Öncelikle  https://www.habererk.com/turk-devletleri-neden-kktcyi-tanimiyorlar isimli makalemin ‘’Türk devletleri Rum Kesimini tanıdı’’ haberi yayınlanmadan önce yazıldığını ifade etmek isterim. Makale, şans eseri bu tam anlamıyla doğru olmayan haberin yayınlandığı tarihe denk gelince birçok okur doğal olarak bu vesileyle yazıldığını düşündü. Böyle düşününce, yine doğal olarak, makalede bu konuya değinilmemesini yadırgadılar. Haber doğru değil zira Özbekistan Rum Kesimini 1997 yılında tanıdı. Kazakistan tanıyalı ise epey oldu. İtalya’nın Rum Kesimi Büyükelçisi Kazakistan’ın akredite elçisi olarak görev yapıyor. Yeni olan tanımak değil elçilik açmak. Vaziyet bundan ibarettir.

Türk devletleri otuz beş yıldır hem tam bağımsız olmayı hem de kalkınmayı ve zenginleşmeyi hedefliyorlar. Rus tahakkümünü, büyük güçlerle yani ABD, AB ve Çin ile ilişkileri geliştirerek ve bu devletlere ait şirketleri yatırımcı olarak bölgeye sokarak zayıflatmaya çalışıyorlar. Bu strateji ekonomik olarak kısmen başarılı olsa da siyasi olarak işlemedi. Bugün ‘’ABD’nin dünyada en az etkili olduğu coğrafya neresidir?’’ diye sorulsa tereddütsüz Orta Asya derim. Bölgede, yatırım yapan şirketleri olmasına rağmen ABD ve AB’nin ağırlığı yok.

Bu durumun aksine Çin, Türk devletlerinin stratejilerini çok iyi değerlendirerek Orta Asya’da kök saldı. Orta Asya ülkeleri petrol ve gazlarının %90’dan fazlasını ya Rusya ve Çin’e satıyorlar ya da Rusya üzerinden uluslararası pazarlara ulaştırıyorlar. En çok ithalat ve ihracat yaptıkları ülkeler sırasıyla Çin ve Rusya.

Peki, Türk devletlerinin olumlu yaklaşımına rağmen AB ve ABD neden başarısız oldular? ABD’nin başarısız olmasının başlıca sebebi Çiçek Devrimleridir. ABD bindiği dalı kesti. ABD, göstericileri destekleyerek, kendisine yakın yönetimleri devirmeye başlamadan önce, Kırgızistan ve Özbekistan’da askeri üsler açmıştı. Kazakistan’ın en büyük havalimanı olan Almatı Havalimanını izinsiz kullanma hakkı almıştı. Bu gelişmeler Rusya ve Çin’in muhalefetine rağmen sağlanmıştı. Rusya’nın bölgede ağırlığı azalmıştı.

Fakat ABD hiç beklenmeyen bir şey yaparak kendisine yakın olan Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan yönetimlerini halk hareketlerini destekleyerek devirince ve Özbekistan’da aynı hedefe ulaşmak için neredeyse iç savaş çıkarınca, Türkistan devletleri tehdit algılarını değiştirdiler. Şangay İşbirliği Örgütü bu değişiklikten doğdu. ABD karşısında tek başlarına etkili olamayacaklarını bilen Türk devletleri, Rusya ve Çin birleştiler. ABD kısa süre zarfında imtiyazlarını kaybetti, üslerini boşaltmak zorunda kaldı.

AB ise Orta Asya’da hiçbir zaman etkili olamadı. SSCB’nin yıkılmasını takip eden yıllarda Doğu Avrupa, Baltık ve Balkanları bünyesine katmaya konsantre oldu. 2000’li yılların ortasından itibaren Orta Asya’yı stratejik açıdan öncelikli bölge olarak belirlese de bu yaklaşımını hayata geçiremedi. Zira Türk ülkeleriyle ilgili geliştirilen bütün projeler ilk dönemlerde Yunanistan, Rum Kesimi AB üyesi olduktan sonra Rum Kesimi ile Yunanistan ve Yunanistan ile Türkiye arasındaki ilişkiler iyiyken Rum kesimi tarafından veto edildi.

Türkiye özellikle enerji alanında hem Demirel hem de Erdoğan dönemlerinde çok iddialı, Türk ülkelerinin de katıldığı projeler geliştirdi. Bu projeler Türkiye’den çok Avrupa ve Türk ülkeleri için önemliydi. Zira bu projeler gerçekleştiğinde, AB ve Türk ülkeleri Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtulacaklardı. Veto kısır döngüsü kırılamayınca, Türk ülkeleri AB yerine Çin’e yöneldiler ve bugünkü tablo ortaya çıktı.

Kıbrıs’ın karasularında çok zengin doğalgaz rezervlerinin bulunması Yunanistan ve Rum Kesiminin siyasetlerini daha da katılaştırmalarına neden oldu. Stratejileri karasularında bulunan rezervleri Avrupa’ya ulaştırmaktı. Türk ülkeleri artık rakipleriydi. Türkiye’nin Libya ile deniz yetki alanları anlaşması imzalaması ve rezervlerden pay talep etmesi, bu stratejiyi çökertti.

ABD’nin yakın gelecekte Orta Asya’ya stratejik öncelik vermesi mümkün değil. Beyaz Saray’ın önceliği Pasifik, daha doğru bir ifadeyle Çin’in çok kutuplu dünya projesini sonlandırarak, süper güç pozisyonunu pekiştirmek. Bu konjonktür nedeniyle AB’nin Türkistan cumhuriyetlerini stratejik ortak ilan etmesi çok önemli bir gelişme. Zira cumhuriyetlerin Rusya ve Çin’e olan bağımlılıklarını zayıflatmak ve zenginleşmek için bir başka alternatifleri yok. İlaveten AB’nin bizim düştüğümüz hataya düşmeyerek Tacikistan’ı da sürece dahil etmesi isabetli oldu.

AB’nin stratejik ortaklık sürecini yürütebilmesi için veto olmaması lazım. Bunu sağlamanın tek yolu Türk devletlerinin Rum Kesiminde elçilik açmalarıydı. Bu gelişme Türkiye’de ‘’Türk devletleri KKTC’yi 12 milyar dolara sattı’’ başlığıyla duyuruldu. Mesele 12 milyar dolar değil. Mesele, zenginleşme ya da fakir kalma.

Rusya- Ukrayna savaşı Türkistan cumhuriyetlerini derinden etkiledi. Orta Asya’da yurtdışı işçi gelirlerinin, milli gelirinin %30’dan fazlasını oluşturduğu ülkeler var. Rusya’da altı milyondan fazla Türkistanlı, yabancı işçi statüsünde çalışıyor. Bunların büyük kısmı işlerini kaybetti. Memleketlerine dönenler oldu. İşlerini kaybetmeyenlerin gelirleri azaldı. Türk ülkelerinin Rusya’ya yaptıkları ihracat düştü. Özellikle tarım ve hayvancılıkla iştigal edenler bu düşüşten çok etkilendiler.

Savaşın asıl etkisi AB pazarını kaybeden Rusya’nın Çin’e çok düşük fiyatla gaz satmaya başlaması oldu. Bu hamle Türk ülkelerinin gaz fiyatlarını düşürmelerine yol açtı. Öyle ki Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın Çin’e satış fiyatı Azerbaycan’ın AB fiyatının üçte birinden daha düşük. Savaş bitse bile Rusya’nın ekonomisini toparlaması yıllar alacak. Rusya Çin’e gaz satmaya devam edecek. Türkistan devletlerinin müşteri temin ettiklerinde aktive edebilecekleri enerji sahaları var.

Konjonktür buyken AB bölgeyi, başlangıç paketi 12 milyar dolar olan büyük yatırımlar yaparak Avrupa’yla iletişim, ulaşım, enerji başta olmak üzere her açıdan bütünleştirme iradesini açıklamışken ne yapılmalıydı? Bu görmezden gelinerek fukaralığa razı mı olunmalıydı?

Türk devletleri duygusal davranmadılar. Aklın gereğini yaptılar. Şunu da ifade edeyim ki böyle bir konuda Ankara ile istişare etmeden, Moskova’nın olurunu almadan asla hareket etmezler. Ayrıca Türk devletleri bizim müstemlekemiz değiller. Biz ağabey onlar küçük kardeş değiller. Her devlet kendi menfaatlerini önceleyerek dış politika takip eder. Yaptıkları bizim politikamıza uygun değil ama zararımıza da değil.

Türk dünyası fikrinin gelişmesi ve güçlenmesi Türk devletlerinin ekonomik entegrasyonuna bağlı. Türk devletlerini AB’ye bağlayacak tek güvenilir güzergah Türkiye’den geçiyor. Dolayısıyla AB ile Türk devletlerinin ilişkilerinin gelişmesi Türk dünyasının bütünleşmesi ve Türk ülkelerinin bağımsızlıklarının pekişmesi demek. Bu kadar büyük bir getiriyle Rum Kesiminde elçilik açılması mukayese bile edilemez.