Suriye devrimi dördüncü ayını doldurdu. Bu süre zarfında meydana gelen gelişmelerin bazısı olumlu bazısı olumsuz. Ciddi mesafe alınan konuların yanında en ufak bir ilerleme kaydedilemeyen konularda var. Makalemizde gelişmeleri objektif olarak ele alacağız.
PYD-YPG, en çok mesafe alınan konuların başında geliyor. PYD ile Suriye arasında PYD’nin askeri ve sivil kanatlarının devlet birimlerine eklemlenmesi konusunda imzalanan anlaşma ve Anayasa’da özerk bölge, federasyon ve valilerin seçimle belirlenmesi gibi hususların yer almaması ve toprak bütünlüğüne vurgu yapılması olumluydu.
PYD anlaşmada yer alan yükümlülüklerini yerine getirmeye başlayarak, Tişrin barajını ve enerji sahalarının bir kısmını devretti. Eskiden PYD’nin kontrolünde olan enerji sahalarından pompalanan petrol, Humus ve Lazkiye rafinerilerin de işlenmeye başlandı. Böylece enerji ve para kaynaklarının bir kısmı Şam’ın kontrolüne girdi.
Halep’te beş yüz bin civarında Kürdün yaşadığı iki mahalle de kontrol asayiş güçlerine geçti. Halep nüfusuna kayıtlı olmayan vatandaşlar konvoylarla Fırat’ın doğusuna gitmeye başladılar. Halep’teki devir teslimle birlikte esir ve cenaze takasıda yapıldı. PYD’yle ilgili en önemli başlık olan askeri yapılanmanın orduya eklemlenmesi ve ağır silahlarla ilgili en ufak bir gelişme olmadı. (Mesela SMO ile hükümet arasında anlaşma yapılmasından bir hafta sonra katılımlar ve atamalar başlamıştı.)
Yeni hükümette Türk bakan olmaması çok büyük bir eksiklik. (Hamza Mustafa’nın annesi Türk) Kabinede Dürzi, Nusayri, Hıristiyan ve Kürt varken Türk olmaması izah edilemez. Ordu komutanlarının ekseriyetinin Türk olması, Türk bakan olmamasının gerekçesi olamaz. Sadece mesaj vermek için bile olsa kabinede Türk bakan olmalıydı. Bu eksiklik en kısa sürede giderilmeli.
Kabinedeki Kürt bakanın SDG mensubu olmamasını aksine Türkiye’ye yakın olmasını, bakanların çoğunun Türk pasaportu taşımalarını ve kabinenin üçte birinin Esad döneminde de bakan veya üst düzey yönetici olmalarını olumlu buldum. Bürokraside ve orduda, komutan ve amir seviyelerinde Türklerin ağırlığı var ama orduya Türklerin ve SMO mensubu Arapların katılımı çok az. Oysa HTŞ mensuplarının %95’ten fazlası-Batının, yabancıların (Çoğu Türkistanlı) Suriye ordusuna katılımına itiraz etmesine rağmen-orduya katıldı. PYD mensuplarının büyük çoğunluğu da orduya katılacaktır. Türklerin orduya katılmaması anlaşılır gibi değil.
Şam Hükümetinin tanınması ve muhatap alınmasında son derece başarılı olunurken ambargonun bırakın kaldırılması, hafifletilmesi bile mümkün olmadı. Halbuki ambargo kalkmadan ekonomik durum düzelmez. Ambargo konusunda bugüne kadar ilerleme kaydedilememesinin nedenlerinden biri Esad artıklarının çıkardığı isyanın acımasızca bastırılması diğeri SDG ile anlaşılamamasıydı. Bu sorunlar ortadan kalktığına göre ambargonun kaldırılmasına yoğunlaşmak gerekiyor. Halkın Şara’ya açtığı bir kredi var. Eğer ekonomi düzelmezse, ekonomik durumu iyileştiremeyen Esad nasıl gittiyse Şara’da öyle gider. İstikrarsız Suriye’den İran ve İsrail dışında herkes zarar görür.
Ekonominin iyileşmemesinin en çok etkileyeceği ülkelerin başında Türkiye geliyor. Devrimden sonra memleketine dönen Suriyeli sayısı sadece 150 bin. Son bir aydır günlük dönüş rakamı devrimden önceki seviyeye düştü. Ekonominin iyileşmesi geri dönüşler için gerekli ama yeterli değil. Milli Eğitim Bakanlığımız ve YÖK Suriye’yle denklik anlaşmaları yapmadılar. Okullar kapanmadan evvel geri dönüşleri cazip kılacak teşvik paketleri çıkarılmalı, Türkiye’de yaşamayı maliyetli kılacak düzenlemeler yapılmalı.
Mısır dışındaki Arap ülkeleri de Suriye ile iyi ilişkiler tesis ettiler. Gelin görün ki onlarda kredi açmıyorlar, yatırım yapmıyorlar. Bu tablo değişmezse Şara başarılı olamaz. Bu kısır döngünün kırılması için Trump’ın Şara’yla da görüşeceği Ortadoğu seyahati iyi değerlendirilmeli.
Analistler, Suriye’yle deniz yetki alanları anlaşması imzalanmamış olmasını ve Şara’nın Rum Kesiminin Dışişleri Bakanıyla görüşmesini eleştiriyorlar. Şunu her zaman aklımızda bulundurmalıyız: Kıbrıs Rum Kesimi demek AB demek. Suriye, Rum Kesimiyle ilişki kurmayı reddederek ambargoyu nasıl kaldırabilir? AB’de kararlar oybirliğiyle alınıyor. Kaldı ki AB ile yaptığımız görüşmelerde bizde Rum Kesimini muhatap alıyoruz.
Deniz yetki alanları anlaşması,
Türkiye’nin mavi vatanını genişleteceğinden çok önemli. Fakat acil değil. Kısa ve orta vadede bir faydası yok. Şu an böyle bir anlaşmanın imzalanması ambargonun kalkmasını önler. Bu her iki devlete de zarar verir. Ambargo kalktıktan, istikrar sağlandıktan sonra imzalanması daha doğru olacaktır.
Halep’teki Kürtlerin bir kısmının Fırat’ın doğusuna ve Nusayrilerin Lübnan’a göç etmeye başlamasını değerlendirebilirsek geri dönen sığınmacı sayısını artar. Nusayrilerin yaşadığı sahil kesimi, Suriye’nin can damarıdır. Bu bölge de Esad öncesinde, Türklerin baskın çoğunluğu teşkil ettiği unutulmamalı. Geçmişte rejim yanlıları tarafından zapt edilen mallar, hak sahiplerine geri verilmeli.
Devrimden önce Suriye’nin hava sahasının doğusunu ABD, batısını Rusya kontrol ediyordu. Üç hava üssünün Türkiye’ye verileceği ve Suriye’nin hava sahasının tamamının Türk hava kuvvetleri tarafından kontrol edileceği gözüküyor. İsrail bu planı engellemek, hiç olmazsa geciktirmek için söz konusu üsleri bombalayarak yıktı.
Hiçbir devlet kolay kolay hava sahasının kontrolünü başka bir devlete devretmez. İsrail’in sürekli hava saldırılarında bulunması hiç uçağı bulunmayan Suriye’yi buna mecbur etti. Bu anlaşma gerçekleşirse Türk hava kuvvetlerinin Suriye de yapacağı hava operasyonlarının tamamı meşru olur. İsrail ise bırakın bombalamayı, Türkiye’nin izni dışında, Suriye hava sahasını kullanamaz. Netanyahu’nun aniden ABD’ye gitmesinin en önemli nedeni bu sorunu Trump’la yüz yüze görüşmekti. Bu aşamada istediği sonuca ulaşamadı. Suriye’den çekilmeye hazırlanan ABD, ağır silahlarını Irak’a göndermeye başladı. Bu gelişme Türkiye’yi güçlendirirken İsrail ile PYD’yi zayıflatacak.