Pazartesi sabahı yayınlanan makalem SDG ile Şam hükümetinin anlaşmayı imzaladığı güne denk gelince, okurlarımın çoğu makalenin imzalanan anlaşma üzerine yazıldığını düşündüler. Oysa makalede ele aldığım anlaşma, pazartesi akşam saatlerinde imzalananın bir ay kadar önce duyurulan, bir önceki haliydi. Ankara sıcak bakmadığı için imzalanmamış ama tarafların sitelerinde kamuoyuna duyurulmuştu.

Pazartesi günkü makalemin tezi, üzerinden bir gün geçmeden, gerçekleşti. PYD’lilerin ya Suriye güvenlik güçlerine katılacaklarını ya da sivil hayata dönenlerin silahlarını Suriye hükümetine teslim edeceklerini yani PKK’dan beklenen silah bırakma uygulamasının PYD’den beklenemeyeceğini ifade etmiştim.

Önceki metinle imzalananı karşılaştırınca anlaşmanın Ankara’nın talep ve endişeleri dikkate alınarak revize edildiği kanaatine vardım. Yerel yönetimlere yetki devredileceği, valilerin seçimle geleceği, Kürtçenin resmi dil olacağı gibi ifadeler yok. Yanlış anlaşılmasın bu ifadelerin olmaması bunların olmayacağı anlamına gelmez. Ben bunların aynen olacağını düşünüyorum. Bir başka değişiklikte ‘’havalimanlarının, barajların, enerji sahalarının ve sınır kapılarının kontrolünün merkezi hükümete bırakılacağı’’ ifadesinin güçlendirilmesi olmuş. Suriye’yi terk edecek PKK’lılarla ilgili madde anlaşmadan çıkarılmış. İddialara göre Ankara listeye otuz kadar PKK’lının daha eklenmesinde ısrarlı.

Öncelikle bu anlaşmanın, İmralı’nın çağrısı üzerine yapılmadığını belirtmeliyim. ‘’Rojava’’ PKK’nın en büyük kazanımıydı, ilan edilmemiş bir devletti. Böyle bir kazanımdan kim olursa olsun hem de cezaevinde olan birinin çağrısıyla vazgeçilir mi? PKK kazanımından Suriye jeopolitiğinin tamamen değişmesi nedeniyle vaz geçmek zorunda kaldı.

22 Ekim’de Bahçeli çağrı yaptı. 1 Kasım’da ABD seçimlerini Trump kazandı.  Trump’ın Suriye’den çekilmek istediği biliniyor. Geçen dönem buna gücü yetmemişti ama bu sefer çok güçlü. Hükümete, partiye, meclise ve senatoya hakim. 8 Aralık’ta PYD’yle son derece iyi ilişkilere sahip olan Esad devrildi. Bu devrimle PYD, Şam’daki müttefikine ilaveten kendisini Türk ordusundan koruyan Rusya ve İran’ı da kaybetti.

Trump’ın başkan olduktan sonra yaptığı hamlelerde PYD’yi zayıflattı. Ukrayna’yı terk eden, Kanada’ya, Meksika’ya posta koyan ve AB’ye ‘’Savunma bütçenizi %5 yapmazsanız askerlerimizi çekeceğiz’’ diyen Trump, PYD’nin gözünün yaşına bakar mı? ABD, AB ve Arap devletlerinin Şam hükümetini desteklemesi ve İran’a operasyon yapılacak olması da PYD’nin hareket alanını daralttı.

PYD bugün itibariyle Türkiye ve müttefikleri tarafından kuşatılmış durumda. Dünya ile irtibatını sağladığı Şam’da dün Türk düşmanı Esad oturuyordu bugün Şara oturuyor. Dün hava sahasını Türk uçaklarına kapatan Rusya bugün askeri üslerinin kapanmaması için Ankara ve Şam’da kulis yapıyor.

Dün Türkiye çok sınırlı hava harekatı yapabiliyordu, bugün istediği gibi yapabilir. Dün kara harekatını kuzeyden yapabiliyordu. Bugün dört bir yandan yapabilir. Hizbullah’ın kolu kanadı kırılmış durumda. İran’ın desteklediği Nusayri isyanı sadece iki gün sürdü. Kaldı ki PYD, İran’la aynı kareye girmeyi göze alamaz. Bu ABD ve Avrupa tarafından üstünün çizilmesi anlamına gelir. Yani PYD’nin anlaşmaktan başka çaresi yoktu.

‘’Peki, şartlar PYD için bu kadar olumsuzsa neden daha iyi koşullarda anlaşılamadı?’’ sorusu gelecektir akıllara. Öncelikle her anlaşmanın bir uzlaşma olduğunu hatırlatmak isterim. Ortada bir zafer ya da teslim olma yok. Vehimlerini analiz sanan kimilerinin iddia ettiği özerklik, federasyon ve terör devleti hiç yok. Tarafların tavizler vererek ulaştıkları bir uzlaşma var.

Şam da anlaşmak zorundaydı zira üzerinde büyük baskı var. Batılı devletler Suriye’ye uyguladıkları ambargoları bırakın kaldırmayı hafifletmediler bile. Katar dışında para gönderen yok. Gerekçe aynı: PYD ile anlaşın ve istikrarı sağlayın. Petrol ve gaz sahaları PYD’ de. Onları bir an önce aktif hale getirip ekonomiyi canlandırmaları lazım. En az bunlar kadar önemli bir hususta Suriye halkı savaş istemiyor. Ayrıca karşılarında Nusayri çeteleri yok. PYD; Türkiye, İsrail, Mısır ve İran’dan sonra bölgenin en güçlü ordusu. Suriye ordusunun tek başına PYD ile başa çıkması mümkün değil. Kan gövdeyi götürürdü.

Türkiye ile Suriye’nin birlikte düzenleyeceği harekat başarılı olabilirdi ama bu durumda ambargolar uzun süre kalkmaz, İsrail’in önü açılırdı. Anlaşmanın yapılmasının amaçlarından biri de Dürzilere örnek olacak olması. Dürziler arkalarına İsrail’i aldıklarından ve İsrail’le coğrafi bütünlükleri olduğundan özerklik konusunda ısrarlılar. Şimdi Dürzilerin önüne bu anlaşma koyulacak ve uluslararası toplumunda desteği sağlanarak baskı yapılacak. Anlaşmanın imzalanmasının Nusayrilere yapılan katliamın gündemden düşürdüğü de ortada.

Türkiye harekat yapsaydı, Terörsüz Türkiye süreci biterdi. ABD ve AB ile ilişkiler bozulur, ekonomik kriz derinleşirdi. İran’ın ve İsrail’in kanatacağı bir yara oluşur, bölge istikrarsızlaşırdı. Sığınmacıların memleketlerine dönmesi hayal olurdu. Bunların yanında hem Türkiye’nin hem de Suriye’nin İran operasyonuna ve bu operasyonun artçı sarsıntılarına hazırlık yapması lazım.

Yani anlaşmanın imzalanması tarafların tamamının lehine. Unutmamak gerekir ki Ankara’nın uygun görmediği bir anlaşmayı Şam, Beyaz Saray’ın uygun görmediği bir anlaşmayı PYD imzalayamaz. ABD’nin bu anlaşmadan muradı, bölgede istikrarın sağlanması yani İran ve Rusya’ya fırsat doğmaması. ABD, Şii hilalini yok edip İbrahim anlaşmaları vasıtasıyla İsrail’i Arap devletleriyle barıştırma siyasetini sürdürmekte kararlı.

Anlaşmanın imzalanması bir son değil başlangıç. Anlaşmayı detaylandırırken ve sahada uygularken bir sürü sorun çıkacaktır. Anlaşmanın en önemli eksiği, ağır silahlara değinilmemiş olması. PYD’liler ya silahlarıyla orduya katılacaklar ya da silahlarını oluşturulan noktalara teslim edecekler. Bu tamam. Ama asıl problem ağır silahlar. PYD’de kimsede olmayan silahlar var. Bunlar ne olacak? Ne zaman ve kime teslim edilecek? Benim bildiğim ABD ve İsrail, bu silahların Şam’a veya Türkiye’ye teslim edilmesini asla kabul etmez.

Suriye’yi terk edecek isimlerde de bir an evvel anlaşılmalı ve süreç başlamalı ki Kürtler PKK tahakkümünden kurtulsun. Bu arada YPG’de çok sayıda Suriyeli ve PKK geçmişi olmayan komutan var. Bunların Suriye ordusuna dahil edilip acilen ve gerekirse terfi ettirilerek bölge dışına tayinlerinin yapılması da şart.

Anlaşma, PKK ve onu destekleyen Kürtlere Türkiye ile aynı teklifin sunulduğunu ve kabul edildiğini gösteriyor. Silah bırakılacak, kültürel haklar tanınacak ve siyasal mücadelenin yolu sonuna kadar açılacak. Suriye’nin Türkiye’den farkı Kürtlerin haklarının anayasal teminat altına alınacak olması.