Rus hava saldırısı sonrası İdlib’te 33 şehit verdik. Bu rakamın daha da artabileceği ifade ediliyor. Dünkü yazımda gidişatın iyi olmadığını savaşın eşiğine getirilmiş olduğumuzu yazmıştım. Duygusallığın en yüksek düzeyde olduğu böylesi dönemlerde eleştirel yazmak zordur. Büyük çoğunluğun gözüne perde iner, tepkisel bir hava ortaya çıkar. Nitekim, Ayşe tatile çıksın diye mesajlar paylaşılıyor. Bunu en çok da hayatında kulağının dibinde tek mermi patlamamış adamlar yapıyor.
Savaş bir oyun değildir. Bedeli kan ve canla ödenir. Onun için her zaman son alternatif olarak düşünülür. Kitle imha silahlarının yaygınlaştığı bir dönemde, savaş her taraf için çok yıkıcı sonuçlar doğurur. Savaş, caydırıcı bir silah olarak elde tutulmalı ancak sadece mecbur olunduğunda son çare olarak kullanılmalıdır.
Suriye krizi başladığında muhalefet ısrarla -bu bataklığa girilmemesi- gerektiğini söyledi. Uzmanlar uyarılarda bulundular. Suriye Araplarını zalimlerden kurtarma gerekçesi ile bu uyarılar gözardı edildi. 2015’e kadar Suriye’de Rusya yoktu. Türkiye’nin ısrarlı müdahalesi Esat’ı Rusya’dan yardım istemeye itti. Dolayısıyla 2015’ten itibaren sahadaki aktörler değişti. Artık karşımızda Esat değil, Putin vardı. Saray iktidarı bu yeni durumu bile algılayamadı. Her şeyin eskisi gibi devam edeceğini düşündü. Rusya ile güvenli bir ortaklık kurulabileceği zehabına kapıldı. Ayıdan post, Moskof’tan dost olmaz diyen tarih hükmü bir tarafa atıldı. Dostum Putin böbürlenmeleri ile Türkiye adım adım savaşın içine çekildi.
Soçi mutabakatının bozulmasından sonra da doğru bir siyaset izlenemedi. Esat’a Şubat ayının sonuna kadar süre tanındı. Aksi takdirde -ölüme hazırız- kabilinden çocukça açıklamalar yapıldı. Bu aslında Esat’a değil Putin’e dolayısıyla Rusya’ya mühlet vermekti. Bazı dalkavuklar da bu eşsiz kahramanlık gösterisini avuçları patlayıncaya kadar alkışladılar. Dünya lideri dediğin Rusya’ya Amerika’ya meydan okumalıydı. Bunun gerçeklikten kopuş olduğunu söyleyenler susturuldu. Kimse ABD gibi bir devletin bile Rusya’ya şu tarihe kadar süre veriyorum gibi tehditler savurmadığını söyleyemedi.
Başta Suriye’ye girmek için hiçbir neden yoktu. Girdikten, iş bu noktaya geldikten sonra da çıkmak neredeyse imkansız hale geldi. Çünkü kendi hatamızla yüz binlerce sığınmacı kapımıza yığılmış en azından bunların bulundukları yerde kalmaları için güvenli bir ortamın oluşturulması gerekiyordu. İdlip’te kalmak bu açıdan önemliydi.
Diplomaside kaçış yolu bırakmayan bağlayıcı ifadelerin kullanılması asla yapılmaması gereken bir hatadır. Şubat’ın sonu diye kendi lafımızla kendimizi bağladık. Kendimize en küçük bir manevra alanı bırakmadık. Bazen kendi lafınızın mahkumu haline gelirsiniz, Erdoğan süre tehdidini savurdukça alkışladık netice de kendi sözümüzün mahkumu haline geldik. İş öyle bir noktaya geldi ki savaşmamanın maliyetinin mi daha yüksek, savaşın maliyetinin mi daha yüksek olduğu muğlak hale geldi.
Nejat Eslen, bu şartlarda bir savaşın aleyhimize olacağını üstüne basa basa yazdı. Göğe varmış kibirleriyle Putin’e bay Kemal muamelesi yapabileceklerini sandılar. Dünya lideri diye kışkışlana kışkışlana Saray İktidarını kibirden gerçeği göremez hale getirdiler. Türkiye merkezli siyaset yerine Arap/ihvan merkezli siyasetle Türkiye’yi yalnızlaştırdılar. Mısır’da darbe oldu burada mitingler yaptılar. Ülkeler arası dostlukları Mursi’ye darbe yapıldı diye bozdular. Elbette Mursi’ye yapılan yanlıştı, ama daha yanlış olan Türk- Mısır münasebetlerinin Mursi’nin devrilmesine endekslenmesiydi. Şimdi dost arıyoruz, umarım bulur ve içine düştüğümüz bu yalnızlık sarmalından kuruluruz. Askerlerimize rahmet, başımızda bulunanlara akıl ve izan diliyorum.