayacaklarını ilan etmişti…
21 Mart’taki Nevruz etkinlikleri kapsamında Öcalan canisi salınır bunun karşılığında ise başta DEM olmak üzere tüm milli devlet karşıtı, üniter yapı aleyhtarı kesimlerin cılız destekleri köpürtülürken muhalefetin, Cumhur İttifakı seçmeni dahi olsa bu vahim sürece tepki gösterecek milyonların sesi kısılırsa hiçbir gerçek Türk Milliyetçisi’nin, Atatürkçü’nün içine sinmeyecek siyasetlerini uygulayabilecekler…
Burada CHP seçmenine, muhalif belediye başkanlarına, Müsavat Dervişoğlu’na ve tüm vatanseverlere büyük bir iş düşüyor. Ne pahasına olursa olsun Kemal Kılıçdaroğlu dahil pek çok muhalifin de bugün vebalini taşıdığı TBMM aritmetiğine dayanarak iktidarın katil başını affetmesine, bu suretle Anayasa’mızın milli devletin teminatı olan hükümlerini değiştirmesine izin verilmemelidir.
CHP seçmeni Özgür Özel’i ve parti bürokrasisini 6 okun hizasına yani milli cepheye çekmeli, partisi ne olursa olsun her lider Atatürk’ten, üniter devletten yana ise Ümit Özdağ’ın mücadelesine omuz vermeli, halkı hukuk kuralları içerisinde tepki vermeye davet etmelidir.
Örneğin en az 3 milyonluk bir “Teröre Af Yok Mitingi” başkentimizde toplanabilir. Devletin ve milletin katil başına teslim olmayacağı mesajı Büyük Atatürk’ün manevi huzurunda tarihte görülmemiş bir kalabalığın sessizce toplanmasıyla bile Anıtkabir’de verilebilir…
Artık senliği – benliği, egoyu, kariyer hesabını bırakıp Türklüğümüze sahip çıkmak, aynı geniş siyasi mevziyi oluşturmak zorunluluğundayız.
Son olarak birilerinin bir şekilde iletebilmesi, en azından özgür yarınlarda okuyabilmesi temennisiyle Ümit Özdağ’a şu mesajımın ulaşmasını diliyorum:
Vatan için çekilen her çile kutsaldır. Siz bugün için Magosa zindanlarında Namık Kemal’in, Taif sürgününde Mithat Paşa’nın, Bekir Ağa Bölüğü’nde Mustafa Kemal’in ve nice Türkçü subayın ödediği bedeli ödeyerek tarihi sorumluluğunuzu yerine getiriyorsunuz. Bolşevik zulmüne karşı Galiyev, Leford hapishanesinde milletini savunurken yılmamış ve tarih önünde haklı çıkmış iken sizin tarihsel haklılığınızın çok daha erken anlaşılacağından kuşku duymuyorum.
Partilileriniz her konuda gereğini yapıp sizi başarıyla temsil ediyorlar, vatandaşa hem bilinç hem umut aşılıyorlar. Ayrıca partilileriniz dışında bizler gibi eski arkadaşlarınızın yanı sıra başka partilerde yahut partisiz mücadele eden pek çok yurttaşınız da sonuna dek yanınızda. Türk Milleti bayrağı burçlara dikerken en önlerde olacaksınız. Allah derman versin…