Vicdan dendiğinde boğazı düğümlenenlerin ülkesinde yaşıyoruz. Menfur bir olay duyduğunda “Vay vicdansızlar !” diyenlerin ülkesinde…
Cansız bedeni karaya vuran bebeğe; ciğeri dağlananların ülkesi burası. Küçük bir ülke kadar (2 milyon) mülteciye kucak açanların ülkesi…
Cizre’deki şehadetinin korunun İzmir’e düştüğü vatan burası Afrika dendiğinde yutkunanların, Filistin dendiğinde ağlayan, Urumçi dendiğinde yumruğunu sıkanların vatanı…
Bir nebze duygusal müzikte içi titreyenlerin memleketi.
Merhamet dileyene; kinini unutup gözleri dolanların memleketi.
Olması gereken de bu dediğinizi duyar gibiyim. Fakat emperyalist ülkelerde durum böyle değil. Batı’nın mülteci problemine bakışında bunun en güzel örneğini yaşadık. O yüzden yaşadığımız toprakların ve mensubu olduğumuz milletin bu yönünü iyi analiz etmek zorundayız. Çünkü bunu kaybettiğimizde menfaatin, bireyciliğin pençesinde kıvranan ülkelere benzeyeceğiz.
Velhasıl kelam; duygularıyla yaşayanların, henüz kapitalizmin karanlığında kaybolmamışların, menfaatin pençesinde boğulmamışların yurdunda, Anadolu’da yaşıyoruz.
Vicdanının zekâtı tüm Avrupa’ya yetecek Anadolu…
Merhametiyle; yüksek makamların alçak sahiplerine, gözünü kırpmadan cana kıyanlara insanlık tokatı atan Anadolu…
Anadolu’m!
Üzülürsün de neden hesap sormazsın?
Vicdanın titrer de ne diye sorgulamazsın?
Merhametin gönlünü eritir de ne diye zalimlere karşı ayağa kalkmazsın?
Eli kanlı teröristlerin heykelini dikeceklerini söyleyenlere;
Ne diye haykırmazsın:
Vatan evlatlarını artık toprağa gömmeyeceğiz. Biz artık ölmeyeceğiz! diye.
Ne diye hesap sormazsın teröriste ve onunla kol kola iş görenlere?
Yoksa senin de mi vicdanını ve merhametini törpülediler?
Yoksa sen de mi vazgeçtin Anadolu’m?
Yoksa sen de mi?