"Bugün 30 Ekim Mondros Mütarekesinin yıldönümü. Siz Cumhuriyet'in niçin 29 Ekim'de ilan edildiğini sanırsınız? Atatürk tarihler üzerinden konuşarak emperyalistlere bir cevapta böyle vermiştir... Bunları hatırlatmakta fayda var. Çünkü Türk unutuyor, unutmak istiyor!"
Önümde Ali Satan’ın 1920 yılına ait “İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye” isimli kitabı var. Demek ki İngiltere, her yıl Türkiye hakkındaki çalışmalarını böyle derleyip toparlıyor ve ilgililere sunulmak üzere bir rapor haline getiriyor. Buraya kadar her şey normal. Her devletin buna benzer çalışmaları muhakkak vardır ve bu devlet olmanın gereğidir.
Ancak 1920 tarihli bu raporda benim dikkatimi çeken bazı hususlar oldu. Örneğin İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi ile ilgili olan bir bölümde, İngilizler şu tespiti yapmışlar: “Patrikhane, Türk hükümeti ile olan tüm resmi ilişkilerini koparmıştır. Bu erken alınmış ve pek de akılcı olmayan karar açıkça göstermektedir ki, bölgede Türklerden bağımsız bir çeşit Bizans Rum varlığının oluşturulması amaçlanmaktadır. Patrikhane’nin Trakya, İstanbul ve İzmir’in Türk hakimiyetinden çıkarılması yönünde ortaya koyduğu gayretlerin yanı sıra Trabzon ve Samsun bölgelerinde Pontus Rum Devleti’nin teşkiline yönelik tasarıyı da hayata geçirmeye çalıştığı ifade edilebilir.” İngilizlerin resmi belgelerine geçirdiği bu tespitler bugün içinde geçerli midir? Azınlıklara, niyetleri bilinmesine rağmen karşılıklılık esasına aykırı imtiyazlar tanıyanlar kime hizmet ettiklerini biliyorlar mı? Sokaktaki vatandaş bunların farkında mı?
Aynı raporda devamla “İngiltere için askeri çıkarlar ve siyasi açıdan önemli olan “Kürt Meselesi”nin geleceği İstanbul’dan ziyade Mezopotamya’yı ilgilendirmektedir... Bir yanda Türk Milliyetçileri, Kürtler ve Türkler arasında bir ayrımı kabul etmezken, Kürtler; Araplar, Ermeniler ve Rumlar kadar ayrı bir ırk olduklarını iddia etmektedirler” demektedir. Ancak ilginç olan bir nokta, Kürtlerin bu iddiasının ve devlet kurma isteklerinin, 1914 öncesi realiteden uzak olduğuna da vurgu yapılmasıdır. Ne imiş efendim! Kürt meselesi, İngiltere için 1920 yılında askeri çıkarlar ve siyasi açıdan önemliymiş. Bugün için değişen bir şey var mıdır? Türkiye’deki hainler halen İngiltere’yi arkalarına almakta mıdır?
Yine 1920 yılında hazırlanan raporda “Majestelerinin Hükümetince de hem fikir olunduğu üzere, Barış Antlaşmasının imzası beklenmeksizin, Türkiye’de savaştan mustarip olan tüm Hıristiyan nüfusun karşılaştığı haksızlığı gidermek için Müttefikler, üzerlerine düşen her şeyi yapmak gibi ahlaki bir sorumluluk taşımaktadır. Bu sorumluluğun yerine getirilmesi neredeyse tümüyle Türkiye’deki İngiliz otoritesine düşmektedir” denilmektedir. Acaba bu İngiliz otoritesi Mustafa Kemal önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile birlikte sureti hak’tan gözüken gizli Hristiyanlara karşı da 2024 yılına kadar üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmiş midir ve yerine getirmeye devam etmekte midir?
Bugün 30 Ekim 2024... Türk Milleti için bir idam fermanı olan Mondros Mütarekesi’nin 106. yılı... İngilizler bu rapordan da anlaşılacağı üzere Türk Milleti için “Türkiye’deki olayları değerlendirirken, eski Rusya ve İran sınırına kadar uzanan Kürt bölgesi ve Ermenistan ile birlikte, kabaca İskenderun Körfezi ve onun doğusunda kalan hattın güney sınırını oluşturduğu topraklarında dahil edileceği Anadolu ve Doğu Trakya’dan ibaret bir Türkiye düşünülmelidir” diyorlardı. Gelişmelere bakarsak herhalde yine aynı şeyleri düşünüyorlar. Önemli olan onların ne düşündüğü ve ne yapmak istedikleri değildir. Aksine doğru olan bizim bu gerçekleri bilip karşı stratejileri geliştirebilmemizdir. İngiltere veya diğer devletler hedeflerini yakalayabilmek için, iş birliğine gidecek adamlar ararlar. Onları bulurlarsa etkin olurlar, bulamazlarsa bir Mustafa Kemal çıkar, Serv’i de Mondros’u da tanımaz ve bizim ayakta durmamızı sağlar. Türk halkının yediden yetmişe bunları bilmesi lazım. Yani 1920 ile 2024 arasında Türk Milleti açısından değişen pek bir şey olmadığını! Oyun aynı oyun, sadece oyuncular değişmiştir. Burada Türk tarafındaki görev; eli kalem tutanlara ve ağzı laf yapanlara düşüyor. Öyleyse Türk Milletine kızmadan önce, ona bunları anlatalım...