ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuland geçen hafta sonunda Ankara’daydı. Nuland ziyaretinin, Türkiye'nin İsveç'in NATO'ya katılımını onaylamasının hemen sonrasına denk gelmesinin tesadüf olmadığını ve iki ülke arasındaki ilişkileri "yeniden canlandırmak" amacını taşıdığını ifade etti. F-16'ların ABD için öncelikli olduğunu vurgulayan Nuland, Türkiye'nin ABD yapımı F-16 jetlerinin ve modernizasyon kitlerinin satın alınması için Kongre'nin onayına ihtiyaç duyan anlaşma konusunda da konuştu.
Nuland, "Türkiye'nin F-16 filosunu geliştirmesinin Amerikan güvenliği ve müttefikler arasında dengeli yük paylaşımı için önemli olduğu" konusunda Amerikalı milletvekillerini ikna etmek için çaba sarf edildiğini söyledi. ABD Dışişleri Bakanlığı, TBMM’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylamasının ardından Türkiye'ye 40 adet F-16 uçağının satışı ve mevcut F-16'ların modernizasyonu konusunda Kongre'ye resmi bildirimde bulunmuştu. 15 günlük bildirim süresi cuma günü başladı. Nuland, Türkiye'nin F-35 programından çıkarılması ve F-16 savaş uçağı alımıyla ilgili, "S-400 meselesini çözebilirsek, ki bunu istiyoruz, ABD Türkiye'yi F-35 ailesine geri kabul etmekten memnuniyet duyacaktır." dedi. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby’de, günlük basın brifinginde, F-35'lere ilişkili olarak Nuland’ı teyit ederek, çok istekli olduklarını hissettirecek tarzda konuştu.
Ülkemiz için hayati derece de mühim olan çok sayıda konuyu ele alan bu paragrafı, madde madde ele almamız lazım. Hükümet ve TBMM, İsveç konusunda çok eleştiriliyor. Türkiye bundan yaklaşık yirmi ay önce, İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğini veto etme düşüncesini ifade ettiğinde, İngiltere dışında Batılı memleketlerin tamamı Türkiye’ye savunma sanayinde ambargo uyguluyordu. Savunma sanayi şirketlerimizin takip ettiği birçok proje bu nedenle yürümüyordu. Vetodan bugüne geçen sürede, Kanada’dan başlayarak bu ambargoların neredeyse tamamı sessiz sedasız kaldırıldı. Sadece bu kazanım bile ülkemiz için çok önemli.
Türkiye, 1988 senesinde F-16 üretimine başlamasından sonra bölgemizin İsrail ve Rusya ile beraber en güçlü hava kuvvetlerine sahip ülkelerinden biri oldu. S-400 alımı olmasaydı, bugün itibariyle bölgemizin en güçlü ülkesi olacaktık. Fakat S- 400’leri alınca F-35 projesinden çıkarıldık ve F-16 filomuzu yenileyemedik. Uçaklarımız teknolojik olarak geri kaldılar. Şu anda bırakın İsrail ve Rusya’yı Mısır, Suudi Arabistan ve Yunanistan’dan dahi geri durumdayız. Bu konuda İHA, SİHA ve TİHA üretiminde çok iyi olmamız kafaları karıştırıyor. Konuyu basitçe şu şekilde izah edebiliriz: Hava kuvvetleri kabaca üç segmente bölünebilir. Uçak filosu, insansız hava araçları ve hava savunma sistemleri.
Bu segmentler birbirinin yerine geçmez, biri diğerini ikame etmez. İHA segmentinde lider ülke olduğumuz ve bu pozisyonumuzu her geçen gün perçinlendiğimiz bir hakikat. Ambargoların kalkması bu alanda da yeteneklerimizi arttıracak ve maliyetlerimizi düşürecek. Fakat İHA, SİHA ve TİHA’ lar bombardıman uçağı yerine kullanılamaz. İHA’ların savaşın kaderini belirlediği Karabağ, Libya, Ukrayna savaşlarında ve Irak ile Suriye’de düzenlenen terör operasyonlarında, düşman güçlerin bombardıman uçağı ya yoktu ya da kullanmadılar. (Daha doğrusu Rusya kullanmadı.) Kongre, Türkiye’ye F-16 satışına itiraz etmeyecektir zira hükümet itiraz olmasın diye Türkiye ve Yunanistan uçak satışlarını aynı pakete koydu.
Öngörümüz gerçekleşir ve itiraz gerçekleşmezse, yenileme kitlerini hemen alırız. Bu kitler devreye alındığı andan itibaren teknolojik olarak eskimiş bütün uçaklarımız son model F-16 olacak. Böylece hava kuvvetleri bakımından yeniden bölgenin en güçlü ülkelerinden biri haline geleceğiz. Yeni F-16’lar en iyi ihtimalle üç parti olarak önümüzdeki üç yılda teslim edilebilir. (Zira son yıllarda yaşanan savaşlar nedeniyle uçak almak isteyen ülkeler F-16 ve F-35 kuyruğunda.) Her teslimde pozisyonumuz biraz daha güçlenir.
Hava savunma sistemimizi güçlendirmeyi hedeflediğimiz S-400’leri satın almadan evvelki süreci ele alırsak, Türkiye insansız hava aracı segmentinde atak içindeydi. Uçak segmentinde F-35 projesinin ortağıydı yani sadece uçak satın almıyor, aynı zamanda uçak teknolojisini öğreniyordu. F-16’ları yenilemekte sorun yaşamıyordu. Fakat füze savar sistemimiz yoktu. ABD’den patriot alabilirdik fakat ABD teknoloji transferine yanaşmıyordu. ABD’nin bu tavrı Türkiye’yi Rusya’dan S-400 almaya yönlendirdi.
Ankara, S-400 alındığında ABD’nin tepki göstereceğini muhakkak biliyordu fakat bu derecede yaptırımlara muhatap olunacağını ve yaptırımların yıllarca süreceğini öngöremedi. Zira yetmiş yıllık NATO tarihinde hiçbir ülkeye böyle bir yaptırım uygulanmadı. Bırakın bu sertlikte bir yaptırımı bunun yarısı seviyesinde bir yaptırım bile uygulanmadı. Medyamızda ‘’Yunanistan S-300 aldı ama onlara yaptırım söz konusu olmadı.’’ yanlış haberi sürekli işleniyor. Oysa S-300’leri alan Yunanistan değil Kıbrıs Rum Kesimiydi. Rum Kesimi NATO üyesi değil. Buna rağmen Türkiye bu alıma tepki gösterince NATO duruma müdahale etti. S-300’ler Kıbrıs’tan Girit’e getirildi ve depoya koyuldu. Fakat hiçbir yaptırım uygulanmadı. Birazda bu örnek münasebetiyle Ankara kendisine yaptırım uygulanacağını öngöremedi.
Geldiğimiz durumda en doğru karar, S-400’leri mümkünse Azerbaycan’a satmak değilse hibe etmek olacaktır. Bunun karşılığında F-35 projesine dönüş ve Patriot alımı garanti edilmelidir. Bu ürünlere talep çok yoğun olduğundan temin süresi çok önemlidir. Hali hazırda diğer bölge ülkeleri az sayılarda da olsa F-35 teslim aldılar ve satın alma kontratlarına göre her yıl filoları daha da güçlenecek. Bizim F-35 teslim alım tarihlerimizde diğer ülkelerin tarihleri baz alınarak belirlenmeli. Bu süreçte elimizde S-400’ler dışında bir koz daha var. ABD, Ukrayna’ya hibe etmek üzere, ülkemizden 155 milimetrelik topçu-obüs mühimmatı satın almak istiyor. Bu mühimmat savaşın kaderini belirleyecek önemde.
Bazı uzmanlar Kaan savaş uçağını geliştirdiğimizi artık F-35’e ihtiyacımız olmadığını iddia ediyorlar. Kaan depolarımızda olsaydı ya da ülkemiz semalarında uçuyor olsaydı haklı olurlardı. Oysa Kaan henüz bir proje. En iyi ihtimalle on yıl sonra Kaan’a sahip olacağız. Kaldı ki buna benzer yüksek teknoloji projelerinde aksama, gecikme ve öngörülemeyen problemler her zaman yaşanır. F-35 tam on yıl gecikti. Onlarca uçak geri alındı. Hala proje mükemmele ulaşmış değil. Biz F-35’i alıp hava kuvvetlerimizi güçlendirmeliyiz. Kaan projesini tam bir konsantrasyonla geliştirmeliyiz. Kaan hazır olduğunda o günkü duruma göre yetkililerimiz strateji belirlerler. En doğru yol iki farklı 5. nesil uçak filosuyla devam etmekte olabilir.
Hakan Fidan, Nuland’a üstü kapalı cevap verdi. ‘’Mevcut yeteneklerimizi ve geliştirmekte olduğumuz yetenekleri engellemediği sürece hava kuvvetlerimizin F-35 yeteneği kazanmasını isteriz.’’ Fidan’ın kastı Kaan Milli Muharip Uçağı ise son derece haklıdır. Kaan’dan asla taviz verilmemelidir. Eğer Fidan’ın kastı Kaan’la birlikte S-400’lerse ABD, S-400’ler konusunda bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonrada asla taviz vermez. F-35 alamayız, proje ortaklığına geri dönemeyiz. Mevcut güvenlik riskimizi, F-16 aldığımızdan ve filomuzdaki F-16’ları modernleştirdiğimizden kısmi azalmalarla on yıl, Kaan projesi uzarsa belki çok daha uzun süre taşımak zorunda kalırız. Cuma günü bu gelişmeleri, ABD’nin Türkiye ve bölgeyle ilgili politikaları ve Rusya ile ilişkilerimiz çerçevesinde ele alacağız.