Son yirmi iki yıl hepimiz için çok öğretici oldu. Özellikle 2010 referandumundan sonra;
-Devlet nasıl soyulur,
-Halk nasıl fakirleştirilir,
-Din nasıl istismar edilir,
-Yasalara takılmadan nasıl rüşvet alınır,
-Nasıl yolsuzluk yapılır,
-Halk nasıl kandırılır,
-Milli ve manevi değerlerin içi nasıl boşaltılır,
-Nasıl rant dağıtılır,
-İhaleler nasıl yandaşa peşkeş çekilir,
-Muhalefet nasıl susturulur,
-Yargı nasıl siyasallaştırılır,
-Oy nasıl satılır, nasıl satın alınır,
-Muhalefet nasıl dizayn edilir,
-Devlet gücü siyasi ikbal için nasıl kullanılır,
-Basın nasıl ele geçirilir,
-Yalan nasıl söylenir,
-Özel hayatlar üzerinden nasıl baskı kurulur? Ve daha birçok şeyi bu süreçte öğrendik.
Bir halkı soyup hem de onun oyunu, desteğini almak büyük hünerdir. Bunu herkes yapamaz. Onca yanlışa, onca hukuksuzluğa, onca sefalete rağmen bir iktidarın gücünü koruması bir kısım siyasetçinin yukarıda saydığım işlerde ustalaşmasının sonucudur.
Türkiye’nin kaynakları abartılmış ihalelere gidiyormuş, kimin umurunda. Alan ve satan bizdense her türlü hukuksuzluk meşrulaşıyor. Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, failine göre muamele görüyor, yapan bizdense mesele yok, bizden değilse -vurun kahpeye...
Son yirmi iki yılın en büyük kaybı budur: umursamazlık, görmezden gelmezlik, siyaset kurumunu herhangi bir ahlaki denetime tabi tutmayı gereksiz görmezlik vs.
Önce ahlakı, milli ve manevi duyarlılığı yok ettiler, sonra da ganimet malı gibi bu ülkenin kaynaklarına çullanıp, eşe dosta dağıtarak, çar çur ettiler. Halkın ahlak damarlarını kestiler. Toplum hassasiyetini kaybedince, her şey olağan hale geldi. Toplumu eğiterek adeta bir bağımlılık yarattılar. Hem şikayet edip hem oy vermek bu psikoloji ve bağımlılığın eseridir.
İktidarlar değişince bazı şeyler değişir, ama zor olan bu duyarsızlığın, bu çürüme ve yozlaşmanın nasıl düzeltileceğidir. Maşeri vicdanı kaybettik her şey olağan hale geldi artık hiçbir şeye şaşırmıyoruz. En büyük kaybımız budur!