Yeni Akit yazarı Şevki Yılmaz, 7 Aralık 2018 târihli yazısında 31 Mart seçimlerini 31 Mart Vak’ası’na benzeterek, “Aman tekrar etmesin!” uyarısında bulundu. İnanın dehşete kapıldım. Birisi, ahlâksız bir isyan, darbe veya adı her neyse... Diğeri, demokratik bir yerel seçim.
Allah’tan Star gazetesinden selim bir akıl, Şevki Yılmaz’ı uyardı. Selahaddin E. Çakırgil’in konuyla ilgili uyarısı şöyleydi:
“Birisi çıkıyor, ‘31 Mart seçimleri, Abdulhamid’in düşürüldüğü 31 Mart 1909’a dönüşebilir.” gibi laflar ediyor. Yapma be efendi! Bu söz kime hizmet eder? Uyarmak ise en yakınındaki kişi, milletvekili.. Gitsin, hatırlatmalarını o ulaştırsın. Böyle konuşan milletvekilini Devlet Bahçeli bile susturdu." (10 Aralık 2018)
Bu hâdiseden bir ay kadar sonra Star yazarı Sibel Eraslan, “31 Mart 1909’dan 31 Mart 2019’a” başlıklı yazısında Şevki Yılmaz’ı tekrar etti. (31 Mart’ Vak’ası’nın milâdî 13 Nisan 1909’a rastladığı meselesine girmiyorum bile)
“Allah Allah! Bir Star yazarı Şevki Yılmaz’ı azarlarken diğeri tekrar ediyor.” diye şaşırdım. Olabilir. Bir gazetenin tüm yazarları aynı düşünecek değil ya...
Fakat Çakırgil’in bugünki yazısını görünce “selim bir akıl” ifâdemi geriye aldım. Seçimlerin 31 Mart Vak’ası’na benzetilmesine kızan yazar, “Ben kimseye oy vermeyeceğim” diyenleri sinsi ve kurnaz olmakla suçlayarak şöyle devam ediyor:
“Bu gibilerin rahatsızlıkları, ya ekonomik sıkıntılardır ya liyâkatsiz olduğunu iddiâ ettikleri kimselerin bir yerlere gelmeleridir ya da bir takım yolsuzluk iddiâları.”
Çakırgil, ekonomik sıkıntıları önemsiz görebilir. Nihâyetinde herkes, gazeteden maaş almıyor. Fakat liyâkatsizliği ve yolsuzluğu önemsiz gibi görmesini algılayamadım. Bu iki düşman varken dış güçlere, haçlılara ihtiyaç var mı? Liyâkatsiz ve yolsuz adam, yeri gelince dış güçlerin maskarası, piyonu olmaz mı?
Hadi bunu da geçtim ama Çakırgil’in şu ifâdeleri gerçekten canımı sıktı.
“Unutmayalım ki, ‘Uhud Gazvesi’ öncesinde Hz. Peygamber (S), Uhud dağı okçularına, ‘yerlerini terketmemelerini’ kesin olarak emretmişken; müşriklerin yenildiğini gören o okçulardan niceleri, ganimetlerin, dünya nimetlerinin paylaşımında kendilerine bir şey kalmayacağını sanıp, o Peygamberî emri unutmuşlar, Müslümanlar olarak ağır yenilgi tadmıştık.”
Bu yazıyı okur mu bilemem ama Çakırgil’e buradan seslenmek istiyorum:
Evvelâ; insanların oy kullanmama hürriyetini, nasıl olur da vatan hâinliği gibi görürsünüz? Bu hakkı, size kim veriyor? Daha dün Şevki Yılmaz’ı azarlarken bugün Okçular Tepesi hatırlatması yapmanızın sebebi nedir?
Sâniyen; Necip Fâzıl’ın Mehmed Akif’i eleştirdiği en önemli konu, ”Bedrin arslanları ancak bu kadar şanlı idi” mısrâıdır. İhtilâl kitabında, "Çanakkale şehitlerini Bedir kadrosuyla bir tutan, İslâm şâiri farzettikleri zâta acımak lâzımdır." der. Neredeyse küfürle suçlar. Necip Fâzıl gibi büyük bir şâirin, edebî sanatlardan haberi olmaması imkânsızdır. Hadi şâir kıskançlığıyla Mehmed Âkif’e vurdu diyelim. Fakat Üstâd’ı putlaştıran pek çok edebiyat câhili Büyük Doğucunun ve pek ışık saçan bir cemaatin, bu eleştiriye istinâden Mehmed Âkif’e zındık muâmelesi yaptığını, benden iyi bilirsiniz. Muhtemelen, Mehmed Âkif’in MTTB’ne sığınan oğlunun sokağa atılarak ölüme terkedilmesinde de bu kamplaşmanın tesiri vardı.
Çanakkale şehidlerini Bedir şehidlerine benzettiği için Mehmed Âkif’e ateş püsküren Necip Fâzıl hayatta olsaydı, seçimlerde oy vermeyen sıradan insanları Uhud’daki sahâbelere benzeten sizlere ne derdi acaba? Vallâhi aklımdan geçeni yazmaya cesâret edemiyorum.
Sâlisen; böyle bir benzetmeden imtinâ ederim fakat illâ ki bir benzetme yapılacaksa benim kıt aklım, temiz bir şekilde iktidara gelip daha sonra yağmaya dalanların, Okçular Tepesi’ni terk edenlere benzediğini söylüyor. Bu seçimde oy vermeyecek olanlar ise olsa olsa o gün yağmaya dalanlara “Yapmayın etmeyin. Bunun sonu felâket olur”diye seslenen sahâbelere benzetilebilir.
Ne yapalım, sahâbe bile dünya malını görünce Peygamber tenbîhi olan “büyük cihadı” unutabiliyorsa şimdikileri hoş görmek lâzım.
Netice olarak şunu demek istiyorum:
Yapmayın be efendiler! Bu vatanı, bir tek siz düşünmüyorsunuz.