ABD arşivlerinde Alparslan Türkeş ve MHP ile ilgili, önem derecelerine göre, düzenlendiğinden 50, 30 ve 25 yıl sonra kamuoyuna açıklanabilen çok sayıda belge bulunmaktadır. Bu makalede ele aldıklarımızın yanında, önümüzdeki yıllarda, süreleri doldukça, çok sayıda yeni belge de açıklanacak.
Türkeş, 27 Mayıs ihtilaliyle birlikte Amerika’nın gündemine girer. İlk belgelerde, Türkeş’in Gürsel’den sonra en güçlü komutan olduğu ve İnönü ile CHP’ye soğuk baktığı vurgulanır. Türkeş iktidarın CHP’ye devrine karşıdır. Hatta İstanbul Başkonsolosu Giner, Türkeş’in parti kurarak seçimlere katılmayı planladığını raporlar. Bu tespitler son derece doğrudur. Türkeş, DP’ye gönül veren kitleleri temsil edecek partiler kurulmadan seçimlere gitmenin, geniş kitleleri devlete küstüreceğini düşünmekteydi.
Önce yeni partiler kurulmalı, partilere teşkilatlanacak ve kendilerini millete tanıtacak kadar süre tanınmalı sonra seçimler yapılmalıydı. Türkeş’i tasfiye eden MBK üyeleri, Türkeş’in bu yaklaşımını, onun demokrasiye karşı olduğu şeklinde çarpıtarak propaganda malzemesi yaptılar. Oysa Türkeş demokrasiye değil iktidarın göstermelik seçimlerle CHP’ye devrine karşıydı.
Darbeden bir ay kadar sonra düzenlen raporda, Türkeş'in ateşli bir Türk milliyetçisi olduğu, SSCB bünyesindeki Türklerin bağımsızlıklarını elde ederek Türk birliğinin kurulması yönündeki Panturanist düşünceleri sebebiyle 1944'te tutuklandığı belirtiliyor. Ankara Büyükelçisi Warren'in 25 Temmuz 1960 günü gönderdiği raporda, önemli bir tartışmadan bahsediliyor. Warren, Gürsel, Türkeş ve Kuneralp, Türkiye'nin ABD'den talep ettiği krediyle ilgili bir araya gelirler. Bu toplantıda Türkeş, acilen krediye ihtiyaçları olduğunu, eğer krediyi vermezlerse "herhangi bir yerden" bulabileceklerini söyleyerek muhataplarını Sovyetlere yakınlaşmakla tehdit eder. Warren hazırladığı raporda, ABD'nin MBK 'nın taleplerini karşılamaktaki isteksizliğini fark eden Türkeş tarafından hazırlanacak eylem planının, ABD'nin menfaatlerini düşünmeyen, tek taraflı bir plan olacağını ifade ediyor. Yani Türkeş uşaklık etmeye razı değildir. Warren'a göre "fanatik heveslere sahip, aşağılık kompleksli ve derin duyguları olan" Türkeş, Gürsel'in yerine geçebilecek tek kişidir.
Türkeş'in başbakanlık müsteşarlığından ayrılması üzerine kaleme alınan CİA raporunda, bu olayın, MBK içindeki milliyetçi ve vatansever grupla, Batıcı ekip arasındaki çatışmadan kaynaklandığı belirtilir. Korgeneral Madanoğlu, Türkeş'in önde gelen hasmı olarak tarif edilir. Türkeş'in görevden ayrılışının MBK içerisindeki huzursuzluğu arttırdığı vurgulanır.
Türkeş'in lideri olduğu 14 kişilik milliyetçi grubun sürgüne gönderilmesinin ele alındığı CİA belgesinde, Gürsel’in milliyetçileri tasfiye ettiği ve görevlerini sürdüren 23 kişinin sıkı Batı yanlısı olduğu ifade edilir. Türkeş liderliğindeki grubun ordudaki etkisinin, Batı yanlısı yönetim için potansiyel tehdit olduğu belirtilir. Rapora göre, MBK; Batıcılar ve milliyetçilerden oluşuyordu. Beyaz Saray, doğal olarak Batıcılara sempati duyuyordu. Sonuçta iktidar, Washington'ın olumlu yaklaştığı grubun elinde kaldı.
CİA' in daha sonra hazırladığı raporlarda, genç subayların lideri olan Türkeş'in, siyasete gireceği ve ordudan tasfiye edilen 5000 subayın desteğini aldığı belirtiliyor. CİA belgelerinde 14’ler, "Geçici Türk Hükümeti Tarafından Görevden Alınan, Uzlaşılması Zor Üyeler” başlığı altında ele alınıyor. Türkeş ve arkadaşlarının görevden alınarak sürgüne gönderilmesi Amerikalıları rahatlatmıştır. Zira artık milli politikalar izlenmesi ihtimali kalmamıştır. Yönetimi ele geçiren Batıcılar, Batı yanlısı yani teslimiyetçi dış politika takip edeceklerdir.
Bununla beraber Amerikalılar Türkeş’i sürgünde olduğu Yeni Delhi’de de takip edeler. En büyük tedirginlikleri Türkeş’in memlekete geri dönerek yönetimi ele geçirmesidir. Türkeş’i özellikle genç subayların desteklemesinden rahatsızdılar. Türkeş’in darbe yaparak ya da parti kurarak iktidara gelebileceğini düşünüyorlardı. Beyaz Saray’a göre buna izin verilemez.
Amerika, siyasete girişinden sonra da Türkeş'i önemser ve takip etmeye devam eder. CİA tarafından hazırlanan, özel raporda, Türkeş'in ‘’Türkiye'nin Batıyla mevcut bağlarına inanıyor gibi görünse de esasında tarafsızlık yanlısı olduğu’’ vurgulanır. ABD büyükelçiliği tarafından çekilen telgrafta, 1967 senesinde yaşanan Arap-İsrail savaşında, hükümet ve muhalefet sessiz kalırken, Türkeş ve Bölükbaşı'nın Araplardan yana tavır aldıkları raporlanır.
1970'lerde düzenlenen raporlarda, Türkeş'ten "faşist-neo faşist" lider olarak bahsedilir. 100.000 "komandosu" olan "aşırı sağcı" Türkeş'in Demirel ile koalisyon kurmasına karşı çıkılır. ABD’ye göre, Türkeş ve Erbakan'ın koalisyonda yer alması, kutuplaşmayı arttır. Onlara göre, "Pan-Türkist" MHP, MSP’ den daha tehlikelidir. CİA' ye göre MHP, Kıbrıs’ta toprakların iade edilmesi konusunda taviz vermeyecektir. Hatta MHP ile MSP, NATO ve AT'ye karşıdır.
CİA, Türkiye’deki şiddet olaylarını değerlendirirken, özellikle Türkeş'in liderlik ettiği "komandoların" baskılanması gerektiğini raporlar. Raporlarda şehirlerde sol terörün artışı vurgulanır. Sağcıların planlı suikastlarla hedef alındıkları ifade edilir. Bu tespite rağmen ‘’neo faşist Türkeş ve komandolar’’ suçlanır.
CİA evraklarında, "Faşistlerin’’ Ülkü Ocaklarında örgütlendiği ve komando kamplarında paramiliter eğitime tabi tuttuğu iddiası sürekli tekrarlanır. ‘’Türkeş'in, Bozkurtlarından, solculara geniş çaplı karşılık vermemelerini istediği, bu talebin bazı ateşli sağcıların kendi başlarına hareket etmelerine sebep olabileceği’’ ifade edilir. Beyaz Saray Ecevit Hükümeti'nin Ülkü Ocaklarını kapatmaya yönelik hamlelerini desteklemiştir.
Türkeş'in Sovyetler karşısındaki tavrı, Beyaz Sarayın kanaatini değiştirmemiştir. Zira ABD için, SSCB’ye karşı olmak yetersizdir. Amerikan taraftarı olmak şarttır. CİA, Türkeş'in, ‘’hükümetin ve toplumun komünizme kaydığı’’ şeklindeki ifadelerini, başına "sözde" sözcüğünü getirerek raporlar.
12 Eylül darbesinden sonrada Türkeş'e olan bakış açısı değişmez. Örneğin, 22 Şubat 1982 tarihli istihbarat raporunda, Evren Yönetimi, Türkeş liderliğindeki "faşistleri" temizlemeye teşvik edilir. Terörist yapılanmaların ele alındığı CİA belgelerinde, Marksist ve Kürtçü örgütlerle birlikte Bozkurtlar/Ülkü Ocakları da anılır.
Belgelere göre, ‘’Türkeş’in lideri olduğu Neo-faşist terör örgütü olan ülkücülerin temel hedefi, Türk birliğini amaçlayan Pan-Turanizm’dir.’’ Raporlarda, Suriye ve İran'ın, Türkiye'deki Marksist ve İslamcı grupları desteklediği belirtilirken, ülkücüleri destekleyen herhangi bir dış güçten bahsedilmiyor.
Kısaca Türkeş, ABD'yi çok fazla tedirgin etmiştir. Öyle ki Amerikalılar Türkeş'in Sovyetlere ve Çin’e düşman olmasını bile önemsemediler. Ülkücüler ve Başbuğları Türkeş, yabancı güçlerle iş birliği yapmadılar. Allah’a iman ettiler ve mücadelelerini, sırtlarını sadece Türk milletine dayayarak verdiler.