Bugün "Dünya İnsan Hakları Günü"... Dünyadaki tüm masum çocuklara ithaf olunur...
"Bu yazıyı 2012 yılından bu yana her yıl 10 Aralık günü yayınlıyorum. Bu geleneğim yine sürüyor. Doğu Türkistan'da zulüm devam ediyor, Gazze'de binlerce çocuk katledildi... Fotoğrafta ise 10 Aralık 2016'da Dolmabahçe'deki bombalı saldırıda kaybettiğimiz polislerimiz var ... Bu nasıl bir insan hakları günü? Kim bizi salak, enayi yerine koyup kandırıyor? Tefekkür etmek lazım olan biteni!"
Bugün 10 Aralık İnsan Hakları Günü... Herkes bir şey söylüyor. Ancak geçmişe ve günümüze baktığımızda mensubu olduğum Türk Milleti’nin de insan hakları yönünden büyük bir mağduriyete uğradığını görüyorum.
İsterseniz tarihin tozlu sayfalarını şöyle bir karıştırın... Türk’ün hükümdar gözüktüğü devletlerde bile Türk çoğu zaman mağdur. Tıpkı bugünkü gibi!
Ölümünün ardından bir yıl geçen ve hala yokluğuna alışamadığımız Türk Dünyası’nın aksakalı Prof. Dr. Turan Yazgan Hocamız bakın ne diyor: “Biz kimseye kötülük yapmadık. Katliam bizim tarihimizde yoktur. Ama en çok katledilen millet, Türk Milletidir. Balkanlardan beş milyon insanımızın katledilmesi sonucu döndük biz. Arap Yarımadası’ndan, Yemen’den nasıl döndüğümüzü, nasıl katledildiğimizi hepiniz biliyorsunuz. Sovyetler Birliği döneminde 100 milyon Türk kaybettiğimizi de unutmayın... Bunlar katliamla değil ama temessülle yani Ruhban Okulları’ndan, anaokullarından başlamak sureti ile Ruslaştırılarak, harplerde öne sürülerek veya tehcirle, cebri göçlerle... Anadolu’nun etrafında ne kadar Türk yaşıyorsa, sınırlarımızla bitişik, hepsi cebren göç ettirildi ve yollara serpildi. Yarısını öyle kaybettik. Bunlar yalnız Kırım Türkleri değil, Karaçay, Balkar, Nogay, Kumuk, Ahıska Türkleri... Hepsi bu bir çeşit tehcir katliamına uğradılar.” Bunları insan hakları günü dediğimiz bugün de duyabiliyor musunuz? Dile getirenler, peşini arayanlar var mı? İnsan Hakları Dernekleri’nden bir söz işitebiliyor musunuz? Hemen dediğinizi duyar gibi oluyorum: “Bu insan hakları derneklerinin hepsi kürtçü, ermenici, rumcu, süryanici velhasıl hepsi Avrupacı...” diye. Yani Türk’ün haklarını koruyacak bir insan hakları derneği bile kuramamışız. Öyle mi?
Hadi bunlar tarihte kaldı! Günümüzde Irak Türkmenlerinin Türk oldukları için çektiği çilenin farkında mısınız? Ya ortaya taş gibi düşen bir gerçek olan Suriye Türkmenleri ile ilgili misiniz? Rodos ve İstanköy Türklerinin içinde bulunduğu gayri insani durumu biliyor musunuz? Yeter ki sesleri duyulsun diye bir musibet (!) bekleyen Batı Trakya Türklerini hatırlıyor musunuz? Bulgaristan’da 1984-1989 arası Hristiyan mezarlıklarına gömülen Müslüman Türkler olduğunun farkında mısınız? Keşke Atatürk, bizi düşündüğü gibi Trakya’ya yerleştirseydi diye hala şikayetlenen Moldovya’daki Gagauz Türklerinden haberdar mısınız? Bunların uğradığı insan hakları ihlallerini gidermek için bir şey yaptınız mı? Veya yapmayı düşünüyor musunuz? Desenize biz Türkiye Türklüğünü bile sıkıntıya düşürdük, onlara nasıl derman olalım diye !!!
Kara mizah örneği ama bari Türkler Türklerin uğradığı insan hakları ihlallerinin peşine düşmüyorsa; ülkemizde ve yurt dışında kurulu bulunan insan hakları kuruluşları işin peşine düşse diye düşünüyor insan...
Justin McCarthy “Güneydoğu Kafkasya’ya ve Balkanların çağımızdaki haritasında oldukça homojen nüfusa sahip devletler, onları Osmanlı Türk İmparatorluğu’ndan ayıran savaş ve ayaklanmalar sonucu oluşmuştur. Bunların her birinin ulusal ve dini birliği, oralardaki Müslüman Türk nüfusun kovulması sayesinde ulaşılmış bir sonuçtur.” diyor. Ben buna soykırımları da eklemek istiyorum. Bunlarında insan hakları çerçevesinde ve özellikle 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde dile getirilmesi gerekir diye düşünüyorum... Yine Elizabeth E. Bacon’un bizzat 1933-1934 yılları arasında gezerek kaleme aldığı “Esir Orta Asya” eserinden de anlıyoruz ki gerek Çarlık Rusya’sı gerekse Sovyet Rusya’sı döneminde Türklerin üzerinden siyasi, kültürel, ekonomik olarak silindir gibi geçilmiş ve darma duman edilmişlerdir.
Yarın yani 11 Aralık’ta ölüm yıldönümünde bir kez daha anacağımız Büyük Türkçü Nihal Atsız’da içinde bulunduğumuz durumun tahlilini şu satırlarla yapıyor: “Milletler sosyal alanda, kendi çıkarlarına elverişli olan bakımından hareket ederler. Milli çıkarı arkaya atıp da tarafsız davranmaya kalkmak, gerçekte tarafsız olmak değil, karşı tarafların yanında yer almak demektir. Aydınların bu türlü gafletlerini milletler çok acı şekilde çeker.”
Hem Turan Yazgan Hoca’yı, Nihal Atsız’ı hem de insan hakları ihlallerine uğramış bütün Türkleri rahmetle anıyorum... Bırakın kimse onları hatırlamasa da bir garip Türk olarak bu anlamlı günde onların haklarını biz arayalım!
Çünkü Türk’ün uğradığı ve peşine insanlık alemince hatta Türkiyeli zevatça da düşülmeyen insan hakları ihlalleri gerçekten yürek yaralayıcıdır. Türkiye yalnızca Türklere ait değildir anlayışının ülkemiz üzerinde hâkim olduğu bugünlerde, merhum Nihal Atsız’ın dediği gibi; Türk Aydınının sessiz kalışı da Türk Milleti’nin çekeceği büyük acıların habercisidir diyorum...
10 Aralık 2012 / İstanbul