"Suriye'de neler olup bitiyor? Acaba neler olup bittiğini biliyor muyuz? Ancak şunu biliyorum ki, Suriye'de olup bitenler bizi çok etkiliyor ve etkilemeye de devam edecek!"
Türk Milleti ve çoğunluğumuzun dahil olduğu İslam Alemi, suni olarak yaratılan sorunlarla cebelleşiyor.
Bu yüzyıllardır kısır bir döngü olarak Türk-İslam Aleminin karşısında duruyor.
Bu yazıyı da yazalı on bir yıl olmuş. "Gerçek Bilgi"den uzak olunca olan biteni anlayamadığımızı yazmışım. Geçen süre, bize halen aynı durumda olduğumuzu gösteriyor.
Biz böyle olunca veya böyle bırakılınca, karşımızdakiler çok kolay oyun kurarak bizle oynuyorlar. Bizi de "Eyyyy"lerle, başörtüsü tartışmaları ile açacağımız okullara koyacağımız adlarla, "one minute" tiyatroları ile oyalıyorlar. Şimdi de Emevî Camii’nde çekilen fotoğraflar ile meşgulüz. Ceddin deden neslin baban mottosu tüm ağırlığı ile üzerimizde... Çünkü zaten gerçeği aramıyoruz!
Onlarca yıl önce Kırım, Ahıska, Dağlık Karabağ, Kıbrıs, Bulgaristan sorunları vardı. Son yıllarda buna Kerkük ve Halep eklendi. Şimdi de Kudüs’ü konuşuyoruz. Bir de Gazze konusu var!
Suriye’deki Türkler gündemimizde yok ama Türkiye'de ki Suriyeliler ağır bir demografik sorun olarak karşımızda duruyor.
Ege'de peşkeş çekilen Türk Adaları ise hiç gündemimize girmiyor bile...
Hiç bir ülkenin yerli ve milli olan yöneticileri bizim yaşadığımız gibi bir "demografik işgal"e müsaade etmezdi! Bu nedenle çakma bilge liderlerin iki günde bir değişen söylemlerine bakarak işin içinde gizemler arıyoruz! Hatta bir hainin ipine sarılmaya kadar giden savrulmalar içindeyiz!
Halbuki on bir yıl önce uyarmışım, "gerçek bilgi"ye ulaşalım diye! Haksız mıyım?
Hep kaybeden bizim cenah! Sizce bir tuhaflık yok mu, bu işte?
Şimdi kalkmış Ertuğrul Özkök, artık İsrail ile komşu olduğumuzu Şam Büyükelçiliği ile İsrail Büyükelçiliğimizin eş zamanlı açılması gerektiğini yazıyor! Eğer bu sonuca varılacak idi ise bu kadar "siyaset edebiyatı"na ne gerek vardı?
Gelin şimdi 11 yıl önce neler yazdığıma bakalım:
"Uzun zamandır Türkiye’de ve Türklerin yaşadığı memleketlerde geziyor ve de onlarla buluşuyorum.
Bu vesile ile mensubu olduğum Türk Milletini daha yakından tanıma fırsatı buluyor ve de diğer milletleri ve coğrafyayı öğrenme imkânı yakalıyorum.
Türk Milleti hakkında yaptığım genel tespit; milletimizin bilgiden uzak olduğu ve fertlerin bilgiye sahip olsalar da bu bilgiyi şuursuzluk ya da nefsani sebeplerle toplum hayrına kullanamadıkları yönündedir.
Türk Milleti, bilgi çağı olarak nitelendirilen üçüncü bin yılda, bilgiye sahip olamazsa büyük zorluklar yaşayacaktır ve yaşamaktadır da.
Yurdumuzda yaşanan olayları salt bir “bölücülük” diye tanımlamak, küresel güçlerin bizim hakkımızdaki kısa, orta ve uzun vadeli planlarını bilmemek demektir.
Bilgi yoksunu olan Türk Milleti, günümüzde başına gelen olayları bu sebeple doğru (şimdi Suriye örneğinde olduğu gibi) yorumlayamamaktadır.
Türk Milletini bilgiden mahrum bırakmak için yüzyıllardır dışarıdan ve içeriden büyük bir faaliyet, yürütülmektedir. Bilgisiz toplum üzerinde yürütülen bu faaliyetler, insanımızın önceliklerini, değerlerini ve dünyevi hedeflerini yok etmek üzeredir.
Örneğin; küresel güçlerin kontrolüne, eksiksiz bir şekilde girmiş olan tarikat ve cemaatlerin, insanımızı kemiksiz bırakarak her yöne yıkılan bir et yığını haline getirmiş olması, üzerinde durulacak çok önemli bir noktadır.
Manevi değerlerine her geçen gün daha bağlandığı söylenilen bir Türk Milleti, geçtiğimiz günlerde Kerkük’te hain bombalı tuzaklarla katledilen kardeşlerini hissetmemektedir. Bunun ötesinde, 2003 yılından bu yana Irak’ta, ABD askerlerinin 300.000 fazla kadına tecavüz ettiği söylenmektedir. Ama muhafazakarlaşan (!) halkımızdan bununla ilgili hiçbir ses yoktur.
Yine Türkiye’de her şehrimize bir üniversite yaptık. Üniversitelerin sayısı her gün artıyor. Binlerce akademisyenimiz var. Bir o kadar çocuğumuzda dünyanın iyi ve pahalı üniversitelerinde okuyor. Yani bilgiye ulaşmaya çabalıyoruz. Peki o zaman sorun nerede?
Cevap: birincisi gerçek bilgiden uzağız, ikincisi sahip olduğumuz bilgiyi şuursuzluk ve nefsani nedenlerle milletimiz için kullanamıyoruz.
Türk Milleti, içinde bulunduğu badireleri atlatabilmek ve geleceğe sahip olabilmek için bilgiye süratle sahip olmalıdır. Bu o kadar kolay değildir. Çünkü “bilgi” Türk Milletinden gizlenmektedir.
Gerçek bilgiye sahip olmak için inanılmaz bir çalışkanlık gösterilmeli, dünyayı gezerek her yeri tanımalı, diğer milletlerle farklılığın farkında olarak iyi ilişkiler kurmalı, bir plan ve hedefe bağlı olarak yılmadan ve sabırla mücadele etmelidir.
Türk Milleti bunları yapmazsa veya yapamazsa, Avrupa’da ve Balkanlarda direnemediği gibi Türkiye’de de direnemeyecektir. Gelişmeler ve bu gelişmeler karşısında Türk Milleti’nin takındığı tavır(sızlık) bize bunun işaretlerini vermektedir. Dediğim gibi Türk Milleti; bilmediği halde biliyormuş zannettiği için her geçen gün bir batağa sürüklenmektedir. Milli olduklarını iddia edenlerimiz bile ne yazık ki farklı bir durumda değildir.
Ne zaman, bilgiye ulaşıp bunu Türk Milleti hayrına doğru bir şekilde kullanacağız o gün tünelin aydınlık ucu görünmüş demektir."
Önümüzdeki dönem “bilmediğimizi bilmek" konusunu çözmemiz gerekiyor. Çünkü "başımıza örülen çorap" öyle az buz bir şey değil!