''Yaşayan şehit'' ünvanlı İran Devrim Muhafızları Ordusu-Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani ile Şii'lerin İŞID'ı Haşdi Şabi örgütünün Komutan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis ABD füzesiyle vuruldu. İran’ın, Irak, Suriye ve Yemen'deki gizli ve açık tüm eylemlerini yöneten Kasım, sadece bundan ibaret de değildi. Ortadoğu'daki İran ağırlığının ete kemiğe bürünmüş hali, İran'ın savunma stratejisti bir efsane komutanıydı. Katı Şii-Fars'lığından dolayı bizi sevmezdi. Ülkesine tehdit olabilecek PEJAK'ı güçsüzleştiriken PKK'yı kolladı. Ölümüne üzüleceğimiz biri değildi. İsrail'in daima korkulu rüyası idi. Ortadoğu'da Vahhabi yayılmacılığına sed oluşturduğundan Suud'larca sevilmezdi. Analistlere göre İran iç siyasetinde de güçlenmesi sonunu hızlandırdı.
Bizi ilgilendiren yanı tabi ki bunlar değil. Lakin ABD'nin bu defa SİHA ile ateş attığı barut fıçısına dönmüş Ortadoğu'da olup bitecekler hem bölge hem de ülkemiz için çölü kızıla çevirecek kadar kan akıtacak potansiyelde. Olayın büyüklüğü Kum şehrinde Cemkeran Camii’nin kubbesine tarihinde ilk kez “intikam” işareti kırmızı bayrak çektirdi. Şii'liğin 1350 yıl önce olmuş Kerbela vakasının intikam duygularını harekete geçirdi. ABD'nin bölgede en büyük destekçisi ve ortağı Suud'ların da hedef alınacağı aşikar.
Bu hadise mezhepçiliğin tarih boyunca bölgede kan akıtan siyasetine yüksek dozda meşruiyet sağladı. Bir ay önce içeride halkın hoşnutsuzluğundan kaynaklı yönetime isyan duygusu yerini Şii'liğin saldırıya uğradığı mazlumiyet duygusuna bıraktı. Ve toplumu Molla rejiminin arkasında birleştirip, karşı tarafa saldırıyı dini vecibeye dönüştürdü. Müslüman topluluklar yönetici elitlerin körüklediği, emperyalistlerin de çanak tuttuğu bir mezhep savaşının eşiğinde artık. Ne kadar kan dökülecek Allah bilir. Ama sonuçta Müslümanlar ölecek, İsrail ve arkasındaki emperyalist güçler sevinecek.
Bizim için asıl olan ''Yurtta sulh, cihanda sulh'' eksenli temel dış politikamıza dönerek bu olayın yaratacağı yeni sorunların dışında kalacak bir diplomasidir. Osmanlı hakimiyeti dışında kalan zamanlarda neredeyse hep çatışmış mezhepçiliğin o coğrafyayı kana boyayacak bu olayın uzağında durmayız. Esasen ne Tahran’a ne Washington’a tavır koyacak durumda da değiliz. Trump'ın elinde yasalaşmış yaptırımlar kozu var. Tahran'a karşı “Astana Süreci”nden dolayı Moskova'yı da kaybettirecek bir tavır koyamayız. Zira Suriye’deki operasyonlarımıza Tahran ve Moskova’nın karşı çıkmaması hala önemli bir faktör. Aksi halde bölgedeki yalnızlığımız kısa sürede Suriye'de ''işgalci'' ülkeye döner.
Tutulacak en doğru ve güvenli yol, Avrupa ile koordineli hareket ederek, bölgede başlayacak geniş çaplı bir mezhep savaşının dünya için tehlike oluşturabileceği tezini savunmaktır. Petrol nedeniyle hemen herkesin ilgili olduğu bölgenin yanması hiç kimsenin çıkarına değildir.
Orta Doğu sorunlarında Büyük Atatürk'ün koyduğu ilke ve doğru siyaset açıktır; İhtilaflarda keskin taraf olmadan bütün taraflarla ilişkileri geliştirmek. Emevi İslamcılığından beslenmiş Sünni'ciliğin Müslümanlara fayda yerine zarar vereceğini bilmek gerek.